Kadını tahrik ve istismar
Daha önce: “kadın diye diye” “eskiden” “kadınlar her işte çalışmalımı?” “sayın idareciler ve ey halkım! Aile sos veriyor” başlığı altında kadınlarla ilgili değişik konular yazmıştım. Dolayısıyla bu konuya pek girmek istemiyordum. (İsteyen okuyucu kardeşlerim arşivden tekrar okuyabilirler. Kanaatimce güncellikleri de pek kaybolmamış…)
Ancak her 8 mart geldiğinde “dünya kadınlar günü” bahanesiyle, kadınların çok yoğun bir şekilde tahrik ve istismar edilmeleri, yine bu konuda birkaç kelam etmeyi gerekli kıldı. İslam öncesinde kadının hayvandan daha aşağı bir muamele gördüğü, bir meta gibi alınıp satıldığı malum. Cahiliye insanının vahyin ahlak prensipleriyle tanışması, Resulullah (sav) ın nebevî öğretileriyle terbiye olmasından sonra kadın; saygıdeğer bir anne, vakarlı bir eş, insanlığın yuvasını yapan usta, neslin eğitimcisi bir öğretmen ve toplumu oluşturan ailenin hanımefendisi oldu.
Ümmet içinde islamî eğitim ve bilinçlenme devam ettikçe de bu böyle devam etti. İslam’dan uzaklaşma ve cehalet arttıkça da bir çok hak gibi kadın hakkı da inişe geçti. Tabi sadece kadın değil, erkeğin, annenin, babanın, evladın, akrabanın, komşunun, işçinin, işverenin kısaca her kesimin hakları güme gitti. Çünkü hakkın kaynağı, ismini Allah (cc) ın isimlerinden alan vahiy yani şeriattır. Siz ise şeriatın (Ş) sini bile yasakladınız.
Biz İslam’ı kaybedeli! Bir çok manevi değerimizi kaybettik. Bu ülkede 19 yıl boyunca “Allahu ekber” diye ezan okunması yasaklandı. Tevhidî tedrisat hilesiyle, bir gecede milyonlar ümmi olarak sabahladı. Köy enstitülerinde özellikle ateizm öğretildi. Tüm okullarda darvinizm vb inkarcılığı çağdaşlık, ilericilik, bilimsellik vb dubaralarla yutturdular. Sonuç işte “muasır! Medeniyet” gençliği. Yalanlarınızın büyüklüğünce başınıza taş yağa emi…
Büyük-küçük, anne-baba, saygı-sevgi, ilim-irfan, terbiye-iz’an, fazilet, erdem kısaca insanlık bilmeyen bu nesil sizin eseriniz beyler. Kadına şiddet ve kötü muamele yapılıyormuş… sadece kadına mı? Peki çare ne? 365 günden birini kadınlar günü, birini erkekler günü, birini anneler günü, birini babalar günü, birini öğretmenler günü, birini engelliler günü, birini sevgililer! Günü vs…vs… ilan etmek çaremi?.. çare tüm hakların, faziletin, erdemin, saygının, sevginin, barış, esenlik, huzur ve güvenin kaynağı olan islama geri dönmek, Kur'an’a ve sünnete teslim olmak, neslimizi samimi bir şekilde vahyin öğretileriyle terbiye etmektir…
Gelelim kadının tahrik ve istismarına. Sayıp sevdiğim bir yazar olan Abdurrahman Dilipak, 8-9 yıl önce Gaziantep’teki bir konferansında kadınlara hitaben: “siz, tam otomatik çamaşır makinası mısınız, siz bulaşık makinasımısınız, elektrikli süpürge misiniz? Okuyun araştırın dininiz öğrenin.” Türünden üstüne basa basa, ev işlerinden siz sorumlu değilsiniz manasına gelen ifadeler kullandı. Ondan bir yıl sonra, yine saydığım sevdiğim bir yazar ve gönül ehli bir hoca efendi olan Abdullah Büyük hocam da yine şehrimizdeki bir konferansında benzeri sözler etti. Hatta biraz ileri de giderek: “erkek derse, sohbete diyerek, eşinden izinsiz dışarı çıkamaz” gibi kanaatimce maksadını aşan ifadeler kullandı. Benzer ifadeleri, vakit gazetemizin 10 mart 2010 tarihli köşesinde sayın Yavuz Bahadıroğlu da kullanmış.
Örneğin Bahadıroğlunun ifadeleri aynen şöyle: “kadını bulaşıkçı, çamaşırcı, temizlikçi hatta çocukların mürebbiyesi gibi görmek yerine, hakları olan insan olarak görmek gerektiğini (…) Erkeğin şunu iyice içine sindirmesi lazım gelir ki, kadın evin hizmetçisi, ütücüsü, bulaşıkçısı, çamaşırcısı değildir… Erkeğin iş ortağı, çocukların mürebbiyesi ya da öğretmeni de değildir…
Yukarda bahsettiğim değerli şahsiyetler, elbette bu vb ifadelerini gayet iyi niyetle kadını okumaya araştırmaya dinini diyanetini öğrenmeye teşvik için söylemişlerdi. Ancak ifade tarzı kadını tahrik edici ve eşine karşı isyana teşvik edici tarzdadır.
Bu vb açıklamalar bir çok kadında “demek ki ben ev işlerini yapmak, eşimin ve çocuklarımın elbiselerini yıkamak zorunda değilim” düşüncesini geliştirdi ve nice ailelerde sorunlar oluştu. Bu sorunları çözmekte kolay olmadı. Bu vb sebeplerden dolayı boşanıp ailesini dağıtanlar da olmaktadır maalesef… konuyla ilgili aşağıdaki alıntıyı takdirlerinize sunuyorum.
Kadının Eşîne Hizmet Etmesi
Soru
Bir camide imamın biri şöyle diyordu: Kadının eşine hizmet etmesi gerekmez. Bu dinen de böyle midir? Yoksa ev işlerini çekip çevirmek, çocuklara bakmak erkeğe mi aittir? Şayet bu görüş doğruysa kadınlar erkekleri umursamaz. Evdeki ve toplumdaki işler sarpa sarar. (ailenin nafakası için dış işlerinde anası ağlayan erkek, evin iç işlerini de yapacaksa peki kadının görevi ne o zaman)
Cevap
Aslında hak görüş, ev içi ile ilgili konulardaki hizmeti kadına vermek ve ona yüklemektir. Buna delilimiz de şunlardır.
Birincisi:
Allah Teala kadınların konumu hakkında şunları beyan etmektedir.
"Kadınların hakları örfe uygun şekilde vazifelerine denktir." (Bakara: 2/228.)
Kadının erkeğine hizmeti, Allah Teala'nın bildirdiğine göre örfe uygun şekilde olmasıdır. Ama kadının rahatlık içinde yaşayıp da erkeğin ev hizmetlerini eline alması örfe uygun olanı değildir. Erkek dışarıda sıkıcı ve yorucu çalışmasından sonra bir de ev işlerine kalkışması olacak şey değildir. Adaletli olan, kadının ev işleriyle meşgul olmasıdır.
İkincisi:
Yerine getirilen her hakkın karşılığını vermek vaciptir. Allah Teala, kadının nafakasını karşılamasını erkeğe vacip kılmıştır. Üstüne üstlük bir de mihri var. Açıkçası bu haklar, onları hak etmesine sebep olan amellerine karşılık verilir. Mihir ve nafaka, erkeğin kadından (cinsel açıdan) faydalanmasının karşılığı değildir. çünkü bu faydalanma ameliyesi, ikisi arasında müşterek olarak gerçekleşmektedir.
Üçüncüsü:
İbn Kayyım şöyle demektedir. "Kadınla erkek arasında yapılan mutlak akd, örfe göre gerçekleşir. Örf ise, kadının hizmet etmesi, evin işlerini çekip çevirmesidir. Allah Teala şöyle buyurmaktadır.
"Erkekler kadınlar üzerine hakimdirler." (Nisa 4/34)
Kadın erkeğe hizmet etmedimi -yani erkek kadına hizmetkar oldu mu- kadınlar erkekler üzerine hakim olurlar.
Dördüncüsü:
Sahabe kadınlarından rivayet edildiğine göre, onlar kocalarına hizmette kusur etmiyorlardı. Ev işlerini kadınlar yerine getiriyorlardı. Ebubekir'in (r.a) kızı Esma'dan gelen şu rivayet doğrudur. Esma şöyle dedi: "Ben Zübeyr'e (Onun eşi) hizmet ediyordum.
“Ev işlerinin tümünü ben yapardım. Ayrıca Zübeyr'in bir atı vardı ben o ata kuru ot toplar, tımarını yapar ve hazır hale getirirdim.”
Kadınların efendisi Fatıma Zehra (ra) Hz. Ali (r.a)'ye hizmette kusur etmezdi. Ev ihtiyaçlarını Hz. Fatıma yerine getirirdi. Hamur yoğurmak, ekmek yapmak hatta un öğütürken ellerinde izleri kalmıştı. Peygamber (s.a.v)'e Hz. Ali (ra) ile birlikte gelip ev hizmetlerinden şikayetçi oldular. Peygamber (s.a.v) ev hizmetlerini yapmasını Hz. Fatıma'ya tenbih etti. Hz. Ali (ra)'ye de dışardaki işlerle uğraşmasını söyledi.
Kadının hizmeti konusunda şöyle söyleyenler de vardır. “Yukardaki hadisler (Hz. Fatıma ve Esma ile ilgili hadisler) hizmetin, nafileden ve güzel ahlaktan ileri geldiğine delalet eder yoksa vacip olduğuna değil. Hz. Fatıma ve Hz. Esma'nın yaptıkları hizmetler, gönülden gelerek yapılan hizmetlerdir.” Bu görüşte olanlar Hz. Fatıma'nın Peygamber (s.a.v)'e ev hizmetleri nedeniyle şikayete geldiğini unutuyorlar. Peygamber (s.a.v) onun şikayetini kabul etmedi. Hizmet yapman gerekmez diye de birşey söylemedi. Tek söylediği 'Hizmet yapman gereklidir.' sözüydü. Peygamber (s.a.v) kesinlikle verdiği hükümde sapmamıştır. Haktan uzak bir hüküm vermemiştir. O'nun sözleri, amelleri ve susması sonucunda yapılanları onaylaması bizin için şer'i hükümdür. Hz. Esma'yı Hz. Zübeyr de yanında olduğu halde başının üstünde ot taşırken gördü de ona; “Bu hizmeti yapmak Zübeyr'in işidir. Gerçekte bir kadının böyle hizmetler yapması zulümdür” demedi. Aksine, Hz. Esma'nın yaptığı bu hizmeti ve çalışmayı onayladı. Diğer sahabe hanımlarına da kocalarına hizmet etmelerini söyledi.
Kadının kocasına hizmeti bir gerçektir. Fıtratı gereği ev işlerini kadın üstlenir. İslam toplumundan kalan örfü miras da bunu böyle olduğunu onaylıyor. Şeri'at; dini konuda görüş ileri sürenlerin sözleriyle değişmez, Şeriat neyse odur. Allah daha iyi bilir. (Prof . Dr. Yusuf El- Kardavi Çağdaş Meselelere Fetvalar, Tahir Yayıncılık, İstanbul, 1994: c. 2/156-157.) konuya devam edeceğiz inş.