Bal ve Mü’min
‘’ Mü’minin misali, bal arısına benzer ki, o (arı) sadece temiz olanı yer, sadece temiz olanı bırakır.’’ Ahmed b. Hanbel, cilt: 2, 199
Resulullah aleyhisselam efendimiz böcekler gurubundan bir böceği seçmiş ve o böceği mü’min bir kimseye misal olarak sunmuştur… Burada dikkat etmemiz gereken seçilen şey, örnek gösterilecek böceğin insan hayatındaki yeri ve yaşam şekli…
Seçilen böcek, adını 128 ayetlik bir süreye vermiş, kendisinden övgüyle bahsedilmiş, yüz yıllardır insanlara bal servisi yapan, ekip çalışmalarıyla aklını kullananlara örnekler sunan ve neslinin kıyamet gününe kadar devam edeceği, küçücük bir yapıya sahip olan arıdan başkası değil…
Evet… Peygamber efendimiz okadar böcekler içerisinden bal arısını seçmesinde çok hikmetler vardır… Birçok arı türü varken bal üreten arıdan örnek vermesi düşündürücüdür… Hikmetleri maddeler halinde sunmadan önce dikkatimizi peygamber efendimizin hayvanlar hakkındaki bilgisine dikkat çekmek istiyorum:
‘’ Bazı hayvanlar çöplüklerden beslenir, bazıları leş yer, bazıları hayvan ve insan artıklarıyla da beslenir… Arıların, sadece temiz olanlardan beslediğini aldığı gıdanın da sadece temiz olanını yuvasına bıraktığı bilgisine sahiptir.’’
Meselenin bir başka boyutu ise bu hadisi rivayet edenler ve bu hadisi dinleyenler: Ya Resulullah! Seni arı beslerken görmedik! Bu bilgileri nereden öğrendin? Diye sormamaları ve o ağızdan çıkan her bir kelimenin vahyin kontrolü altında olduğuna inanmaları…
Evet… Bal arısı sadece temiz olan bitkiye konar… Binlerce ot ve gıda türleri varken kilometrelerce yol kat ederek temiz olana konmak ister… ‘Temiz olandan yiyin’ ayetini adeta canlı canlı yaşarlar… İşte mü’min, bal arısı gibi rızık konusunda seçici davranır…
Boğazından geçeceği bir gıda haram bölgede ise yanından bile geçmez… ‘Helal- temiz- olsun, isterse uzakta olsun fark etmez’ der… Bal arısı avını hem kendisi yer hem de insanlarla paylaşır… Paylaşımcıdır… Mü’min bir kimse de bal arısı gibidir; paylaşmayı sever…
Avının içini yiyip kabuklarını bırakmaz… En iyisinden bırakır… Mü’min de tıpkı bal arısı gibi sevdiklerinden infak eder…
Bal arısı temiz bir gıda gördüğünde kıskançlık yaparak sadece kendi nefsini düşünmez… Arkadaşlarıyla bir şekilde haberleşerek birlikte gıdalanmak isterler… Bal arıları yuva yaparken az malzemeyle, israfa kaçmadan daracık alanı en güzel bir şekilde boşluk bırakmadan Allah’ın sanatını sergilerler…
Mü’min de bal arısı misali işini düzgün yapmaya gayret eder… Hadisimizde geçen bal arıların yaşantıları hakkında ibn-i Kayyımın enfes yazısıyla sizleri baş başa bırakıyorum.
‘’ Örneğin bir bal arısı çok ilginç bir şekilde farklı yollardan bitkilere gider sonra hiç şaşırmadan ağaç kovuklarına, dağlara veya insanların kendileri için yapmış oldukları yuvalarına dönerler.
Bal arısının hikâyesi ilginç mi ilginçtir. Bal arılarının başında bir erkek arı vardır. Tertip ve düzen işlerine bu arı bakar.
Arılar öncelikle tomurcuk ve yapraklardan emdikleri yapışkan sıvı ile bal mumunu yapmaya başlarlar. Sonra arılar kendi aralarında birkaç gruba ayrılırlar. Bir grup kralın yanında kalır ve asla ondan ayrılmaz. Bu grup ne çalışır ne de bir şey üretir. Bunlar erkek arılardan müteşekkil krala bağlı arılardır. Bir başka grup ise bal mumunu yapar. Bal mumu balın tortusudur, tadı zeytinin tadı gibidir. Arıların bal mumuna verdiği önem bala verdikleri önemden daha fazladır. Mumu özellikle temizleyip dışardan bulaşacak pis şeylerden arındırmaktadırlar.
Bir başka grup ise evler yapar. Bir diğer grup ise sırtlarında taşımak suretiyle su dağıtmaktadır. Bir başka grup ise kovanı kirden, leşten ve pislikten temizlemektedir. Arılar arasında tembel ve hasta birini gördüklerinde onu ikiye bölüp öldürürler. Böyle yapmakla diğer işçi arıların bozulmasını ve onlara hastalık bulaşmasını önlemektedirler.
Kovanda ilk inşa edilen yer kral [kraliçe] arının yeri ve evidir. Ona tahta benzer kare şeklinde bir ev yaparlar. Kral tahtında oturur. Etrafında sürekli yönetici ve hizmetçi ve müsteşarlara benzeyen arılar dolaşır. Arılar onun önünde havuza benzer bir şey yaparak içini safi balla doldururlar. Bu havuzun içindeki safi bal kral ve beraberinde olan diğer arılar için yemek olarak kullanılır.
Kovandaki evleri sanki İklidis’in kitabını okumuşçasına eşit çizgilerle altıgen ve eş kenar şeklinde yaparlar. Ev yapımında asıl püf nokta sağlamlık ve genişliktir. Bu konuda en isabetli olan altı gen şeklinde olmasıdır. Çünkü altı genlerden oluşan yapılar yan yana geldiğinde arada boşluğun ve yarığın olmadığı tıpkı değirmen taşı gibi yuvarlak bir şekil meydana gelir. Böylece bütün cüzlerin birbirini desteklemesi suretiyle sağlam bir yapı meydana gelmiş olur. Arada bir iğne ucunun gireceği kadar küçücük çatlak ve boşluklar dahi görülmez.
İşte akıl sahibi insanın dahi yapamayacağı bu muhkem yapıyı arıya ilham eden Allah ne kadar yücedir. Arı evini inşa ederken şu iki şartın olması gereğini Allah’tan ilham yolu ile öğrenmiştir:
1 ) Köşeleri dar olmamalı. Çünkü böyle bir durumda darlıktan dolayı evin bazı kısımları atıl kalıp kullanılamaz bir duruma gelir.
2 ) Bu evler {yapılar} öyle ince bir şekilde tasarlanmalı ki bir araya geldiğinde bütün arsa tam olarak hiç boş alan kalmayacak şekilde dolmalıdır. Böyle yapmakla boşa gidecek bir alan engellenmiş olunur.
Sonra arı bu vasıfta olacak bir yapının ancak altı gen şeklinde olursa verimli olacağını bilmiştir. Çünkü üçgen veya kare şeklinde olursa arsayı doldurmak mümkün fakat köşeler daralacağı için böyle bir şekilden en üst düzeyde verim alınmaz. Yine diğer şekiller yapılırsa köşeler geniş olur fakat arsa tam olarak doldurulamaz. Arada boşluk ve çatlaklar meydana gelir. Böylece arsadan tam verim elde edilmemiş olur. Ancak altıgen şeklinde olursa kayıp sıfıra iner, en üst düzeyde verim elde edilmiş olur.
İşte Allah ona evini bu şekilde yapmasını vahyetmiştir. Hem de hiçbir alet olmadan, hiçbir modeli kopya etmeden. Oysaki insanoğlunun en ustası bile altıgen şeklinde bir yapı inşa etmek için bir sürü alete ihtiyaç duymaktadır. Arıya bunu öğreten Allah ne kadar yücedir. Evet, arı kendine yakın bahçelere bal elde etmek için gider. Gelirken şaşırmadan ve zorlanmadan tekrar evine döner. Girdiği bahçe veya bayırdaki en güzel bitkinin özünü alır. Sonra bunları yuvasındaki kovana farklı renkte bir içecek olarak getirip boşaltır. Bu yaptığı şeyde insanlar için şifa, düşünen bir toplum için Allah’ın azametine dair çok büyük ayetler vardır.’’ İbn-i kayyım El- Cevziyye. Kaza ve kader isimli kitaptan…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.