Erbakan’a karşı Çölaşan’la pişti olan liberaller
Ergenekon soruşturmaları sürecinde birbirleriyle kanlı bıçaklı gözüken bazı kişi ve grupların Necmettin Erbakan’ın cenazesindeki izdihamdan ve ona yönelik ilgiden hayli perişan oldukları görüldü. Bu kişi ve gruplar Erbakan söz konusu olduğunda neredeyse aynı kelimelerle aynı tepkileri verdiler.
Ergenekoncuları “darbecilik ve üçüncü dünyacı kapalı rejim özlemcisi” olmakla suçlayan liberaller, Erbakan’ı da benzer şekilde “üçüncü dünyacı ve hayalperest olmakla” itham ettiler.
Buna karşın Ergenekon sanıklarına en hararetli desteği verenler de Erbakan hakkında “gücümüzü aşan hayalci hedefler peşinde koşuyordu” eleştirilerinde bulundular.
Bu iki kesimin Erbakan söz konusu olduğunda “Batıyı ürkütmemek, dünya sistemine meydan okumamak, gücümüzü abartmamak ve haddimizi bilmek” gibi ölçütlere birlikte sığınmış olmaları, aslında aralarında basit bir kayıkçı kavgasından başka bir şey olmadığını da gösterdi.
Her iki kampın fedaileri de son tahlilde dünya sistemine entegre olmaya hazır kıtalar durumunda beklediklerini, sorunun sadece kapitalist dünya sisteminin gözüne girmek ve Türkiye’ye vaziyet etmek görevinin sadece kendilerine tevdi edilmesi mücadelesi olduğunu ortaya koydular.
Zira İlhan Selçuk, vefatından önceki yazılarında ABD yönetimine “Türkiye’de yanlış ata oynuyorsunuz” uyarılarında bulunmuş, emperyalizme açıktan açığa “onu alma beni al” türküleriyle yakarmıştı.
Buna karşın Ergenekoncularla aralarında bir kan davası varmışçasına ortalığı toza dumana bulayan liberallerin Soros darbelerine ve Büyük Ortadoğu Projesi’ne açıktan destek vermeleri ve Türkiye’de bunları eleştiren dindarları ise “demode ak sakallılar, demokrasi katilleri, Kemalist İslamcılar” ithamlarıyla yaftalamaları, tıpkı İlhan Selçuk gibi “Büyük Güç” nezdinde bir göze girme yarışından başka bir şey değildi.
***
Emin Çölaşan Erbakan’ın ardından şunları yazdı: “Atıp tutuyordu. Ağır sanayi hamlesi başlatacak, kendi olanaklarımızla 100 bin tank, 100 bin top üretecektik! Ağır sanayi hamlesi başlıyordu! Fabrika yapan fabrikalar kuracaktık. Erbakan hayaller aleminde yaşıyordu… Türkiye’nin elindeki olanakların farkındaydı ama işi abartmıştı. Örneğin 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Başbakan Ecevit’e kan kusturmuş ve koalisyonun bozulmasına neden olmuştu. Tutturmuştu ‘Kıbrıs’ın tamamını alalım’ diye! Buna dünyanın izin vermeyeceğini çok iyi bildiği halde…”
Erbakan’ın millici olduğunu teslim eden Çölaşan, bu kadarının kendisine de bol geldiğini itiraf ediyor.
Çölaşan’ın “dünya” dediği şey ABD ve AB’den başkası değil. Çölaşan’ın o küçük dünyasını oluşturan bu “büyük” güçler, ona göre azabın da mutluluğun da kaynağını teşkil eden tanrısal hüviyetli biricik kuvvet.
İşte bu kuvvete iman etmeyen bir adam çıktığında Çölaşan gibiler kendileri adına telaşa kapılırlar. Üzerlerine yağacağını vehmettikleri gazap üzümlerinden içlerindeki fazla iyileri ve cesurları sorumlu tutarlar. Acımasız kuvveti kızdırmaktansa, o kuvvete kafa tutanları sunağa yerleştirip kurban vermek hayatın devamı bakımından çok daha zahmetsiz ve akıllıcadır onlar için.
Erbakan’a yönelik Çölaşanvari eleştirilerin tıpatıp aynısı Ahmet Altan, Şahin Alpay, Mehmet Altan, Soli Özel ve şürekaları tarafından da geldi. Bu isimler de özellikle Kıbrıs özelinden “Halen o fetihçi kafadan kurtulamadık. Zaten Erbakan da hepsini alalım diye tutturmuştu. Sonraki yıllarda da Kıbrıs politikamız Erbakan’ın çizdiği o fetihçi daireden çıkamadı” demiyorlar mıydı?
Yine liberallerden Taraf Gazetesi Yazarı Melih Altınok, “İslamcı arkadaşlar kızmasın ama Erbakan bu…” diyerek kaleme aldığı yazısında, Çölaşan’la benzer lakırdılar etmedi mi?
Altınok, Çölaşan’la pişti olduğundan habersiz biçimde, hayal aleminde tasarladığı bir “Ergenekon-Erbakan koalisyonu”na “derin operasyon” adını verdiği üçüncü sınıf komplo teorilerini maç muhabbetleri sonrası siyasete heves etmiş liseli oğlan acemiliğinde arz-ı endam ettirdi.
Onun bu yazısı birtakım muhafazakar internet sitelerinde Erbakan defnedildiği gün sürekli yayında tutuldu. Eğer ortada bir “derin operasyon” var idiyse bu operasyonun şahı Altınok’un satırlarında ve o satırları çirkin ve afili sunumlarla internette dolaşıma sokanların ajandalarındaydı.
“Eğri oturup doğru konuşalım, herkes Erbakan’ın katı bir antiemperyalist vurguyla bezeli ‘üçüncü dünya’cı görüşlerinin kıymeti harbiyesinin kalmadığının farkında” diyen Altınok’un, Çölaşan’la aynı şeyleri söylüyor olması yüzünden normal şartlarda vücudunun kızamığa kesmesi gerekirdi.
“Ekmek edebiyatı” diye tanımladığı emek mücadelesini aşağılayarak, “kimlik siyaseti”ni solun merkezine taşıyıp, memleketimizin verimsiz sosyalist vadilerinde “abdurrahman çelebilik” taslamanın yağlı avantasıyla sefa sürmeye özenmiş Altınok’un, bir robocop gibi hızını alamayıp İslami piyasaları da aynı argümanlarla devşirmeye kalkması, Anadolu lehçelerindeki “pışıııık” soundlu pek çok atasözünü hatıra getirecektir.
Adanmış birer Soros misyoneri olduklarını defalarca ispat etmiş bulunmalarına rağmen, kabarmış bir iştiha ve onulmaz bir işgüzarlık ile memleketteki bütün siyasi damarları “adam etme” gayretkeşliği içine girenlere, özellikle İslamcıların çöplüğüne daldıklarında, birilerinin çıkıp “sizin burada muhatap aldığınız birtakım badem bıyıklı, zaten hiçbir zaman sahip olmadıkları arsaları kelepir fiyatlarla dışarıya pazarlayan arazi mafyası gibidir. Buralara müşteri çıkarsanız hem sermayeyi kediye yükler hem de başınızı derde sokarsınız” demelidirler.
Yoksa rica ederim bu da bize düşmesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.