Konya'yı görmek lazım
Geçtiğimiz hafta içinde CHP Kurultayı ve Taksim'de 1 Mayıs tartışmalarının harareti arasında nispeten cılız kalan bir tartışma daha yaşandı. Biraz gecikmeli de olsa yıllardır Konya'da, şehrin kentleşme ve modernleşme tarzı üzerine sosyoloji yapmakta olan biri olarak kayıtsız kalamayacağım bir tartışmaydı bu.
Zaman Gazetesi'nden Şahin Alpay'ın "Alkollü İçki ve Modernlik" başlığı (1 Mayıs 2008) altında ele aldığı konu Eser Karakaş'ın İsveç'in İstanbul Başkonsolosu ile birlikte ziyaret ettiği Konya'da bir lüks restoranda içki servisiyle ilgili karşılaştığı sorunu ele almasıyla (Star, 20 Nisan 2008) başladı.
Konya'nın kentleşme, belediye hizmetleri, planlama, ekonomik gelişme ve genel anlamda modernlik ve başörtülü-başörtüsüz ayırımı olmaksızın kadının günlük hayata katılımı konusunda kaydettiği büyüleyici gelişmeleri Konya'nın bir yönü (ama sadece bir yönü) olarak olumlu bulmuş Karakaş. Oysa Karakaş Konya'nın tek yönünün bu olmadığını içki servisi konusunda karşılaştığı muamelede fark etmiş. Bu yüzden yılda neredeyse 2,5 milyona ulaşan turist sayısına rağmen lokantalarda içki servisinin bulunmuyor olmasını düşündürücü bulmuş.
"Türkiye'de en fazla alkol tüketiminin gerçekleştiği şehir" olarak yılardır fantezi haberlerin konusu olan Konya'nın bu sefer tam aksi bir vesileyle gündeme gelmesi nedense bir hayal kırıklığı yaratmış görünmüyor. (Bu vesileyle belki öncelikle Alpay'ın da yazısında bir "efsane" olarak değindiği, alkol tüketimiyle ilgili fantezi haberin tashihinin tam yeridir: Bilindiği gibi alkol tüketimi sadece içkide değil, sanayi ve kolonya üretiminde de olur. Türkiye'de en çok kolonya üretiminin yapıldığı illerden birinin Konya olması, alkol tüketiminin yüksekliğini de açıklıyor).
öncelikle belirtmeliyim ki, Karakaş, Türkiye'de liberalizme yöneltilen genelleyici eleştirilerin hepsine tek başına engel oluşturabilecek kadar tutarlı ve liberalizme de kendi ismiyle özgün bir nitelik taşıdığını düşündüğüm saygıdeğer bir isim.
Ancak özelde Konya'da genelde Anadolu şehirlerinin birçoğunda alkollü içki tüketimiyle ilgili genelde işlemekte olan teamülün pazarın liberal dinamiğiyle ilişkisini fazlasıyla ihmal etmiş olduğunu söylemek zorundayım.
Yazısında "Kimse bana Konya'da içkili lokantaya talep olmadığı için açılmadığını söylemesin, sadece yabancı turistler gelse bile lokantalarda oturacak yer bulunmayabilir" diyor ki, teorik olarak belki kabul edilebilir, ama sadece turiste hizmet eden bir lokantacılığın Konya'daki pratik ekonomi açısından değerlendirmesini takdir edebileceğini hiç sanmıyorum.
Başka bir referansa hiç ihtiyaç duymadan tam da liberal ekonominin kuralı çerçevesinde kalarak bunu söylüyorum. Kendisini de bu konuda ilgili olan herkesi de temin edebilirim ki, bu konunun yeterli kârlılığı görülebilseydi Konya'da tam da istediği içki servisinin açıktan yapıldığı lokantalar çoktan açılmış olurdu.
Konya'da içki servisi ile ilgili yasal düzenlemeler başka herhangi bir ildekinden asla daha katı değil. Ayrıca sadece Konya'da değil Anadolu şehirlerinin büyük çoğunluğunda asgari derecede mütedeyyin insanlar içkili lokantaları kolay kolay tercih etmez. O yüzden içkili lokanta açacak olan girişimci, basit bir pazar kuralına uyarak içkinin çekeceği müşterinin kaçıracağı müşteriden fazla olmasının hesabını yapmak zorundadır.
Bu durumda herhalde belediye yönetimlerine lokantalarda içki servisi koyma mecburiyeti getirmeyi teklif edemeyiz.
Bunlar bir yana, Konya'da herhangi bir restoranda alkollü içki bulma isteğinin yine de başka sorunları olduğunu da düşünüyorum. Belki konu Konya olduğu için akla kolayca gelen bir şey bu, ama biraz daha da ilerisi…
Gerçekten Konya söz konusu olduğunda tartışmanın dili başka bir gramere bürünüyor. Yoksa örneğin, Amerika'nın bile bir şehrinden başka bir şehrine seyahat edenler bu geçişi yaşıyorlar. üstelik ekonominin kuralına bırakılmaksızın, yasal düzenlemelerle bir şehirde (Nevada şehirleri) kolayca kumar oynanabilirken başka yerlerde oynanamıyor. Birçok şehirde de tamamen arz-talep dengesi içinde içkisiz restoran işletemezken başka şehirlerde (Salt Lake City, Utah) içkili restoran çalıştırmak bin-bir türlü yasal engele tabidir.
Sorunun Konya'dan da ileri boyutu şu: Bütün dünyada şehirlerin neredeyse tıpatıp birbirine benzetildiği, bir tür standartlaşma beklentisiyle de alakalı bir sorun var burada. Modernleşmenin herkesi ve her yeri yek diğerine benzeteceği beklentisiyle ilgili bir sorun.
Modernleşmenin veya bir ileri aşaması olarak küreselleşmenin bütün farkları yok eden, insanları, şehirleri ve tecrübeleri standartlaştırmaya çalışan baskısının bir payı yok mudur bu tartışmanın içinde?
Bırakınız bazı şehirler kendi geleneğinden, kültüründen getirdiği özellikleriyle modern hayata "bir farkla" girmiş olsun.
İnsanlar bir şehirden bir başka şehre gittiklerinde gerçekten farklı tecrübeler arasında da bir seyahat yapmış, farklı âlemleri gerçeğine biraz daha yakın görmüş olsunlar.
Konya'ya giden gerçekten Konya'yı görsün.