Kabirler bize ne telkin ediyor?
Gönüllerimizin sultanı Fahr-i âlem (SAV) Efendimiz: Ağlayıp sızlamamak, herhangi bir sıkıntısından dolayı yardım istememek, kötü söz söylememek şartıyla kabir ziyaretlerini serbest bırakmıştır.
Kabir ziyareti erkek-kadına menduptur. (Müslim, K. Cenaiz H. No: 106)
Kabir ziyareti insana ahireti hatırlatır.
Kabirleri ayakta ziyaret etmek sünnettir.
Peygamberimiz Efendimiz Bâki Kabristanı’nı ziyaret eder:“Ey inananlar evinin sakinleri, size selâm olsun. Biz de inşaallah size katılacağız. Bana ve size Allah’tan afiyet dilerim..” mealinde duada bulunurlardı. Ziyaretlerinde kabirlerin üzerlerine basmazlar, basanları da hoş karşılamazlar, kabir üzerine basmanın ateş üzerine basmak gibi olduğunu ifade buyururlardı. (İbni mace: 1/499, Müsned, 2/389)
Kabir ziyaretlerinde âdablar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Kabir ziyaretinde niyet önemlidir. Ziyaretten maksat Allah’ın rızası olmalıdır. Kabir ziyareti şu işim olsun, hastalığım şifa bulsun... gibi bir gaye için olmamalı. Asla caiz olmayan dinen ve aklen çirkin ve yakışıksız bir davranışta bulunulmamalıdır.
Mezarlığa varıldığında bütün kabir ehline selâm verilmelidir.
Kabrin sağ tarafına ve ölenin yüzüne karşı ayak ucunda durulmalıdır.
Kabiri, eliyle takbil ve meshetmekten sakınmalıdır.
Mezarların üzerine basmaktan sakınmalıdır. Eğer, basmadan geçmek mümkün değilse; tesbih, tehlil, dua ve istiğfar ile geçilmesi, fıkıh kitaplarında beyan edilmiştir.
İslâmî yörelerde; mezarlıklar cami avlularında, şehir içinde, köylerin yakınlarında ve yol kenarlarında tesis edilmiştir. Sebebi, ölüm hazırlığına birer çağrıdır bu yapılanma. Bu, ölüm ve ötesine her nefesi son nefes yapmaya hazırlamaktır.
Mü’min sevdiklerinin yanından çıkıp camiye gittiği zaman cami avlusundaki mezar taşları, ona ölümün yakınlığını hatırlatır.
Huşu ile namazını kılar. Yine camiden çıkarken, sevdiklerinin yanına dönerken bir kez daha o mezarları selamlayarak ölümün soğuk nefesini duyar.
İslâmî mimaride cami, türbe ve mezarlarla, tekke ve mezarların bir arada bulunması ölüm ile hayatın içiçeliğinin bir uzantısıdır.
Dikkat edilirse ecdadımız mezarlıklara hep selvi ağacı dikmiştir. Selvi, yapraklarını dökmeyen “elif” gibi narin bir ağaçtır. Selvi elif’e benzeyen endamıyla Tevhid’i, devamlı yeşil duran yapraklarıyla ebediliği temsil etmekte ve bakanlara “son durağın burası” olduğunu telkin etmektedir.
Biliyor musunuz? Mezar, maddi ve manevî âlemimizin geçen zaman içindeki istirahatgâhıdır. Orası iki kişinin eştiği bir çukur değildir. Orasının imar edilmesi lazımdır. Nasıl imar edilecek?
Namaz kılıyorsan kabrine elektrik hatlarını çekiyorsun.
Zikir yapıyorsan 15 voltluk ampul 1500 volta çıkarılacak.
Ana-babaya itaat ediyorsan kabrin duvarlarını süslüyorsun.
İşte orası cennet bahçelerinden bir bahçe oluyor. Onun için ölmeden orasını imar etmek durumundayız. Bunun için de, Allah’a teslim olmakla mükellefiz. Bu mükellefiyetimizi yerine getiriyor muyuz? Düşünelim bakalım, ne kadar yerine getirebiliyoruz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.