Ya Kemal Ya Zeval
Yoktan var eden varlıklar içinde insan kılan, imanla şereflendiren ve asrın çirkefinden korunup inandığını yaşama, yaşadığının yaşanılması için mücadeleye muvaffak kılan alemlerin rabbine sonsuz hamd ve sena, rehberimiz efendimiz Rasulullah (sav) a, aline, ashabına ve nurlu yolunun yolcularına salat ve selam olsun.
Mahlukat genelde küçükten başlayarak yavaş yavaş kemale doğru gider. çekirdek önce filiz sonra fidan, sonra ağaç olur. Sonra büyüdükçe dal budak salar, meyvesi daha bol, gölgesi daha geniş olur. Dolayısıyla faydası gün geçtikçe daha da artarak devam eder. Tüm canlılar gibi eşrefi mahlukat olan insan da bebek olarak doğar sonra çocukluk, gençlik, olgunluk ve derken yaşlılık devresi gelir. Kısacası canlı, bitki, kurum, kuruluş, devlet vs birçok varlıklar için aynı gerçek bir vakıadır.
Davetçi bir Müslüman için de tabii olarak aynı devreler beklenir.Yıllar geçtikçe daha olgun, daha metin ve dayanıklı, daha azimli ve sabırlı, daha bilgili ve tecrübeli ve dolayısıyla daha faydalı olması gerekir. Ancak üzülerek ifade etmeliyiz ki yılların bize gösterdiği gerçekler farklı. Bir zamanlar seni beni beğenmeyip adeta tekfir için açık arayan, “kanımız aksa da zafer islam’ın” vb. sloganları dilinden düşürmeyen nice hızlı davetçiler! Eğiliyor, bükülüyor, dökülüyor, saçılıyor, yoruluyor, oturuyor, “çağdaşlaşıyor”… Şurası da unutulmamalıdır ki en küçük bir sarsıntıda en fazla dökülenler en hızlı ve en radikaller olmaktadır ki nedenine aşağıda geleceğiz inşallah.
Bir rençber ekini, bağı, bahçeyi hasılatından istifade için ekip yıllarca emek verir. Anne babanın evlatları için çektikleri onca çileler onların mürüetini görmeleri, kendilerine ailelerine ve ümmete faydalı birer nefer olmaları ve yaşlılıklarında da kendilerinin bir işine yaramaları içindir.
Nice bağrı yanık cefakar ve vefakar mü’minin emek ve fedakarlığıyla oluşan İslami oluşumların davetçi üzerindeki hakları kesinlikle anne ve babasından çok öndedir. Zira anne baba daha çok kere evladın dünyasını ilgilendiren konularda olmaz türlü cefaya katlanırken, ahiretlerini ihmal edebilmektedirler. Halbuki davalar davetçinin ebedi olan ahiretlerini kurtaracakları bilgi ve donanımla donatıyor, bu bilgiyi pratize etmede de oto kontrol görevi görüyorlar. Bununla kalmayıp dünyasına da ciddi katkılarda bulunuyorlar.
Hasan-ı Basri (rh a) nin şöyle buyurur: “biz kardeşlerimizi ehlimiz ve evladımızdan önde tutarız. Zira ehil ve evladımız bize dünyayı, kardeşlerimiz ise bize ahireti hatırlatıyorlar” Şehit imam Hasan el Benna (rh) eğitim rısalesinde davanın on rüknünden güven i işlerken şöyle der: “davanın davetçi üzerinde; kalbi bağ yönüyle babalık, ilmi istifade yönüyle hocalık, ruhi terbiye yönüyle şeyhlik ve siyaset ve genel hizmet yönüyle de rehberlik hakkı vardır.”
Şimdi anne babasına vefasız evlat misali, davetçi de ruhi ve kültürel açıdan bir bebek hükmündeyken, davası kendisini alıp çocukluk, gençlik, belki kısmen de olgunluk devresinden geçirdikten sonra davasını yüz üstü bırakması revamıdır? Bu, hayırsız evladın vefasızlığından daha büyük bir vefasızlıktır.
Başta mısır olmak üzere bir çok İslam ülkesinde yıllardır hapis,işkence ve olmaz türlü zulümler devam etmektedir. öyle ki bazan bir hafta içinde birkaç bin insan tutuklanıyor ama bu durum oralardaki İslami hizmetleri duraklatma bir yana adeta körüklüyor. örneğin ihvan-ı müslimin in kurucusu şehid olmuş ondan sonraki genel mürşidlerden her biri ömürlerinin yarıdan daha fazlasını hapislerde geçirmişlerdir.
Bizde ise yirmi sekiz şubat süreci denen süreçle beraber ciddi manada savrulma ve dağılmalar yaşandı. Halbuki diğer İslam ülkelerinde yaşananların belki de binde biri yaşanmadı bizde. Peki neden? Bunun elbette bir çok sebebi var ama kanaatimce en önemlisi kemal eksikliğidir. Bilindiği üzere davetçi için üç yönlü kemale ihtiyacı vardır;
• Ruhi / manevi olgunluk
• Fikri / kültürel olgunluk
• Fiziki / bedeni olgunluk
Fiziki olgunluk için sağlığı koruma, sağlıklı beslenme ve spor aktivitelerine ihtiyaç var. Kültürel olgunluk içinde okuma, dinleme, öğrenme, öğretme vb. çalışmaara ihtiyaç var.
Asıl konumuz ve en önemli olan ruhi olgunluk içinse pratik salih amellere ihtiyaç var. öncelikle haramlardan kaçınma, farzları hakkiyle yaşama daha sonra farzları nafilelerle takviye etme. örneğin; farzları mümkün mertebe cemaatle ve camide kılmak, teheccüd, kuşluk, evvabin gibi nafile namazlar, günlük kuran virdi; bir cüz veya asgari bir hizb. Mümkün olduğu kadar okuduğumuz kuranın mealini de okuyup tefekkür etmek. Rasulullah (sav) ve ashabının (ra) yapıp tavsiye ettiği günlük dua ve zikirleri ihmal etmemek. Yatmadan önce günlük hayatımızın muhasebesini yapmak, artı amellerimize şükretmek, eksilerden dolayıda tövbe istiğfar etmek. En az haftalık bir derse sohbete vs. katılmak. İslamın ve ümmetin derdini kendisine dert edinenlerle yoğun bir diyalog içinde olmak vs.
Ancak takdir edersiniz ki türkiyede ki İslami uyanış başlarken sancılı başladı ve öylede devam etti. Bazı çevreler sadece ruh terbiyesi ve nefis terbiyesine, bazıları siyasete, bazıları eğitime, bazıları cihada, bazılarıda tebliğe odaklanıp islamın diğer yönlerini tamamen veya kısmen ihmal ettiler. Dolayısıyla İslami hizmetler bir türlü gereği gibi gelişmedi. Nisbeten kendilerinden bir şeyler beklenen çevreler ise bir çok sebeple ruhi olgunluk yönünü ciddi oranda ihmal ettiler.
Orta yaş grubu Müslümanlar hatırlarlar. 80-90 yıllarında yaşanan tartışma, tekfir vs. yanlışları. İmamların tekfir edilip arkalarında namaz kılınmaması, mescidlerin mescidi dırar olarak görülüp terk edilmesi. Ferdi olarakta yukarda bir kısmını saydığımız nafile ibadetlerin pek yaşanmaması. Kafa fikirlerle doldurulurken kalbin kof ve boş bırakılması. Halbuki doğru olan kalbin, kafanın ve midenin gerektiği kadar ve birbirine orantılı olarak doldurulmasıdır.
Bunun sonucu doğal olarak küçük küçük imtihanları dahi geçemeyip sınıfta kalan onca insanlar yığını. Buradaki küçücük imtihanları geçemeyenler büyük imtihanda ne olacak?
Makam ve koltuğa yenik düşen, para ve menfaate davasını satan, şana söhrete, kadın ve şehvete aldananlar….
Diğer İslam ülkelerinde binlerce insan takibat zindan ve işkencelere uğramalarına, günübirlik şehitler vermelerine rağmen geride kalanlar kesinlikle davet sancağını yere düşürmeyip kaldığı yerden devam ederken, bizde ise tehlikenin sadece kokusunu almakla savrulup dağılmalar yaşanıyorsa burada büyük bir sorun var demektir.
İslami hizmet sevdasında olan vakıf, dernek, cemaat ve cemiyetler bu konuları ciddi olarak masaya yatırmak zorundadırlar. Davet erlerinin mide ve kafaları gibi kalp ve gönüllerini de doyurmanın çarelerini aramalıdırlar.
Şurası unutulmamalıdır ki hak hep üstündür/ galiptir asla mağlup olmaz. Bu savrulma ve dağılmalar asıl davetçinin kendisine zarar vermektedir. çünkü yılların emeğini heba etmektedir. Yoksa Allah’ın vadi haktır ve Allah cc dinini hakim kılacaktır. Rasulullah (sav) ın müjdesiyle kıyamete kadar bu emaneti taşıyan yiğitler de hep var olacaktır. O mukaddes yüke hamal niçin biz olmayalım. Zail olmak istemiyorsak ruhi olgunlukta kemale ermek zorundayız. Ya rabbi bizleri o yiğitlerin safına katıp ayaklarımızı o safta kaim ve daim eyle. Amin!...