Kemal Bey bu kadar kolay gaza gelmese
Taç giyen baş akıllanır demiş eskiler. Buna yakın bir diğer söz de şu şekilde: Bekâra karı boşamak kolay gelir... İki sözün anlamını birleştirip biraz karıştırın.
İçine bir miktar davul tozu, bir parça da minare gölgesi ekleyin.
Durulmasını bekledikten sonra baktığınızda, karşınıza çıkan bir portre çıkar.
O portrenin Kemal Bey'e çok benzediğini göreceksiniz.
*
Henüz başı taç ile tanışmamış kişilerin, meydanlardaki konuşmaları, bol keseden atmaktan öteye zor geçer.
Karşısında meydanı dolduran kalabalığı görünce, daha kolay coşar kişioğlu.
Alkışın ve tezahüratın etkisini de düşünün.
"Ben neymişim be abi!" moduna girmek neredeyse kaçınılmaz; açıldıkça açılır.
Dil dediğin kemiksiz elbette; aklına geleni söyler.
*
Bu işin sonu nereye varır? Yarın değilse öbür gün sözlerimin hesabı sorulur mu? Burada fırtına gibi esip gürlediğim konuların muhataplarıyla bir yerde karşılaşırsak ne yaparım?
Böyle düşünceler pek tutunmaz gövdesinin üstünde taşıdığı yuvarlağın içinde.
*
İddia ettiğim şeylerin elimde belgesi yok, bilgisi de şüpheli ama işte görüyorum ki meydanlardaki kalabalıklar acayip destekliyor, hep beraber coştukça coşuyoruz. Kim tutar bizi?
Üstelik basından da ciddi ölçüde destek buluyorum; daha ne?
Gerisini rakiplerim düşünsün!
*
Rakipler düşünüyor hakikaten... Düşünmekle kalmıyor, tetkik edip iddiaların ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğunu da ortaya çıkarmak için çalışıyorlar.
Hiçbir söz, söylendiğiyle kalmıyor, havada kaybolmuyor.
Kemal Bey şu bahsettiğim tablonun baş aktörü.
"Bir kadın çocuğunu sokağa bırakmış, polis bulmuş, polisin adını bebeğe vermişler" diye kükrüyor, ertesi gün işin aslı bambaşka çıkıyor.
İddia edilen şeyin her kelimesi yanlış!
Yalancı çoban durumu Kemal Bey'inki; yarın gerçekten kurt saldırsa, kimse inanmayacak.
*
Meşhur hikâyeye benziyor Kemal Bey'in hali.
Adam "Hani bir peygamber vardı. Onu, amcaları kaçırıp, havuza atmışlardı. Oradan, eşkıya alıp götürmüştü. O, Musa Peygamber miydi, sen daha iyi bilirsin hocam" deyince, işin doğrusunu bilen kişi "Yahu ben bunun neresini düzelteyim?" demiş; "Bir kere o, Musa değil, Yusuf Peygamber'di. Ona, amcaları değil, kardeşleri tuzak kurmuştu. Havuza değil kuyuya atmışlardı. Onu, eşkıya değil, oradan geçen bir kervan bulmuş ve alıp götürmüştü."
*
Bir başka örnek de kurban konusuyla ilgili.
Yine bilgisiz bir vatandaş söze giriyor: "Çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah'a dua etmiş, 'Yarabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim' demiş. Dua kabul olmuş, Davut Aleyhisselam, kızının adını Ayşe koymuş. Gel zaman git zaman, çocuğun kurban edileceği gün gelmiş, Hazreti Davut kızı yatırmış, tam boğazını kesecekken, Azrail, gökten bir keçiyle çıkagelmiş. 'Kızı bırak, al bu keçiyi kurban et' demiş!"
Meydanı boş bulan, işte bu şekilde sallar durur. Doğrusunu bilen ise şöyle söyler:
"Yahu, bunun neresini düzelteyim? Hz. Davut değil Hz. İbrahim... Kız değil erkek, Ayşe değil İsmail... Azrail değil Cebrail... Keçi değil, koç!"
*
ÖSYM Başkanı'na mesaj gönderme konusu da aynı böyle olmadı mı?
Hayati Yazıcı yeğeni için torpil istemiş de, yeğeni doktor olmak istiyormuş da, tıp fakültesine yerleştirilmesini rica ediyormuş da...
O mesajı okuyan herhangi biri, "Bunu hangi geri zekâlı getirdi bana" demesi gerekir.
Fakat bizim Kemal Bey, mal bulmuş mağribi gibi davrandı.
Sonra iki kelimeyle özür dilemeyi de bilemedi.
*
En son, yolsuzluk yaptığı için bakanlıktan azledildiğini iddia ettiği Kürşat Tüzmen'le karşılaşınca, geri adım attı. TOBB Genel Kurulu'nda karşılaştılar ve Kürşat Tüzmen "Hadi anlat bakalım" dedi.
Kemal Bey "Lafım size değil, siz dürüst birisiniz" cevabını verdi. Kim peki? Belli değil!
Demek her suçladığı kişinin, bir gün bir yerde Kemal Bey ile karşılaşması gerekecek! Çakma Kayahan.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.