Erdoğan’sız hesaplaşma mümkün mü?

Erdoğan’sız hesaplaşma mümkün mü?

AK Parti’nin toplamda sekiz yılı dolduran iktidarını, farklı bakış açılarıyla değerlendirmek mümkün.

Cumhuriyet tarihinin en temel iki sorunuyla, en sert biçimde yüzleşmek zorunda kaldı AK Parti. Birisi, özellikle geçmişi itibarıyla AK Parti’nin doğrudan taraf sayıldığı din-devlet ilişkileri ya da malum ifadesiyle ‘irtica’ sorunu. Diğeri ise en yaygın adıyla Kürt sorunu.

Her iki sorunla ilgili gelinen aşamayı, çözüm anlamında neler yapılıp yapılamadığını uzun uzun tartışabiliriz. Ama şu gerçek üzerinde mutabık olabiliriz. AK Parti, Türkiye’nin ertelediği, ötelediği, halının altına süpürdüğü sorunlarla cesurca yüzleşti. Bugün çözüm adına konuşulan her şeyde bunun payı hesaba katılmalı.

***

28 Şubat dönemi acı bir tecrübeydi. Milli Görüş hareketini ve Merhum Necmettin Erbakan’ı geriletmek adına, önemli bir birikimi, Türkiye’yi geleceğe taşıyabilecek bir tecrübeyi heba edenler, yaptıklarının ne kadar farkındaydı bilemiyoruz. Ama Türkiye 2002 seçimlerinden sonra yakaladığı siyasi istikrarı bulamasaydı, ödeyeceğimiz fatura çok daha ağır olabilirdi.

Bugün gelinen noktada siyasi iktidarın, sistemin gayrı meşru odaklarıyla, güç merkezleriyle ciddi bir hesaplaşmaya girdiği aşikar. Bu hesaplaşmanın, yukarıda ifade ettiğimiz iki temel sorunun yanı sıra, tüm diğer sorunların kaynağına inmek anlamında büyük önem taşıdığı da ortada. Şu günlerde insanların kafası bir hayli karıştı, doğru. Gerçek bir hesaplaşmanın yerini, küçük hesaplar mı alıyor endişesi de bir hayli yaygın.

Ancak burada bakılacak en doğru adres Başbakan Tayyip Erdoğan. Gerek iki temel sorun üzerinde, gerekse diğer alanlarda duruşunu koruyan, ortaya çıkan yol kazalarına rağmen çözümle ilgili adım atmaktan çekinmeyen bir kararlılık sergiledi Erdoğan.

Nitekim son grup konuşması, Erdoğan’ın bu hesaplaşmada ne denli kararlı olduğunun ifadesiydi. Öte yandan bu süreçte hukukun doğru ve hızlı işlemesinin önemine de kuvvetle vurgu yaptı. Türkiye’nin kendisini birtakım gizli ve kirli ilişkilerden arındırma sürecinde tartışmasız en önemli rolü Erdoğan üstlendi ve bunu 12 Haziran sonrasına taşıyacak güce de sahip.

***

Belli bir zihniyet, toplumun kendisini ifade edebilme kanallarını tıkayarak ya da onun değerlerini, beklentilerini yok sayarak uzun süre iktidarını korudu. İktidara gelen siyasi partiler ‘muktedir’ olmak bir yana, bu gizli iktidarların uzantısı olmaktan kurtulamadı. Elbette bunun istisnaları var. Ama gerek Adnan Menderes, gerekse Turgut Özal örneğinde olduğu gibi faturası çok büyük oldu.

Geçen 8 yıl için pek çok değerlendirme yapılabilir; ama şu hakkı teslim etmek kaydıyla. Başbakan Erdoğan, Kürt sorununda, dış politikada ve diğer tüm kritik alanlarda, risk aldı, yüzleşmekten çekinmedi. Üstelik tüm bunları gündelik siyasetin kodlarıyla değil, devlet adamı duruşuyla yönetti.

Yeni bir anayasa, demokratik çıtanın daha da yükseltilmesi, hak ve özgürlükler konusunda olmazsa olmaz sayılan adımların atılması. Tüm bunlar üzerinde muazzam bir toplumsal mutabakat var; bunu 12 Eylül referandumunda gördük.

Ama tüm bunları geleceğe taşıyacak temel aktör Tayyip Erdoğan. Nedense bunu zaman zaman hatırlatmak gerekiyor. Şu sıralarda kendisini demokrasi kahramanı ilan edip, gelinen noktayı hafife alanlar, bu nokta üzerinde bir kez daha düşünmeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi