''Unuttum deme inanmıyorum''..
Hafıza-ı beşer nisyan ile malül derler.CHP'liler 1978'de bir kanun değişikliğiyle MSP'nin kapatılmasını önlediklerini unutmuşlar.
Deniz Baykal dönemin Enerji Bakanıydı. Ali Topuz, önder Sav CHP'nin ağır toplarıydı.
Kemal Anadol etkili değildi partide, onu geçelim.
Ama o kanun değişikliğine onay verdiği açık. Unutmuşlar işte.
Cahit Kayra'nın anılarını okuyordum.. CHP Genel Yönetim Kurulu üyesiydi.. MSP'nin kapatılması olayını tartıştıklarını anlatıyordu. Not almıştım.
Derken Zaman'da çıkan bir haberde konu yer aldı.
CHP'nin ön ayak olmasıyla MSP'nin kapatılması önlenmişti.
Siyasi Partiler Kanunu'nunda yapılan değişikliğe göre kapatmaya ilişkin suç isnatları kesinleşmiş mahkeme kararlarına dayanacaktı. Dayanışmaya bakar mısınız?
Adalet Partisi ve MHP de destek vermişti. Gelin görün ki Baykal da unutmuş.
Balık hafızası diyeceğim ama..
O da yalan çıktı.
***
Olay şuydu..
Dönemin Yargıtay Başsavcısı MSP'ye ihtarda bulunmuştu.
İhtar gerekçesi MSP Lideri Erbakan'ın 1977'de Urfa'da yaptığı konuşmaydı.
Eğer MSP, kendi liderini ihraç etmezse duman olacaktı.
Yani kapatılacaktı. Durum tuhaftı.
Bir ay sonra Ecevit, Başbakan oldu.
MSP'nin durumunu parti yönetiminde gündeme getirdi. Saatlerce tartıştılar. Ecevit son noktayı koydu:
“MSP kapatılırsa bunun politik yükü üzerimizde kalır.”
CHP, “Erbakan ve MSP'nin savunulması” kararı aldı.
Kayra'nın ibaresi aynen böyle.
Kararın gereği de yerine getirildi.
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün vetosuna rağmen değişiklik gerçekleşti.
Erbakan da kurtuldu.. MSP'de.
***
Yalçın Doğan “Dar Sokakta Siyaset” kitabında genişçe anlatır.
12 Eylül askeri yönetimi partileri kapatacaktı. Kimi Adalet Parti'liler seviniyordu. 27 Mayısçılar DP'yi kapatmış, CHP'yi açık tutmuştular.
Demek ki 12 Eylül yönetimi tarafsızdı.
CHP, mal varlığını kaybedecek, 27 Mayıs'ın rövanşı alınacak, şartlar eşitlenmiş olacaktı. Makul görünüyor değil mi?
AP'lilerin niyeti başkaydı.
Nasılsa yeni partiler kurulur, eski liderlere yasak getirilir, kendilerine yol açılırdı.
Bildik Şark kurnazlığı..
Demirel farkındaydı durumun.
Ecevit'in çevresinde de aynı dolaplar dönüyordu. “Gemi batarken kaptan köşkünü ele geçirmeye çalışıyorlar” diye niteliyordu durumu Ecevit..
O günlerde bir grup AP'li Süleyman Demirel'i ziyaret etti.
Biri, “Efendim, bizim parti kapanırsa kapansın. CHP'den intikamımızı almış olduk. Eğer biz görevde kalsaydık CHP'ye dokunabilir miydik?” dedi.
Demirel çok sinirlenmişti.
Hemen ayağa kalkarak, “Görüşme bitmiştir” dedi.
“Budalalar! Bunlar daha bir şeyin farkında değil” diye fısıldadı.
Bu adamlar Demirel'i “Askeri yönetimi sertçe eleştirmeyin. Bizim partiyi kapatmayacaklar. Askerlerle diyalog içinde olmak lazım” diye etkilemeye çalıştılar.
Aynı adamlar askerlere de “Bütün partileri kapatmak, liderlerine siyasi yasak getirmek lazım” diyorlardı.
Demirel tavrını değiştirmedi.
Şöyle düşünüyordu:
“27 Mayısçılar Kurtuluş Savaşı'ndan gelmiş, Tek Parti'yi görmüş, çok partili sistemi yaşamış bir kadroyu budamıştı. Şimdi de 1960'lardan bu yana yetişen siyasi kadrolar budanacaktı. Bu ülkenin hayrına değil.”
“Budalalar” derken kastettiği buydu.
Şimdi CHP, AK Parti'nin kapatılması ve liderinin yasaklanmasından pay çıkarmak peşinde.
Baykal ne Demirel gibi davranabiliyor..
Ne de Ecevit gibi.
O Baykal.
Cumhurbaşkanına yetkiyi veren 12 Eylülcü'ler değil miydi?
Hukuk statik değildir. öyle olsaydı dünya değişmeden kalırdı. Hukuk da yaşayan bir organizma gibi. Etkilenir, kendi uyumunu gerçekleştirir. Hele de devlet, birey ve toplum ilişkilerini belirleyen anayasanın, yürütme, yasama ve yargı tarafından dengeli biçimde etkileşimine açık olması tabiidir. Bu yüzden Sabih Kanadoğlu'nun “Meclis Anayasa Mahkemesine üye seçsin” diyen Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ı eleştirmesi sağlıklı değil.
Eski başkanlarından Mustafa Bumin de Kılıç gibi düşünürmüş. Aklın yolu bir. Sonuçta her Cumhurbaşkanı kendi tercihlerine göre üye seçiyor. Bu yetkinin bir kısmının Meclis'le paylaşılması niçin sakıncalı olsun? Yasama organının toplumun ihtiyaçlarını anayasaya yansıtmasının nesi yanlış? Kuşkusuz bu yansıtma ameliyesinin dengeli şekilde Meclis'in Anayasa Mahkemesi'ne verdiği üyelerce yerine getirilmesi beklenir. çıkarılan kanunların, kanun değişikliklerinin Anayasa'nın temel ilkeleriyle, çağdaş hukuk normlarıyla uyumlu hale getirilmesi için bu şart. 1961 Anayasası'na göre Mahkeme'nin 15 asıl üyesinden 1'ini Sayıştay, 5'ini TBMM ve Senato, 2'sini Cumhurbaşkanı seçiyordu. Kalan 4 üyeyi Yargıtay, 3 üyeyi ise Danıştay.
Bu tabloyu 12 Eylülcüler ters yüz etti. Mahkeme üyelerini seçme yetkisi tek başına Cumhurbaşkanına verildi. Şimdi hangisi daha doğru ve daha dengeli? Muasır medeniyet çizgisine uygun Anayasa istiyorsak yol belli. Meclis'te ifadesini bulan Millet iradesini tehlike görüyorsak o başka. Galiba sorun da burada.
Kedidir kediiii..
Aşırılıklar derinde birşeyleri örter. İnanç, ibadet ve görüşlerde itidal, orta yol, sadelik, tevazu iyidir. Bu yüzden dindarlığını, milliyetçiliğini, atatürkçülüğünü, komünistliğini, şununu bununu gözümüze gözümüze sokanlar beni rahatsız eder. Maalesef bir geçinme, istismar, şöhret vasıtası yapılır inançlar, görüşler, vs.. Sakın yanlış anlaşılmasın, vasıflarını sadelikle, tevazuyla, takvayla süsleyen dindarlara saygım sonsuz. Biraz dikkatle bakarsanız, onları tanıyacaksınız. Bursa'dan bir avukat arkadaşımla üzmez Vakası'nı konuşuyorduk. “Ne üzmezi birader! üzdü, üzdü” dedi. üzmez'in “teknik takip”e düştüğünü duymuş. Burası Türkiye, herşey oluyor. “İlhan Selçuk'u gözaltına aldılar ya. Doğu Perinçek'i hapsettiler ya.. Onlara misilleme diye yaptılar bunu” diye fısıldayanlar yok mu? Böyle çirkin yakıştırmalar, falsolar.. Başkasına yakıştırırız da eşe dosta gelince komplo, iftira der geçeriz ya.. “Komplo falan olabilir mi?” dedim. “Kedidirr kediii” dedi. Sonra sustu. “Zaafı olanlar tongaya düşer” dedi. Fena halde tiksindirici bir vaka. Kimsenin arkasını toplayacak değiliz. üzmez'in ne ayrıcalığı var! Suçu kesinleşirse cezasını çeksin. Hünkar Hacı Bektaşi Veli'nin dediği gibi elinin, dilinin, belinin bedelini ödesin.
Kimse olmadığı gibi görünmemeli.. Nasıl olsa foyan çıkar bir gün. Ee o zaman adama, “Ee efendi, ahlakın bozuksa ne diye ahlak dersi verirsin? Dürüst değilsen niye dürüstlük nutukları çekersin? çekil köşene! Azgın teke misin, şehvet aygırı mısın, zevk cazgırı mısın, harem mi kuruyorsun, kur. Hangi fanteziyi istiyorsan, lanet olsun, yaşa. Dilini, burnunu, elini nereye istersen oraya sok. “Hastayım, kendimi alamıyorum” diyorsan, Mazhar Osman'a git. Gerçi dinin terbiye edememişse Mazhar Osman ne yapsın, doktor ne etsin sana!” diye.