Kaddafi'ye kızıyoruz ama dönüp kendimize bakıyormuyuz?
Mirleşmiş Milletlerin kararı ile, başını Fransa’nın çektiği Uluslararası askeri gücün müdahalesi sonucu Libya’da işler iyice karıştı. Kırk küsur yıldır Libya’nın başında bulunan ve Libya halkına göz açtırmayan, Komünizimden esinlenerek “Libya Sosyalist Halk cemahiriyesi” diye bir ucube oluşturup kendini de buna iyice inandıran Ğazzafi, kendi halkını ateşe atmaktan geri durmadı. Sahip olduğu dizginlenemez iktidar hırsı sayesinde hem kendini, hem de halkını ateşe sürüklemekten geri durmadı. Yaktı, yıktı...
Bizler de haklı olarak kendi insanını bomba yağmuruna tutan, onlara hakaret eden, onları küçümseyip öldürmekten geri durmayacağını söyleyen, utanmadan ve sıkılmadan tehdit eden, Batılıları da muhayyel El-kaide ile korkutarak kandırma ucuzculuğunu tercih eden, işler tersine dönünce ise hem Libyada’ki Müslüman halkı, hem de bütün Müslüman halkları cihada davet eden bu paranoyak adama her koldan ve cepheden yüklenmeye devam ediyoruz ve etmeyi de sürdüreceğiz. Aslında onun nezdinde bütün müstebitlere sesleniyoruz.
Gerçek bir yönetici kendi insanına bu muameleyi reva görebilirmi, kendi insanının üstüne bomba atabilirmi, kendi halkını tehdit edebilirmi, savaş uçaklarına kendi şehirlerini ve insanını bombalama emri verebilirmi diyoruz. Haklı olarak bunların olmaması gerektiğini yüksek sesle haykırıyoruz. Ama yaşadığımız gerçeğin Libya’dan veya Dünyanın bir başka gelişmemiş ülkesinden hiçte farklı olmadığını fark edemiyoruz. Kısaca aynaya bakmıyoruz.
Yaşadığımız ülke darbeler, muhtıralar ve olağan üstü haller ülkesi olarak ün yapmış durumdadır. Derin devlet eliyle işlendiği söylenen cinayet ve faili meçhullerin ne yazık ki haddi-hesabı yoktur. Milletinden korkan ve demokratik yöntemlerle desteğini alamayacağına inanan karanlık mihrakların yaptığı menfur planların sayısını bile nerdeyse unuttuk. Darbelere zemin oluşturmak ve Milleti canından bezdirmek için tasarlanan yeni planlar ise ortalarda geziyor.
27 Mayıs 1960 askeri hiyerarşi dışında; yalan, hile ve hurda bahanelerle yapılan darbe sonucu niceleri mağdur edilmiş, ordudan binlerle ifade edilen sayıda subay ve astsubayın ilişiği kesilmiş, Milletin sesini ve iradesini temsil eden parlamento fesh edilip ülkenin Başbakanı, uzun işkence ve kötü muamelenin ardından sonu başından belli uyduruk bir mahkeme tarafından iki bakanı ile birlikte, asılmıştır. Bu Libya’da olandan ve Kaddafinin yaptığından dahamı ehvendir?
12 Eylül 1980 genelkurmay darbesi ile yine binlerce masum genç özel harpçi, kontrgerillacı tetikçiler vasıtasıyla tuzağa düşürülüp gelecekleri karartılmış, sağ ve sol oyunları ve çalımları ile bir nesil mahvedilmiş, analar ağlamış, babalar yıllarca yas tutmuştur. Hala evladım gelecek diye kapı önünde otuz yıldır bekleyen analar vardır. İşkence hanelerde heder olan vatan evlatları ve ciğer parelerin sayısı belli değildir. Bu Kaddafinin vicdanından farklımıdır?
28 Şubat sürecide hukuksuzluğun ayyuka çıktığı bir dönem olarak kayıtlara geçmiştir. Anayasadan ve yasalardan alamadıkları yetkileri vehimler ve paranoyalarla kullanmaya kalkan cunta artıkları durumdan vazife çıkararak işe koyulmuş ve yasal iktidarı görev yapamaz hale getirmiştir. Memleketin tamamı açık bir hapishaneye döndürülmüş ve insanlara korku salınmıştır. Oluşan kaos ortamından istifade ile her türlü illegal faaliyet yapılmaya çalışılmış ve Milletin milyar dolarları bankalardan hortumlanmıştır. İnsanımız hala bu ağır yüklerin altında inlemeye devam etmektedir. Kaddafi bunları cin fikirleri dolayısıyla alt edebilir mi?
Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki hükümet iş başı yaptıktan sonra ise bu densiz ve insafsız güruh hepten şirazeden çıkmış ve gözü dönmüş bir şekilde plan üstüne plan yapmıştır. Bu necip Millete adeta yaptığı tercih dolayısıyla düşman kesilmiştir. Ortalığa dökülen planlardan anlaşılıyor ki; Milletin başına çökecekler, Milleti tepeleyecekler, Camileri bombalayacaklar, gazetecileri yanlarına çekecekler, asimetrik harp yöntemlerinin hepsini gariban Millete uygulayacaklar, ortaokul talebelerini müze ziyaretinde, bir savaş durumunda düşmana atılsın diye alınıp kendilerine teslim edilen bombalarla acımadan yakacaklar, vs. vs. Kaddafi ve benzerlerinden bunların ne farkı vardır?
Galiba her yazımızda bu mazlum ve mahzun Millete bol bol dua etmeli ve Allahın yardımını ve desteğini esirgememesini can-ı gönülden dilemeliyiz. Her sabır ve namazın ardından Ana-Babamızı hayırla andığımız gibi, Milletimizi de hayır ve selametle anmalıyız. Çünkü bizlerin tek ve yegâne yardımcımız Yüce Mevla’mızdır. O bizlerden korumasını kaldırırsa işimiz yaş demektir.
Sağlıcakla kalın, Allaha emanet olun…
*****
Not: Daha önce sizlerden Ankara’mızdaki her türlü kültürel faaliyetleri okuyucularımıza duyurabilmek için e-mail adresi vermiştim. Bundan sonra ise yeni bir adrese sizleri yönlendireceğim. Duyurulmasını istediğiniz faaliyetleri on gün önceden bekliyorum. Yeni e-mailimiz: [email protected] dur.
Bu hafta Ankara’da takip edebilecekleriniz:
1. 25 Mart Cuma saat 10:30 da merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun Taceddin Dergahındaki kabri başında “Beyaz Buluşma” yapılacak. Tüm gönül dostları davet ediliyor.
2. 25 Mart Cuma saat 14:00 te İlahiyat Fakültesi, Yunus Emre Konferans salonunda halka açık olarak Prof. Dr. Murtaza KORLAELÇİ “İnsanın Sorumluluğu” konusunu sunacak.
3. 26 Mart Cumartesi saat 14:00 de Araştırma Kültür Vakfı Ankara şubesinde Doç. Dr. Murat YILMAZ “Seçime Doğru Türkiye” yi konuşacak.
4. 28 Mart Pazartesi 18:30 da Birlik Vakfı Ankara şubesinde Doç. Dr. Yücel BALBAY “Kalp Damar Sağlığı ve Buna İlişkin Sağlık Politikaları” nı anlatacak.
5. 30 Mart Çarşamba 19:00 da Server Vakfında Prof. Dr. Nihat TEMEL “Su Meselesi” konusunu işleyecek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.