Zaman kaybettiren kim?..
Aslında kelimenin tam anlamıyla bir hukuk devleti olmuş olsa idik, Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun yayınladığı bildiriye hak vermek için geçerli sebeplerimiz olabilirdi.
Ama ne yazık ki, hukuk devleti olmak hususunda ciddi problemlerimiz var ve Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun meşhur açıklamasında bahsedilenler, bunlar arasında ilk sıraları bile alamıyor.
Yok, 27 Mayıs’ı, o dönemde sarfedilen ‘sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor’ şeklindeki veciz hukuki(!) sözleri ya da 28 Şubat’ın, tarafsızlık anlayışına ciddi şekilde gölge düşüren, brifingli günlerini hatırlatmak niyetinde değilim.
Hukukun zirvesindeki kurum olan Anayasa Mahkemesi’nin, 1979’daki Cumhurbaşkanlığı seçimindeki kilitlenmeden ders alınarak hazırlanan 82 Anayasası’nın açık hükümlerine rağmen, 367 hususunda aldığı –şaşırtıcı- karar da, konumuz değil.
Yargıtay Başkanlar Kurulu hazır bir araya gelmişken, mevcut kanunlarda yasak olmadığı halde, başörtüsünün nasıl olup da yasaklanabildiği hususunda birkaç kelam etseydi, mesela.
‘Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla yüksek öğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir’ şeklinde bir kanun varken, nasıl olup da üniversitelerde başörtüsünün yasaklanabildiğini merak eden çok sayıda insan yaşıyor bu ülkede.
Kanunları yapma yetkisinin kime ait olduğu belli bir husus olmasına rağmen; “Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri arasında üstünlük sıralaması olmadığı” konusuna girmeden evvel, nasıl olup da kanunlara ve hatta Anayasa’ya aykırı -ve sanki üstünmüş gibi- Yönetmelikler yazıldığını soruşturmak, Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun ilgi alanına girmez mi acep?..
Temcid pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülen bir konu bu, biliyorum. Ama ne kadar çok önümüze sürülmüş olursa olsun, bir türlü halledilemiyor oluşu, ciddi bir mesele değil mi?..
Sürekli olarak ‘hukukun üstünlüğü’nden bahsedenlerin, ‘hukukun sadece bazı alanlarda üstünlüğü’nü savunduklarını mı düşünmemiz gerekiyor?
Yargıtay Başkanlar Kurulu, ‘adına yargı yetkisini kullanmaktan onur duyduğu Yüce Milletiyle paylaşmak gereği duyduğu’ hususlar arasına, Milletimizin nerdeyse tamamına yakınını rahatsız eden hukuksuz bazı uygulamaları da dahil etmek ihtiyacını ne zaman hissedeceklerdir?..
Olup bitenlerin gözükenden daha değişik sebepleri vardır muhakkak. Ama son günlerde çıkan gürültünün ağırlıklı sebeplerinden birisinin başörtüsü meselesi olduğu açık.
Yüce Milletimiz’in hanımlarının büyük bir çoğunluğunun kullanmaktan onur duyduğu; daha da büyük bir çoğunluğunun ise başkalarının kullanmasından kesinlikle rahatsız olmadıkları bilinen başörtüsünün, Millet adına yargı yetkisini kullanmaktan onur duyanları rahatsız ediyormuş gibi gözükmesi, ne kadar garip bir şey!..
Yüksek mahkeme başkanları olan yüksek yargıçlar; varlıklarını Anayasa’da ve kanunlarda olmayan ve yönetmelikle sürdürülmeye çalışılan bir yasağın mutlaka sürmesi gibi -hukukla uzaktan yakından alakası olmayan- bir hususa hasrettiklerinin farkında değil midirler?..
Başörtüsü yasağını, mümkün olduğu kadar genişleterek, mutlaka ama mutlaka sürdürebilmek şeklinde özetlenebilecek bir gayreti, Yargıtay Başkanlar Kurulu bildirisinde yer alan: ‘Toplumun çözüm bekleyen sorunlarının ve gerçek gündeminin ötelenmesine; gelişimine harcanması gereken zamanın gereksiz biçimde yitirilmesine neden olur hale dönüştüğü’ söylenen, ‘süreklilik gösteren davranışlar’ cümlesinden saymak, haksızlık mı olur acaba?..
Yoksa sadece bu gayretin bile, ülkemizi gerçek meselelerden koparmak ve sürekli olarak zaman kaybettirmek için başlıbaşına yeterli olduğunu söylemek, önemli bir gerçeğin ifadesi midir?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.