Vefalı bir dost tarafından hatırlanmak...
Değerli İsmail Müftüoğlu ağabeyim lütfetmişler, bendenizi Milli Gazete’deki o nezih köşesine taşımışlar..
Aldığımız ödüller, hangi kulvarın koşucusu olduğumuz, güzel Fatih’imize ismini veren cennetmekan Sultan Fatih’in manevi ikliminden gıdalanmamız ve bunun bize getirdiği artılar, vs..
Bir insan ancak bu kadar net resmedilir.. Bunu da İsmail Müftüoğlu gibi ustalar yapabilir.. O itibarla iltifatlarından dolayı kıymetli Bakanıma, en kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.. İsmail Müftüoğlu, benim çok değer verdiğim bir büyüğümdür.. Aynı zamanda kendilerinin de ifade ettiği gibi baba dostumdur..
Siyaseten bakıldığında da, İsmail Müftüoğlu, Milli Görüş’ün kurucularındandır ve bu görüşün siyasete aktarılmasında gayret gösterenlerin başında gelir.. Anadolu’yu defaatle adım adım dolaşmış, yollara Milli Görüş’ün sloganlarını yazmış, yağmurda, karda, Milli Görüş’ün flamalarını ağaçlara asmış duygu yüklü bir vatan evladıdır.. Bir başka deyişle, o; “sonradan olma değil, anadan doğma Milli Görüşçü”dür..
Milli Görüşün, “tarık-i müstakim” olduğuna, bir başka ifadeyle “doğru yol, güzel yol, emin yol ve milletimizi tarihi ile kucaklaştıran yol” olduğuna tüm benliğiyle inanmıştır Müftüoğlu..
Yine, memnuniyetle tespit ettiğim bir gerçek daha var, o da şu; İsmail abi, herkesi kucaklayan bir meşrebe sahip olmasıyla da toplumumuzun her kesimiyle rahat ilişki kurabilecek geniş yelpazeli bir dost portföyüne sahiptir.. Olması gereken de zaten budur!.. İsmail Müftüoğlu gibi yılların tecrübesi bir insandan, dünya görüşüne, partisine bakılmaksızın pek çok kişinin faydalanması gerekir..
Netice-i kelam; düzgün olanın gölgesi de düzgün olur.. İsmail Müftüoğlu, gölgesi düzgün olanlardandır..
Sağlıklı, huzur dolu, afiyet içinde ve kem gözlerden uzak, nice yıllar, nice hayırlı ömürler, diliyorum değerli ağabeyime..
Allah(cc) yolunu açık etsin..
-
BIRAKMA BİZİ FAZIL..
“Gideceğim” diyor!.. “Biz azınlıkta kaldık” diyor!.. “Beni kimsenin kaale aldığı yok” diyor!. “Ivır zıvır insanların Cumhurbaşkanı’nın resepsiyonuna davet edildiği bir ülkede benim gibi bir allame nasıl davet edilmez” diyor!.. Ve ekliyor: “Ümidim kalmadı, alacağım kızımı, gideceğim bu ülkeden!..”
Gerçekten üzüntü verici.. Fazıl Say eğer böyle bir eylemde bulunursa Türkiye’nin ayağa kalkacağına inanıyorum.. Sağolsun, Başbakanımız Tayyip Erdoğan da devreye girdi.. “Sanatçı memleketini terketmez” dedi..
Evet, değerli okuyucularım.. Burası Türkiye ve bu ülkede bakın nelerle uğraşılıyor.. Bakın, biz dahil, nasıl da tufaya gelip mesaimizi böyle lüzumsuz işlere ayırıyoruz.. Fazıl Say gidecekmiş.. Aman ne önemli iş!..
Bu insanları çiftetelli medyası pohpohluyor.. Bunlar da kendisini matah bir şey sanıp dev aynasında görüyor.. Mesela, çıkalım İstanbul caddelerinden birine, Fazıl Say’ı 100 kişiye soralım, 90’ı tanımaz!.. Ya Anadolu’da?.. İnanın 100 kişinin 99’u tanımaz!.. Bu adamı kim tanır peki?.. Nişantaşı’nda, Etiler’de takılan, sayıları 5-10 bini geçmeyen ve kendilerini bu ülkenin gerçek sahipleri gören megaloman takımı.. Peki bunların idolü olan Fazıl Bey kimdir, ne iş yapmıştır?.. El cevap; piyano çalar, bestecidir, şudur, budur!.. Peki bir icadı mı var, yoksa önemli eser mi vermiş?.. Edison gibi insanlığa hizmet mi etmiş?.. Graham Bell midir?.. Louis Pasteur müdür?.. Piri Reis midir?.. Beethoven mıdır?. Mozart mıdır?. Ya da Dede Efendi midir?.. Kimin nesi, kimin fesidir?. Sanatçıymış!.. Dünyaca ünlü besteci ve piyanistmiş!.. Geçin bunları.. Ben piyanist dendiği vakit duygulu eserlerin bestekarı Cengiz Kurtoğlu’nu tanırım.. Cengiz, hiç değilse halk tipi.. Hatırlansa da hatırlanmasa da bu vatanın aşıklarından!. Fazıl Say’ın yaşantısı milletimize ne kadar uyuyor?.
Gidiyorsa, güle güle.. Reklamasyona lüzum yok..
Bir tespit daha.. Cumhurbaşkanlığı makamının Fazıl Say’ın sitemine anında karşılık vermesini yadırgadım..
O yüce makam her ağlayana meme verecek bir yer değil ki..
-
DARISI TÜRKİYE’NİN BAŞINA..
En güzel, en masrafsız ve insanın kanının kaynadığı mevsim hangisi, diye sorsam, herkes istisnasız, “yaz” der!.. Ve doğrudur da.. Ancak yaz günlerinde öyle olumsuz sahnelere şahit oluyorum ki, “Yaz bir bitse de şu çirkin görüntülerden kurtulsak” dediğim de oluyor..
Peki niye?.. Niyesi şu: Kadınları muz gibi soymayı hedefleyen, kartvizitlerinde “modelist” yazan birtakım ahlak düşkünleri, birkaç yıldır “düşük bel” diye bir moda estirdiler ve dünyanın başına da bela ettiler.. Yaz aylarında bazı kızlar, kadınlar, modaya uymak adına göbekleri bir karış açık dolaşıyorlar.. Bu iğrenç görüntüden dünyada da, ülkemizde de, bolca var.. Zaten dünyada ne kadar olumsuz tatbikat varsa anında Türkiye’de de görünüyor.. Uzatmayalım, bu düşük bel modası tam anlamıyla mide bulantısı.. Kadının neredeyse en mahrem yerlerine kadar iniyor.. Moda filan değil bu, düpedüz ahlaksızlık..
İşin ilginç yanı; bu modaya karşı en büyük mücadeleyi AMERİKA veriyor.. Tanga ve iç çamaşırlarının görünmesine sebep olan şort ve düşük bel pantolon giyenlere yasak getiren şehir sayısı ABD’de günden güne artıyor.. Düşük bel modası, Atlanta ve Louisiana’dan sonra Missouri eyaletindeki şehirlerde de yasak kapsamına girdi.. Düşük bele yasak getiren şehirlerde, iç çamaşırını gösteren kişilere 500 dolar para ve 6 ay hapis cezaları veriliyor.. Reşit olmayan gençlerin cezalarını ise aileleri çekiyor..
Bunları duyunca derin bir “ahhh” çekmeden edemiyorum..
Ne diyelim, darısı Türkiye’mizin başına..