Tuncay Özkan satıyoor, saat-tı!..
"Biz kaç kişiyiz?" direniş örgütünün efsanevi lideri(!) Tuncay özkan, kanalını sattı.
Böylece "ulusalcı direniş"in merkezi yayın organı da teslim bayrağını çekmiş oldu.
Tuncay özkan, harıl harıl çalışıyordu. Meydanlarda bas bas bağırıyor, "Biz kaç kişiyiz?" diye tek tek adam topluyordu.
önce CHP'den büyük bir destek gördü, 4 buçuk milyon gibi rekor üstü rekor bir fiyata, CHP'ye asla yayınlanmayacak kalitede bir belgesel(!) çekti.
Herhalde bu rakam Tuncay özkan'ın "sadr"ına şifâ olmadı. Zira bir süre sonra CHP ile arası açılınca, kanalını finanse edemez oldu.
Efsanevi lider(!), maddi sıkıntılar içindeydi. Sıkıntılarını halka yansıtmamaya çalışıyordu. Zaman zaman çıkıp CHP'ye babalanıyordu.
Anlaşıldığı kadarıyla, Tuncay özkan, tuttuğu yolun yol olmadığını farkedince, kapağı CHP'ye atmak istemişti. Ancak CHP kendisini kabul etmeyince, fena halde araları açılmıştı.
CHP'ye babalanışında bu hadiseyi gündeme getiriyordu. "Onlar bizi almazsa, biz de kendi partimizi kurarız" diye ültimatom veriyordu. Bas bas bağırıyordu:
- "Biz kaç kişiyiiz?.."
Meğer adamın zoru varmış. CHP ile köprüleri atınca, uçan kuşa borç takmış. çalışanlarının maaşını bile ödeyemiyormuş. Halkın deyimiyle, "bir yerine para sıkışmış." O yüzden bağırıyormuş:
- "Biz kaç kişiyiiiz?"
Halk da onu duyunca "at-ınan deve" sanıyordu. Ergenekon vadisinden çıkıyor, çin sarayını 40 kişiyle basıyor, sonra gidip Vikingleri hizaya diziyordu. çoklarına göre, "Tarkan" çizgi romanının ikinci fasikülüydü Tuncay özkan. Onun için her pazar Anıtkabir'e gidip şükre kapananlar vardı.
Ama sonunda ne oldu?
Tuncay özkan "alayına gider" yaptı. Tek tek topladığı halkını topyekün sattı. Parayı tek başına "Mahatma Gandi" yaptı. "Biz kaç kişiyiz?" diye hiç bağırmadı. Sessizce, "bir gören olmasın" diye sağına soluna baktı.
Eveeet...
"Efsanevi direniş örgütünün esatirî lideri", dâvâsını sattı, kitlesini peşkeş çekti.
fiimdi güzel bir tatil düşünde. Ama Malezya mı, Dubai mi, o noktada kararsız.