'Bizim mahallenin' zenginlerine!
1 mayıs, dünya emekçiler günü vb günler gelip geçiyor, işvereni, siyasetçisi, sendikacısı kısaca her kes kendi nahiyesinden bir değerlendirme yapıyor. Ancak sonuçta garibim işçiye, emekçiye pek bir şey çıkmıyor. Yasalar, yönetmelikler vs. ne kadar güzel ambalajlanırsa ambalajlansın, eğer taraflarda Allah (cc) korkusu ve ahret bilinci olmasa, büyük balık küçük balığı yutmaya devam ediyor. Dolayısıyla varlıklı insanları, özelliklede bizim mahalleden olan yani mütedeyyin olanları, şu hadisi iyi tefekkür etmeye davet ediyorum…
Ebu Hureyre (r.a.) der ki: "Hz Peygamber (s.a.s.)'in şöyle dediğini duydum:
"İsrailoğullarından abraş (alaca derili), kel ve kör üç kişi vardı. Allah bu üç kişiyi imtihan etmek istedi. Kendilerine bir melek gönderdi. Melek abraşa geldi ve: "Hangi şey sana daha sevimlidir?" dedi. Abraş: "Güzel renk, güzel deri ve halkın benden iğrendiği abraşlığın benden giderilmesi" dedi. Melek onun vücudunu sıvazladı hemen üzerindeki iğrenç görüntü kaybolarak, kendisine güzel bir renk verildi. Melek: "Hangi mal sana daha sevimlidir?" diye sordu. O: "Deve" dedi (Hadisin ravisi "belki de sığır dedi" demiştir.) Kendisine on aylık gebe bir deve verildi. Melek ona: "Allah bunu sana mübarek eylesin" dedi.
Sonra melek kel kişinin yanına gitti: "En çok hangi şeyi istersin?" diye sordu. Kel: "Güzel saç ve halkın benden tiksindiği şu kelliğin benden gitmesini" dedi. Melek onu sıvazladı. İğrenç görünüşü kaybolarak kendisine güzel saç verildi. Melek ona: "En sevdiğin mal nedir?" diye sordu. Adam: "İnek" dedi. Kendisine gebe bir inek verildi. Melek ona da:"Allah bu ineği sana mübarek eylesin" dedi.
Daha sonra melek kör adamın yanına geldi ve: "Hangi şey daha çok hoşuna gidiyor?" dedi. Kör: "Allah'ın gözümü bana iade etmesi ve insanları görebilmem" dedi. Melek onu da sıvazladı. Allah da ona gözünü iade etti. Melek: "Hangi mal daha çok hoşuna gider" dedi. Kör: "Koyun" diye cevapladı. Ona da kuzulu bir koyun verildi. Onların deve ve ineği yavruladı. Bunun da koyunu kuzuladı. Birinin bir vadi dolusu devesi, öbürünün bir vadi dolusu ineği, ötekinin de bir vadi dolusu koyunu oldu.
Bir müddet sonra melek abraş adamın iyileşmeden önceki eski kılığına girerek onun yanına geldi ve ona: "Ben fakir biriyim yolda kaldım, bugün gitmek istediğim yere varmam ancak önce Allah'ın sonra senin sayende olacak. Sana güzel renk, güzel ten ve çokça mal veren Allah hakkı için ben senden bir deve istiyorum ki onun sırtında gideceğim yere varayım" dedi. O eski abraş: "Malımın hak sahipleri çok" diyerek meleği reddetti. Bunun üzerine melek ona: "Seni tanıyor gibiyim sen halkın kendisinden iğrendiği yoksul bir abraş değil miydin" diye sordu. Adam: "Hayır bu mal bana ancak (ecdadımdan) büyüklerimden miras kaldı" dedi. Melek: "Eğer söylediğin yalan ise Allah seni eski durumuna çevirsin" dedi.
Sonra melek ilk görüşmelerindeki suret ve heyetinde kel adamın yanına vardı. Ona da abraşa dediği gibi dedi. Kel de abraş gibi reddetti. Melek: "Eğer yalancıysan Allah seni önceki haline döndürsün" dedi. Nihayet eski kılık kıyafetinde köre geldi: "Ben yoksul bir adamım. Yolcuyum yolda kaldım. Bugün ben ancak önce Allah'ın sonra senin yardımın ile gideceğim yere varabilirim. Sana gözlerini iade eden Allah hakkı için senden yolculuğumu sağlayacak bir koyun istiyorum" dedi. O kimse: "Ben bir kördüm. Allah bana gözlerimi geri verdi. Bu koyunlardan istediğin kadarını al, istediğini de bırak. Vallahi Allah için aldığın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım" dedi. Melek adama: "Malın sende kalsın. Sizler bir imtihana tabi oldunuz. Allah senden razı oldu. İki arkadaşına da kızdı" dedi." (Bu hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Bkz. Riyazus Salihin 65 nolu hadis.)
Hadisten Dersler:
1-Musibet de, Bolluk da İmtihandır:
Hadiste geçen insanlar misali çevrenizde nice insanlar görürsünüz. Eğer bu insanlar eğitimsiz kalırsa, genelde üçte ikisi imtihanı kaybeder. Ancak üçte biri kazanır. Ayrıca şunu da unutmayalım ki bizler de şu anda imtihandayız. Böyle ilginç olmasa da doğal olarak davamızın bizden beklediği fedakarlıklar da bu imtihana dahildir. Ancak böyle ilginçlerini de yaşayabiliriz. Şu halde dikkatli olalım. Zira bu imtihanın tekrarı yok ve bu imtihanın kaybı ebedi saadetin kaybıdır.
2-İnsanlar Değişik Fıtratlarda Yaratılmışlardır:
Bunu insanların dünyalık olarak değişik değerlerden hoşlanmasında gördüğümüz gibi hemen her konuda değişik düşüncelere sahip olmasında da görüyoruz. İşte bu insanın fiziki yapısının yanı sıra ruhunun farklılığının da delilidir ki bu aynı zamanda yaratıcının yüce kudretinin açık bir delilidir. Hatta öyle ki var olmalarından beri insanların parmak izleri dahi farklı desenlere sahiptir.
3-Tüm Nimetleri Veren Allah'tır:
İnsanlar ellerinde bulunan nimetlerin aslında bir emanet olduğunu bilmeli ve o nimetlerden yararlanmalarının Allah'ın lütfuyla olduğunu unutmamalıdırlar. Bazıları o nimetleri kendi çalışmalarıyla, zekalarıyla ve birtakım üstün kabiliyetleriyle elde ettiklerini zannederler. Oysa o nimetleri veren Allah'tır ve Allah istediği zaman onu geri alma gücüne de sahiptir. Bu itibarla nimetin hakkını vermek gerekir. Nimetin Allah'ın emrettiği doğrultuda değerlendirilmesi ve O'nun emrettiği birtakım hakların sahiplerine ulaştırılması o nimetle ilgili sorumlulukların başında gelir.
4-Nimetleri Allah'tan Bilip Mağrur Olmama:
Kur'an-ı Kerim şöyle buyurur: "İstediğiniz her şeyden size verdi. Allah'ın nimetini saymaya kalksanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür." (İbrahim, 14/34)
Alak suresinde ise Allah (c.c.) insanı hiç yoktan var ettiğini anlattıktan sonra şöyle buyurur: "Hayır. İnsan gerçekten azar. Kendini ihtiyaçtan uzak gördüğü için." (Alak, 96/6-7)
5-Mal Sevgisi İnsanın Fıtratında Vardır Eğitilmezse Azdırır:
Bu azgınlık maziyi inkar ettirecek kadar sarhoş edebilir. Bunun en büyük sebebi murakabe ve ahret bilincinden gaflettir. Unutmayalım ki dünya kurulalı beri milyarlarca insan gelip geçti. Bunların içinde kim bilir ne kadar zenginler vardı. Servetin bu dünyada hakkı verilemeyip ahrette başımıza bela olacaksa olmasın daha iyi. Şu hadisi de lütfen iyi tahlil ediniz. Hadisten derslere devam edeceğiz inşaallah…