Özgün Türk modeline ne oldu?
Dünyaya misal teşkil eden, Müslüman ülkelerin mutlaka örnek alması gereken “özgün bir Türk modeli”nden sıkça bahsedilirdi bir aralar. Türkiye “laik” tek İslam ülkesi olarak, dinle ilgili tasarruflarından dolayı diğer Müslüman ülkelere örnek gösterilirdi.
Bu örneklik iddiası, 28 Şubat döneminde ayyuka çıkmıştı: Türkiye’ye bakın hizaya geçin!
Bugünlerde yine İslam ülkelerinde ortaya çıkan halk hareketleri ile ilgili olarak Türkiye modeline atıflar yapılıyor.
Fakat, her nedense, özgün Türk modelini “laik” bir marka olarak sunanlardan ses çıkmıyor.
Sebebi ne bunun? Laiklik eksenli Türk modeli iddiaları Türkiye sınırları dışına çıkınca da ayakta durabiliyor mu? Doğrusu, komünizme karşı zaman zaman dindarların sırtını sıvazlayan Türkiye’nin Sovyet sisteminden tamamen farklı olduğu düşünülebilir. Gerçekten “mahiyet farkı” var mı?
Malum, komünizm dini tamamıyla reddeder. Sovyetler Birliği’nde bu yüzden dine ve dini kurumlara karşı çok ciddi bir mücadele yürütülmüştür. Ateizm/Allahsızlık, dinsizlik devlet politikası hâline getirilmiştir. Ateizm “resmi dini” diğer dinleri yok etmek için kullanılmıştır. Ateizm üniversiteleri, müzeleri kurulmuştur. Üniversiteler, fakülteler, bölümlerde çok sayıda “bilim adamı”(!) istihdam edilerek dine karşı propaganda faaliyetleri sistematik hale sokulmuştur. Camiler, kiliseler, mabedler, ateizm müzeleri haline getirilmiştir.
Buraya kadar, “canım Türkiye ile hiç bir benzerlik yok. Elhamdülillah, Türkiye’de ateizm resmi din haline getirilmedi. Ateizm üniversiteleri, müzeleri kurulmadı” diyenler olabilir. Peki öyle olsun!
Bakın Sovyet komünizminde din nasıl görülüyor: “Diyalektik maddeciliğe göre din, tabiat üstü ve hayali şeyleri var sanmadan kaynaklanan zihinsel bir yanılgıdır. Bu anlayışa göre dinin duygusal ve toplumsal kaynakları vardır. Dinin duygusal kaynağı, ilkel insanların, karşısında çaresiz kaldıkları ve hâkim olamadıkları tabiat güçlerini dualar, niyazlar ve kurbanlarla zararsız hale getirme çabalarıdır.” (S.Erşahin: Türkistan’da İslam ve Müslümanlar, Sovyet Dönemi, sf. 128)
Bu tarif bana hiç yabancı gelmiyor! Bir yerlerden hatırlıyorum!
Yukarıdaki tarifi görmeseydim, Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlük’ünün eski baskılarında bulunan bu tarifin özgünlüğüne inanabilirdim!
“İnsanların anlayamadıkları, karşısında güçsüz kaldıkları doğa ve toplum olaylarını, gizemsel nitelikteki güçlerle açıklamaya yönelmeleri olgusu.”
Türkiye, yalnız tarifler konusunda mı Sovyetler’e benziyor? Değil tabii. Uygulamada da büyük benzerlikler, paralellikler var.
Din öncelikle eğitimle etkisiz kılınacak, yok edilecektir. Sovyetler’de olduğu gibi Türkiye’de de böyle düşünülüyordu. Ne tesadüf, değil mi? Şu cümlenin başındaki özneyi değiştirdiğinizde, Türkiye’ye ne kadar uyuyor: “İşçi sınıfının her türlü orta çağ kalıntılarına, bu cümleden dine karşı mücadeleye ideolojik önderlik yapması gerekir.” Bu sözü Lenin söylemiş. Bu cümlede “işçi sınıfı” yerine “aydınlar”ı koydunuz mu, Türk modelini elde edersiniz!
Sovyet laikliğinin temel metninde, ne kadar bizim mevzuatımızı hatırlatan cümleler var:
“Din devletten ayrılmıştır. Devlet işleri ve başka resmi kurumların işleri asla dini örf, adet ve merasimler ile yapılmayacaktır. Dini yemin kaldırılmıştır. Medeni durumlarla ilgili akitleri sadece Sovyet devletinin nikah ve doğum işleri ile ilgili birimleri yapar. Bütün okullarda din eğitimi yasaktır.”
Sovyetler Birliği’nde dinle mücadeleyi aktif olarak yürütmek için “Militan Allahsızlar Birliği” kurulmuş. Elbette bizde açıkça böyle kuruluşlar meydana getirilmemiştir. Fakat, dine karşı “militan aydın(!)”ların varlığını da unutmamak gerekir!
Bugünlerde Türkiye İslam dünyasında itibar sahibi ise, bu model içinde kaldığı için mi, yoksa bu modelin dışında bir görünüm sergilediği için mi?
Hadi bakalım, özgün Türk modelcileri, cevabı siz verin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.