Müslüman’ın gündem hassasiyeti(1)
Müslüman, gönül insanıdır. Müslüman’ın gönlünde olan, gününe yansır. Daha doğrusu Müslüman, gönlünde olanı güne ve gündeme taşıyandır. Dolayısıyla Müslüman insan, gündem sahibi olan insandır ve Müslüman kendi gündemine kendi gönlüne sahip çıktığı kadar sahip çıkar. Müslüman dininden kaynaklanan emirlerin gereğini yerine getiren aksiyoner kimsedir. O dinine düşman olanlardan emir ve direktif almaz ve beklemez. Kişi Müslüman’sa dinî olanla, dinden kaynaklananla ilgilenmelidir. Rabbimiz tarafından bize bahşedilmiş olan hayat, dinî olanla ilgilenilecek kadardır. Hayatın yedeği yoktur. Hayatlarına yedek bulanlar, kendilerini dinlerinden çalanlardır. Allahû Teâla buyuruyor:
“Ey Mü’minler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır. Herhangi birinize ölüm gelip de ‘Rabbim, beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam’ demesinden önce, size rızık olarak verdiklerimizden harcayın.” (Münâfikun Sûresi / 9-10)
Müslüman’ı Allah’ı anmaktan; hükümlerini hatırlamaktan, anlamaktan, uygulamaktan alıkoyan her şey, Müslüman’ın gündemine indirilmiş şeytani bir darbedir. Gündemini başkasına çaldıran, çalınmıştır. “Zaman bozuldu..”, “çağın gerisinde kalamayız..” iddiaları mazeret olamaz. Genelde insanlar “Zaman bozuldu..” derler. Bir anlamda suçu zamana yükleyip avunmak isterler. Oysa zaman bozulmaz. Bozulan insanlardır. Tıpkı “mevki ve makamların saygınlığı, oralarda oturan insanların saygınlığı ve şerefine bağlı” olduğu gibi. (Şerefü’l-mekan bi’l-mekîn) zamanı değerlendirenler de o zamanı kullananlar, o kesitte yaşayanlardır. Asr-ı saadetteki günler-geceler ile zamanımızdaki günler-geceler arasında gün ve gece olmak bakımından hiçbir fark yoktur. Ama söz konusu zamanlarda yaşayanlar açısından ise eyne’s-serâ ve’s-süreyya, demekten öte ne söylenebilir? Ahmed Haşim “Müslüman Saati” yazısındaki nefis tespitlerini, “çölde yolunu şaşıranlar gibi biz zaman içinde kaybolmuş kimseleriz..” diye büyük bir acı içinde bitirir. 24 saat çerçevesinde değişen ve yitirilen Müslüman’a özgü zaman değerlerini yaban vakitlerle değiştirmenin dayanılmaz acısını ve pişmanlığını dile getiren edibimize, “Zaman mı bizi, biz mi zamanı kaybettik, tartışılır..” desek, acaba Müslümanlardaki gündem duyarsızlığını damardan anlamlandırmış olmaz mıyız?
Müslüman kavimlerin coğrafyaları, renkleri, dilleri farklı farklı da olsa, gündemleri hep aynıdır. Müslümanlar çocuğuyla, genciyle, ihtiyarıyla, kadınıyla, kızıyla gündemde müştereklerdir. Onların acıları ve sevinçleri hep aynıdır. Ama Müslümanlar bugün gündemde müşterekliği yakalayamamışlardır. Mesela Filistin’de yeni doğan çocuklar ilkin annelerinin göğsüne, sonra da yerdeki taşlara uzanırlar. Bu onların gündemidir. Ama İslâm coğrafyasının diğer kesimlerindeki çocukların kahır ekseriyeti ilkin annelerinin, belki de Amerikan süt mamalarına, sonra da çin oyuncaklarına uzanıyorlar. Yaşadıkları ülkelerde kendi gündemlerini belirleme ve o belirlemiş oldukları gündem üzerinde yoğunlaşma hassasiyetini gösteremeyen Müslümanlar, dünyadaki diğer Müslüman kardeşlerinin gündemlerine de ortak olma becerisini maalesef ortaya koymuyorlar. Altını çizerek diyoruz ki; müstekbirlerin ittifak ve koalisyon yapmaya mecbur oldukları bir dünyada, müstaz’af Mü’minlerin tek gündem oluşturmamaları, bir zilletin ifadesidir.
Müslüman!
Ya birleşeceksin, ya bir leşe döneceksin!
Müslümanları bırakıp Müslüman olmayanlarla beraber olma hassasiyeti, gündem sapmasının bir versiyonudur. Müslüman’ın gündeminin talan edilmesine karşı şuur seddi oluşturma misyonunu üstlenen kimseler, münkir ve müşriklerin tespit ve tayin ettikleri gündemlere katılamazlar. Biliniz ki; Müslüman’ın gündemi anın vacibidir. Anın vacibi, o zaman dilimi içerisinde dinen yapılması gereken en önemli şeydir. Müslüman’a düşen de onu yapmaktır. Bütün dünyayı kontrol altına alan enternasyonal küfür mafyasının planlayıp kotardığı aktüel hâdiselere ehemmiyet vermemek, ehl-i sünnet ve’l cemaat inancının Edille-i Erbaa yani kitap, sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha ölçüsünden ayrılmamak, dostluğa ve vefâya zaman ayırmak, kaçınılmaz gerçeğimiz olan ölümü sık hatırlatmak, dünya Müslümanlarıyla dayanışmayı canlı tutmak, Mü'minlere ârız olan ümitsizlik zehirinin tesirini kırabilmek yolunda çaba sarfetmek, gündemimizin asli çerçevesi olmalıdır. Bakınız Şirk’in egemen olduğu Mekke müşrik toplumunda Rasûlullah (s.a.v) ve sahâbesi reaksiyonerlik yapmadılar. Onlar etki idi, tepki gösterenler müşriklerdi. çünkü gündemi belirleyen Rasûlullah (s.a.v) idi. Her tarafta tevhid gündeme gelmişti.
“Bir insanın ne olduğu veya ne olmadığı, sorduğu sorudan bellidir” denilir. İnsanların ne yapacakları veya ne yapmak istedikleri de, herhalde konuştukları meselelerden, daha açık bir ifadeyle oluşturdukları gündemlerden belli olsa gerek. Mesela bugünümüz dünün bize armağanıdır. Yarınımız da bugünümüzün armağanı olacaktır. Dolayısıyla gündemler, toplumların kalitelerini belirler ve istikballerini salık verirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.