Tarassut köpekleri'ne dikkat!
Sigara yasakları yeni görev alanları da yarattı. İhtilal dönemlerinde ortaya çıkan “muhbir vatandaş” olayı gibi. Ertuğrul özkök'ün çok iyi bildiği bir kavram şu “tarassut köpekleri”. Zaten “tarassut köpekleri” deyimini dilimize kazandıran da o oldu. Gerçi Arapça kökenli bir kelime tarassut ama, olsun. Rasathane(gözlemevi) de aynı kelimeden gelir. Tarassut'un İngilizcesi watchdog'mış. Vay başımaaa, sigara yasaklarını ihlal edenleri ifşa için Ertuğrul özkök watchdog oluyormuş, gönüllü. Her sorumlu yurttaşı da bu vatan görevine çağırmış.
Watchdog bir tür “gözlem köpeği”, “tarassut elemanı” işte.
“Toplumdaki bütün tarassut köpekleri, rezervuar köpeklerinden bile daha gaddar şekilde görevini yapmalı, yapmalıyız” diyormuş Ertuğrul Bey. Havada, karada, ve her her yerde.
“Rezervuar Köpekleri”, Quentin Tarantino'nun bir filmi. Hakikaten rezervuar köpekleri pek gaddar görünüyordu filmin bir sahnesinde.
Şu tarassut olayı bizde eskiden beri rağbet edilen bir kamu görevidir arkadaşlar. Hele Tek parti ve Milli Şeflik döneminde neredeyse herkes tarassut altındaydı. Muhalif siyaset adamlarını yirmidört saat tarassut altında tutarlardı ki çankaya Köşkü'nde bu kategoride olanlar için “Müstemirren takip edilen zatlar” diye defter bile açmışlar efendim. Görevliler her gün bu tarassut defterine göz indirip, kim, nerede, kiminle, en yüce makama bildirirlermiş.
Bir gün Rauf Orbay Bey tarassuttan fena halde sıkılmış, peşindeki tarassutçuyu yaka paça edip en yakın polis karakoluna indirmiş, “yeter artık, bıktım tarassutunuzdan” demiş. Rauf Bey'in elinden kurtulamayan tarassutçu ise “Beyim görevimizi yapıyoruz” diye inildeyip çırpınıyormuş, ne çare!
İşte o gündür bugündür, tarassut sorumlu yurttaşlar için mübarek bir görev addedilmiş efendim. Watchdog gazetelerden biri de hangi okulda mescit, başörtülü öğrenci, hangi hastanede başörtülü doktor, hemşire var, iş edinmişti, onu da biliyorsunuz.. Durumdan vazife çıkarmak tam da budur.
Kıssadan hisse.. Bir gün Baştarassutçu Hüsnü ve hempaları burunlarını indire bindire, hohlaya koklaya dükkanları kolaçan ediyorlarmış. Bakmışlar bir pencereden duman. Palas pandıras girmişler. Bekri Mustafa, elinde bir cigara, ha babam tüttürüyor, baca gibi. “Bre bu ne densizlik?” diye kükremiş Hüsnü Efendi.
Bekri Mustafa durumu çakmış, göğsüne vura vura, “yanıyorum ağalar, yanıyorum” diye dövünmeye başlamış.
Baştarassutçu Hüsnü,”Efendi, yandığını anladık da bu elindeki ne oluyor?” demiş. Bekri Mustafa da “Azar azar çıkartıyorum beyim” diye cevap vermiş.
Bu Tarassutçu Hüsnü Efendi'yi her nasıl olduysa bir cenaze töreninde imam etmişler. Mevta tabuttan Hüsnü Efendi'ye fısıldamış. “Hocam öte dünyadan sorarlarsa ne diyeyim?”. Tesadüf bu ya, Bekri Mustafa da hemen arkasında değil miymiş. Daha Hüsnü Efendi cevap vermeden Bekri Mustafa atılmış, “Baştarassutçu Hüsnü imam oldu de, onlar anlar.”
Zeyno Baran neyin uzmanı?
Zeyno Baran-Bryza maşallah yine döktürmüş. ABD Kongresi'nde düzenlenen panelde “ABD yönetiminin PKK'ya karşı gösterdiği hassasiyeti, Ankara El Kaide'ye karşı göstermiyor” demiş.
Zeyno Baran, Zafer Mutlu'nun eski üvey kızı. Annesi de, merhum babası da gazeteciydi, neyin haber değeri taşıyacağını iyi bilir yanii.
Kimi içerden kimi dışardan el ele vermişler, AK Parti hükümetine ateş ediyorlar. Görüntü bu.
Neocan'lara yakın bir düşünce kuruluşu olduğu söylenen Hudson Enstitüsü'nün güvenlikten enerjiye, Avrasya'dan Türkiye'ye on parmağında on maharet uzmanı Zeyno Baran'ın görüşlerine katılmamış Amerikalı diğer uzmanlar. İşe bakın!
Haa bu Zeyno Baran, Türkiye'de 28 Şubat'ı yaratan koşulların yeniden ortaya çıktığını bildirmiş, 2007 yılında askeri darbe olma ihtimalini yüzde 50 olarak yumurtlamıştı.
Uzman ya, her bir yerden haber alıyor, neyse ki 2007 geldi geçti. Her fısıltıyı, her dedikoduyu doğru kabul etseydik, bugün Abdullah Gül'ün koltuğunda Süleyman Demirel, Başbakan Erdoğan'ın yerinde Deniz Baykal oturuyor olurdu.
Bir şey daha hatırlıyorum, Akşam'dan Güler Kömürcü'nün köşesinde okumuştum, Zeyno Baran 2004'te ABD Başkanlık seçimlerinden önce İran'da ılımlı bir hükümetin ortaya çıkacağını söylemişti.
Türkiye buna göre tavrını netleştirmeliydi, aksi takdirde zorda kalacaktı. Aba altından sopa. Yani, Türkiye İran politikasına Amerika'ya göre ayar vermeliydi. Attı, tutmadı.
Kim kimin sopasını, niye gösteriyor, orası benim uzmanlık alanıma girmiyor.
Bildiğim bir şey varsa, o da uzmanlık” mesleğinin manüpülatörlükle yer değiştirdiği.
Zaten Zeyno Baran'ın Türkiye'deki yakın çevresi de, borsadan medyaya manüpülasyon konusunda pek uzmanlar.
Hele bir nikah şahidi vardı ki, of of. Egebank Davası'nda, Sabah Olayı'nda uç vermiştir uzmanlıklarıyla, hapis de yatmıştır.