FETİH ve FATİH
Tanım:
Fetih; istenmeyeni-zararlıyı çıkarmak, atmak, defetmek, kovmak, sınırları işgalden ve tasalluttan kurtarmak, esenliğe kavuşturmak, özgürlük sunmak, müstemlekeciliği kaldırmak. Fatih: Fetih eylemini gerçekleştiren. Şehit: Fethin bedelini canıyla ödeyen. Gazi: Fethe katılıp, galip gelen ve elde edilen özgürlük haklarını kullanan, nesli devam ettiren.
İnsanın fıtratı bağımsızlık ve özgürlük temellidir. Yaratıcı, her şeye gücü yettiği, her şeyi çekip-çevirdiği ve bu aleme de yarattığı insanı tek yetki sahibi kıldığı halde, onu, sadece iradesiyle baş başa bırakmıştır. Ona sadece, kendisinin niçin var edildiğini, varlık alemindeki yeri ve önemini, bu konumunu muhafaza edebilmesi için diğer yaratılanlarla arasındaki ilişkinin kurallarını, sınırlarını, haklarını ve sorumluluklarını bildirmiş ve iradesini kullanmada da muhayyer bırakmıştır. Yani hür ve özgürdür.
İnsanoğlu, hırs ve bencillik duygularını kontrol edemediği zaman ve konumlarda saldırganlaşır, baskıcılığı artar, işgalciliğe yeltenir, haklara ve mukaddeslere tasallutu artar... Kendi ile, eşya ile, toplum ile arasındaki genel geçer kuralları ihlal eder ve işgalci, baskıcı, müstemlekeci... bir konum kazanır. Bunu da, baskın gücü ya da etkin inisiyatifi ile yapar. Ancak, bu yeni durum ise, elinden hakları alınıp mağdur edilen, mahrum bırakılanlar için makul ve kabul edilebilir bir durum olarak karşılanmaz. Ya bireysel ya da kolektif olarak karşı duruş sergiler. Bu karşı duruşta, bileği güçlü, planı orijinal, silahı teknik, ordusu da yeterli ise, kaybolan haklarını geri alabilir. İşte bu geri alış ya da karşı koyuş sırasında bazı canlar bedel verilir.
Ne var ki, insan sadece bir bedenden ve yaşamı da bu geçici dünya hayatından ibaret değildir. İnsanda; kalp, gönül ve ruh denen sonsuzluk ötesine ait bir cevher daha vardır. Dolayısıyla fatih; gönlünden, kalbinden ve ruhundan bu alemdeki işgalcileri ve saldırganları atabilmişse fatihtir. Aksi taktirde, gönlü, kalbi ve ruhu gayriyle doluyken, yaşadığı coğrafyayı saldırgan ve işgalcilerden koruması ya da onları coğrafyasından defetmesi, sürüp çıkarması çok da önemli olmayabilir. Zira, bedenini ve duygularını müstemlekelikten kurtardığı halde kalbi, gönlü ve ruhu prangalarla bağlanmış, esaretin en onulmazına yakalanmış, gayrinin işgal ettiği bir bedenin hür ve özgür olmasının da çok bir anlamı yoktur.
O halde; gerçekten bilek gücüyle esaretten kurtardığı bedeni-bedenleri-coğrafyaları özgürlüğe kavuşturmak ne kadar büyük bir taltif ile karşılansa yeri ve hakkı olmakla beraber, bu fetih tarzından çok daha zor ve o kadar da önemli olanı gönülleri, kalpleri ve ruhları özgürleştirebilmektir. Bu bağlamda bu fethe, gönüllerin fethine, “yürek fethi” demek bir fazlalık olmasa gerek.
Tarihin derinliklerinden günümüze kadar bir seyir sırasında sayısız denecek kadar çoklukta, toplumlar tarafından kaybolan haklarını işgalciden geri almak için fetihler düzenlenmiş ve bu toplumlar bu fetihler sırasında fatihlerini de yetiştirmiş ve bulup ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla ve ancak, bu geçici dünya hayatında gerçekleşen fetih sayısı kadar fatih bulunmaktadır. Oysa, fethi, yüreğinde yapanların her birisi bir fatihtir. Zira, her bir insanın potansiyeli, donanımı buna müsaittir. Kalıcı ve anlamlı olanı da yürek fatihliği değil mi?
Çağrı: Bir “yürek fatihliği” başlatılamaz mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.