Sayın başbakan vd. yetkililere açık mektup

Sayın başbakan vd. yetkililere açık mektup

Mektubum, sayın başbakan, milli eğitim bakanı, YÖK başkanı ve yönetim kurulu üyeleri ve bakanlar kururlu üyelerinedir. Bu mektubumu, onlarca yıldır mağdur edilen, onca yıllarını Arapça ve İslami eğitim ve öğretime verdikten sonra tüm emekleri genelde heba olan on binlerce vatan evladı adına gönderiyorum. Sayın yetkililer! Bu mütevazı mektubumu dikkate alıp gereğini yaparsanız binlerce vatan evladının önemli bir mağduriyetini giderdiğiniz gibi, vatanın eğitim sahasına da ciddi bir katkıda bulunmuş olacaksınız.

Mektubumun özeti, (YDS) yabancı dil sınavıyla arap dili ve edebiyatı bölümüne, Arapçadan girebilmek için gerekli düzenlemelerin yapılması. Bilindiği üzere üniversitenin herhangi bir yabancı dil bölümüne girmek istenildiğinde, o dilin kendisinden sınava girilmektedir. Örneğin ingilizce bölümüne İngilizceden, almanca bölümüne Almancadan sınava girilmektedir. Ancak Arapça bölümüne girmek istediğinizde İngilizceden girmek zorundasınız. Garip ve acayip bir durum ama maalesef böyle.

Üniversitenin arap dili ve edebiyatı bölümüne girmek için neden başka bir yabancı dil şartı koşulmaktadır? Arap dili ve edebiyatı diye bir bölüm varsa –ki olmalıdır- bu bölüme giren öğrenci de bu dili okuyup, bu dili meslek edinecekse neden ona Arapçanın kendisi değil de başka bir yabancı dil şart koşulmaktadır? Doğru olan bu bölümü seçen öğrencinin sınavının da aynı bu dilden olmasıdır.

Eğer bu mantık doğruysa, o zaman diğer dillere de uygulansın. Örneğin; İngilizce bölümünün sınavı İtalyanca, Almancanınki hinduca, Fransızcanınki Japonca falan olsun. “Olur mu canım öyle şey” dediğinizi duyar gibi oluyorum... haklısınız… İşte ben, tam da bunun mantık dışı bir şey olduğunu söylemek istiyorum. Kaldı ki bu mağduriyet sadece YDS sınavında da değil, Arapçayla ilgi tüm; lisans, doktora vs lisans üstü sınavları için de geçerlidir.

Bu düzenlemenin başlıca faydaları:

1. Bu eğitime yıllarını veren binler hatta on binlerce vatan evladının mağduriyetlerinin giderilmesi.
2. Bilgi yüklü bu nice gençlerin, ileri derecedeki Arapça tahsillerinden sonra, tarlalarda ırgat, fabrikalarda, atölyelerde vb yerlerde işçi, hatta bazen seyyar satıcılık vb işlerde çalışmak zorunda kalarak, onların da bilgilerinin de heder olmaktan kurtarılması. Herhangi bir işi veya işçiyi küçümseme veya aşağılamak gibi bir niyet elbette olamaz. Ancak takdir edersiniz ki, herhangi bir sahadaki kalifiye elemanlar kolay ve ucuz yetişmiyor.

Bu konuda mübalağa yaptığımız zannedilmesin, şu an mezkur işlerde çalışan binlerce ilim ehli insan vardı ki, hem onlar hem de memleket kaybediyor.” Peki neden bu insanlar açık öğretim sınavlarına girerek bir meslek sahibi olmuyorlar?” diyebilirsiniz. Bu insanların bir kısmı değişik sebeplerden dolayı ilkokul mezunu dahi olamayan, veya anadili olmayan Türkçeyi konuşmakta dahi zorlanan insanlar. Bir çokları da açık öğretimden lise mezunu olmayı da başarıyorlar ama Türkçeye hakim olmadıklarından gerisini getiremiyorlar.

Bir zamanlar doğu ve güneydoğu anadolu’nun birçok köylerinde fahrî imamlık yapan ve iaşeleri köylüler tarafından sağlanan binlerce alim vardı. Bu alimler, sosyal, siyasal, kültürel açıdan yeterli bilgi birikimine sahip olmasalar da sadece yöre halkının değil tüm vatandaşların islamî ilimlerdeki büyük bir boşluğunu dolduruyorlardı. Terör belası vb şartlar bu gün o imkanı da ortadan kaldırmış durumdadır. Yeni nesil, dedeleri kadar ilme ve alime değer vermiyor maalesef…

3. Medrese, yani ders verilen kurs veya enstitü diyebileceğimiz nice mekanların merdiven altı konumdan kurtularak, kontrollü ve sağlıklı eğitim yuvaları haline dönüşmeleri. Arapça şer’i ilimler konusunda, çekirdekten yetme bu alimlerden nicelerinin bu sahadaki akademik çalışmalara da ciddi katkıları olacaktır.
4. İslam alemiyle barışıp, halkları arasında yardımlaşma ve dayanışmanın tesisinde de Arapçaya hakim bu alim kadroların büyük katkı sunabileceğine inanıyorum. Hükümetin bu konudaki açılımları heyecan vericidir. İşte bu açılımda Arapça konusunda kalifiye eleman önemlidir. Ayrıca bu elemanların kendi ülkemizin üniversitelerinde yetişmeleri daha da önemlidir.

Kaldı ki Mısır veya Suriye gibi ülkelerin üniversitelerinde okuyan gençler, eğer medrese kökenli değillerse çok istifade edemiyorlar. Zira Arapçayı dilini anlayıncaya kadar okul bitiyor . Arapça konuşma pratiğini de çoğu kez “amice” dediğimiz avamın muharref dilinden öğreniyorlar. Diğer bir sorun da bir çok İslam ülkesiyle kültür anlaşması olmasına rağmen, buradan mezun olan gençlere denklik verilmemesidir.

5. Bu hayırlı iş, “demokratik açılım” girişimine de katkı sunarak vatanın terör belasından kurtulmasına ciddi katkı da bulunacaktır. Takdir edersiniz ki terör örgütünün, yöre halkının yeni nesline empoze ettikleri sosyalizm veya komonizm zehrinin panzehiri İslam ve islamî ilimlerdir.

Hulasa, memleketin yıllardan biri kartopu misali büyüyerek devam eden sorunlarından birisi de bu sorundur. Sağlık konusu vb konularda atılan adımlar elbette çok önemli… Ancak bu konunun da zamanının geçtiği kanaatindeyim. Bu garabetin hukuki açıdan da çok ciddi bir dengesizlik getirdiği ortadadır. Temennimiz, bu sorunun bir an önce çözülerek mağduriyetlerin giderilmesidir. Allah (cc) a emanet olunuz.

Not= bu mağduriyeti yaşayan arkadaşları, bu mektubun kopyasını mezkur yetkililerin adreslerine atmaya davet ediyoruz. “ağlamayana mama yok” derler. Kaldı ki ağlayarak değil, izzetle haklarımızı aramak hakkımızdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi