Suriyenin Türkiye köprüsü
Baba Esadın güvenilir danışmanlarından olan Şamdaki Doğu Etüdleri Merkezi Başkanı Dr. Semir Taki, el-Menar Kanalına Suriye Golan için İranı feda etmez diye konuşmuş. Taki, sıradan bir danışman değil. Baba Esadın adeta kara kutusu ve Suriye stratejisini en iyi bilen adamlardan birisi. Bu sözünü de ilk defa sarfetmiyor. Suriyenin kırmızı çizgisinin İranla stratejik ilişkiler olduğunu düşünüyor. Ona göre İranla ittifak Suriye rejimi için son savunma hattı. Dolayısıyla hakkında, Esad rejiminin karakterini en iyi bilen isimdir de diyebiliriz. Şimdi Davudoğlunun Suriye muadili. Şam-Ankara arasında mesaj trafiğini idare ediyor. Beşşar nezdinde baba yadigârı danışmanlar arasında da yerini muhafaza ediyor. Ona en önemli telkini İranla stratejik ilişkileri koparmamak. Zira bu barış meselesinden öte, bir rejim meselesi. İsraille barış görüşmelerinin başında da tezada bakın ki böyle bir adam var. Daha önceki konuşmalarında da baba Esadın tesis ettiği İranla stratejik bağların koparılamayacağını ve Beşşarın da bunu koparmamaya özen göstereceğini defaatle teyid etmişti.
Daha önce yazılarımda da temas etmiştim. Aslında, İranla ilişkiler Suriyenin hem zayıf hem de güçlü tarafı. Bu ilişkiler bir nevi Memlüklü-Safevi ilişkilerini de andırıyor. Dolayısıyla aslında İran-Suriye mihveri aynı zamanda Türkiye açısından da potansiyel risk taşıyor. Bu mihvere sadece ABD veya İsrail karşı değil. Arap ülkelerinin de tamamına yakını bu mihvere muhalif durumda. Bundan dolayı da, Şam zirvesini boykot ettiler. İran-Suriye mihveri karşı mihverleşme veya bloklaşma doğurduğundan dolayı Şamın yumuşak karnını temsil ediyor. Bundan dolayı Ahmet Davudoğlunun isabetle kaydettiği gibi, Şam, İranla stratejik mahiyetli ilişkilerden hem memnun, hem de tek seçenekli veya haneli olmasından dolayı da endişe duyuyor. İrana mutlak bağımlılık aslında Şam açısından bir zafiyet. Bu stratejik ilişkide halkanın zayıf tarafını temsil ediyor. Baba Esat yaşlılık günlerinde ülkeyle pek ilgilenememişti ve ihmal yüzünden son yıllarda ülke adeta çürümeye terkedilmişti. Beşşar da ipleri tam kavrayıncaya kadar Suriye askıda ve muallakta seyrediyordu. Bundan dolayı Suriye bugün hem barış hem de savaş seçenekleri açısından en zayıf pozisyonda. Bundan dolayı bir taraftan barış yapmak istiyor ama barıştan da korkuyor. Hazır değil. Ama baskılar da buna zorluyor. Bundan dolayı da Türkiye kapısına müracaat ediyor. Sedat ve Arafatın akibetine uğramamak için kestaneleri ateşten maşayla almak istiyor. Bu role de Türkiye biçilmiş kaftan gibi. Zira bölgede baktığımızda Türkiye ağırlığında Suriye ile İrandan başka iyi ilişkilere haiz başka bir ülke yok. Şamın Türkiyeden başka açık kapısı yok. Suudi Arabistanla kanlı bıçaklı. Hariri suikastı aralarındaki ilişkinin niteliğini zehirledi. Ardından, 2007 Temmuzunda İsrailin Lübnan saldırısı sırasında Hizbullahın gösterdiği başarılar üzerine galeyana gelen Beşşar, Arap liderleri için Erkek bozuntuları/ensafu rical deyince Şam ile Riyad arasında bağlar koptu ve husumet girdi. Şimdi Şam ile Tel Aviv arasında görüşmeler için nasıl arabulucular gerekiyorsa, Şam ile Riyadın da benzeri arabuluculara ihtiyacı var. Gerçi Dışişleri Bakanı Faysal, Suriye ile aralarını düzeltmek için arabulucuya ihtiyaç olmadığını söylese de Kuveyt gibi ülkeler bu iş için aday. Mübarek de aynı nedenlerden dolayı Suriyeyi terketmiş bulunuyor.
***
Suriye savaş seçeneği itibarıyla da çok zayıf pozisyonda. Her ne kadar İsraille savaşmak için Arap ülkelerinin yerini İran, Hizbullah, Hamas ve Suriye ittifakı doldurur deniliyorsa da Suriye silâh ve mühimmat bakımından envanterlerini yenileyebilmiş değil. Karşı cephenin kuşatmasını yarabilmek için de Türkiyenin lojistik desteğine ihtiyacı var. Amerikalılar diplomatik olarak Suriyeye nefes aldırmazken son sıralarda İsraille aralarında savaş ihtimali gidip geldi. İsrail karşısında, elbetteki Suriye kendisini yetersiz ve savunmasız hissediyor. Bundan dolayı da barışa olmasa bile galiba zaman kazanmaya ihtiyacı var. Ahmet Davudoğlu da bunu taktiksel barış seçeneği olarak tarif ve takdim etti. Elbette İsrail ve Suriye barış seçeneğini ya stratejik olarak ya da taktiksel düzeyde istiyor. Hem Suriye, hem de İsrail barış için nihai kararlarını vermemiş olsalar da belki de Şam şu kritik dönemi barış girişimleriyle atlatmaya çalışıyor olabilir. Bununla birlikte, barışın önünde küçümsenmeyecek derecede pürüzler var. Amerikan tarafı şu aşamada bir Suriye-İsrail barışına pek sıcak bakmıyor. Bununla birlikte Annapolis sürecinin akamete uğramasıyla birlikte Amerikan yaklaşımında nisbi bir değişimin sözkonusu olduğu da söyleniyor.
***
Türkiye olarak neden böyle bir sürece ortak olduklarını da anlatan Ahmet Davudoğlu pragmatik nedenler sıralıyor. Bir barış ortamında bunun Türkiyenin zarar ve kâr hanesine nasıl etki edeceğini anlatmadı. Sadece Türkiyenin rol almasının önemine atıfta bulundu. Rusya, Brezilya, Almanya ve İspanya gibi ülkelerin devreye girmek için can attıkları konuda Türkiyenin bölgesel insiyatif aldığını ve bunun nedeni olarak da Suriyenin güvenini kazanmış olmasını gösterdi. Davudoğlu hem İsrail hem de Suriye tarafının arabuluculuk için Ankara nezdinde nabız yokladıklarını ve bu arayışlara bigane kalamadıklarını ve iki taraf anlaşamasa da sonuçta Türkiyenin kaybedeceği bir şey olmadığını ifade etti. Sürecin işlediğini ama bu hususta net bir takvimin bulunmadığını ifade etti. İsrail basını bu diplomatik trafiği Suriye adına Dr. Semir Takinin yürüttüğünü yazarken İsrail tarafından kimin yürüttüğüne açıklık getirmedi. Bu hususta İsrail tarafından adı geçenlerden birisi Olmertin yakın çalışma arkadaşlarından ve önemli danışmanlarından Yoram Turbowicz olmakla birlikte bu isim resmen doğrulanmış değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.