Müz’iç bir adam: Lîvâneli
Bizim gazetenin sanat sayfasında geçen Cumâ bir Zülfü Lîvâneli mülâkâti yayınlandı. Sekiz sütûn üzerinden vermişler ve iyi de etmişler, zîrâ Bizans İmparatoriçesi Theodora gibi işvekâr bir edâyla bir dîvâna uzanık fotoğrafını da koydukları için başka türlü sığdırmaları imkânsızdı.
Peki ama, kimdir bu Zülfü Lîvâneli?
Vallâhi bu mevzûda rivâyât muhtelif:
Yayıncı, bağlamacı, türkücü, besteci, söz yazarı, hikâyeci, devrimci, CHP’li, belediyeci, meb’us, romancı, senarist, rejisör, ortaokul diplomasıyla felsefeci ve köşe yazarı... Belki unutduklarım da olmuşdur ama aklıma geldikçe peyderpey eklerim.
Bütün bunlar bizleri ilgilendirmeyebilir. Frenkler böylelerine “üniversal genie” (evrensel dâhî) diyorlar. Michelangelo filan gibi. Bizde yanılmıyorsam “cihan münevveri” şeklinde bir karşılığı var. Yâni adam dört başı mâmur! Aslı aranırsa göğsümüzün kabarması lâzım. Nitekim kabarıyor da kabarmasına ama maalesef iftihardan değil şaşkınlıkdan. Zîrâ Yüce Tanrı’nın Yüce Türk Milleti’ne bir lütfu olan ve en bâriz husûsiyetlerinden biri sevilmeğe ve övülmeğe doyamamak olup hiç kimse yapmazsa kendi nâmına bunları da bizzat deruhde eden bu istisnâî yurddaşımızın bir tuhaf huyu da daha kaleme alınırken “klasik” sıfatını hak eden o ölümsüz ve ecnebî yayınevlerinin başka dillere tercüme için âdetâ birbirlerini çiğneyerek sıraya girdikleri romanlarını bizzat kurgulamak zahmetine katlanmaması. Onun yerine daha önce başkalarının yazdıklarını biraz “düzeltip” kendi imzâsıyla yayınlıyormuş.
Kısacası o verdiği bütün mülâkatlerde ne eşi menendi bulunmaz bir Hind kumaşı olduğunu ve ne ölümsüz eserler verdiğini, ayrıca bunların bilmem kaç ülkede bilmemkaç milyon nüsha satıp bilmemkaç milyon izleyici tarafından alkışlandığını sayarken berikilerse “A, yâhû bu herif benim eserimi hamutlamış!” âvâzeleriyle atı alanın nasıl Üsküdarı geçdiğini tesbitle meşgûl oluyorlarmış da haberimiz yokmuş. Daha doğrusu artık haberimiz oldu!
Meğerse son şâheseri ve daha matbaadan çıkarken tâze pide gibi kapışılan “Serenad” adlı romanı, Dehen Altıner’in 2007’de yayınlanan “Sevgili Üniversite” adlı romanının “düzeltilmiş” hâliymiş. Sevgili “Üniversal Genie”miz burada da orijinal metni biraz “düzeltip” bu arada doğru bilgileri biraz çarpıtarak ortaya “tuğla” gibi bir eser daha koymuş ki başımız gözümüz Rabbime emânet! Mârifeti ortaya çıkınca da eski kitablarından birinin yeni baskısına alelacele bir önsöz yazarak ipe sapa gelmez bir kronolojik karmaşayla işleri daha da yüzüne gözüne bulaştırmış. Bütün bunların ayrıntılarını “Taraf”ın 29 Mart ve 25 Nisan 2011 târihli “Telesiyej” sayfasında bulabilirsiniz. Ben ona eskiden hep kendi kişisel târihini Stalin devri târihçileri gibi her olayda “düzeltip” yeniden yazdığını söylerdim. İşte Isbâtı!
Lîvâneli, hakkındaki bu iddialara şimdiye kadar iki cevab verdi: Bir, kem-küm ve iki, ham-hum-şaralop!
Fevkalâde problemli bir psiko! Aslında acınacak bir durum. Keşke ciddî bir yardıma ihtiyâcı olduğunu ona bir söyleyen çıksa!
Ciddî bir “profesyonel” yardıma!