Suriye'ye Müdahale Nasıl Olmalı?
Başbakan R. Tayyib Erdoğan'ın Suriye'deki katliamlara tepkisini dile getirmek için yaptığı açıklama etrafında muhtelif yorumlar yapıldı. Suriye rejiminin sözcüsü Bayan Buseyna Şaban da sert bir üslupla karşılık verdi. Bu sert çıkışlara ve Şaban'ın Davudoğlu'nun mesajlarına sert bir dille karşılık verileceğini söylemesine rağmen Davudoğlu planlanan ziyareti gerçekleştirdi ve hayli uzun süren görüşmeler yapıldı. Bütün bu gelişmeler yüzünden ilgi Türkiye üzerine yoğunlaşmış durumda ve zihinlerde; "Acaba Türkiye'nin tavrı Suriye'de kan akışını durdurabilecek mi? Durduramazsa Türkiye doğrudan müdahaleye geçerek bu ülkedeki dikta rejiminin askerî güçlerinin önünü kesebilecek mi?" soruları var. Geçtiğimiz gün Davudoğlu'nun ziyareti hakkında benimle bir telefon röportajı yapan Cezayir Uluslararası Radyosu'nun özellikle üzerinde durduğu sorulardan biri de "önümüzdeki günlerde Suriye'de bir değişiklik bekliyor musunuz?" sorusuydu. Anladığım kadarıyla siyasi çizgileri ve kanaatleri ne olursa olsun bütün herkeste acil değişim temennisi var ve beklentiler de Türkiye'nin girişimleri üzerine odaklanmış.
Suriye'deki rejim zaman zaman yaptığı açıklamalarda Türkiye'nin tutumunu içişlerine karışma olarak niteleyip sert tepkiler gösterdi. "İçişlerine karışma", dikta rejimlerinin kendi halklarına yönelik zulüm ve şiddet uygulamalarının önünün açık tutulması için çok sık kullandıkları bir bahanedir. Oysa insanların caddelerde, sokaklarda hunharca katledilmesi, evlerine gece baskınları düzenlenerek bilinmeyen yerlere götürülmeleri, öldürülüp cesetlerinin ırmaklara savrulması bir "içişleri sorunu" olamaz. Tam bir insanlık dramıdır ve "ulusal devlet" anlayışına göre çizilmiş sınırları aşarak "ben insanım" diyen herkesi ilgilendirir.
Sayın Davudoğlu'nun ziyareti hakkında muhatap olduğum sorular ve okuduğum yorumlar gerek Türkiye içinde, gerekse dışında hadiselere bir "fiili müdahale" beklentisinin öne çıktığını gösteriyor. Tabii bu arada ziyaret öncesinde hem ABD'nin Ankara büyükelçisinin Dışişleri Bakanlığına yaptığı ziyaret, hem de ABD Dışişleri Bakanı Bayan Clinton'un telefon bağlantısı kurarak kendi mesajının da iletilmesini istemesi bir "yönlendirme" havası vererek kafaları bulandırdı. "Türkiye kendi adına değil uluslararası mekanizma ve özellikle ABD adına hareket ediyor" diyenler için de gerekçe oluştu.
ABD'nin söz konusu girişimleri sinsi bir taktiktir ve hem "ipler bizim elimizdedir" mesajı verme hem de katliamlara dur demenin doğurduğu müspet havaya el koyma amacı taşımaktadır ki normalde büyük katliamlara yol açan saldırılarıyla tanıdığımız Amerikan emperyalizmi bu sinsi stratejiyi sürekli kullanıyor. Amerikan emperyalizminin bu sahtekârlıklarının önünü artık kesmek lâzım. Böyle kritik bir konumda ABD büyükelçisinin randevu talebinin ziyaret sonrasına ertelenmesi, Bayan Clinton'a da "mesajınızı Vaşington'dan göndereceğiniz bir heyetle iletmeniz çok daha etkili olacaktır" cevabının verilmesi isabetli olurdu. Böylece ziyarete ABD kiri bulaşmazdı.
Suriye'deki katliamların durdurulması için bir "müdahale" denince de ilk akla gelen şey askerî müdahale oluyor. Türkiye'nin bağımsız bir şekilde yapacağı veya kendini "uluslararası toplum" olarak nitelendiren hâkim güçlerle işbirliği içinde yapılacak Libya'ya yönelik müdahale benzeri bir "askerî müdahale". Böyle bir müdahale ne kan akmasını durduracak, ne direnişin önünü açacak, ne de kısa sürede Suriye'deki rejimi zayıflatacaktır. Bir yanda rejimin kullandığı şiddeti mazur göstermenin gerekçesi oluşturulurken diğer tarafta da direnişin değil olaylara müdahale eden emperyalist güçlerin gidişata hâkim olmasının önünü açacaktır. İki taraftan birinin kontrolü tamamen ele geçirmesine kadar da kan akışı sürekli artarak devam edecektir. İki taraftan hangisi kontrolü ele geçirirse geçirsin bu, adaletin değil zulmün hâkimiyeti ele geçirmesine ve kendi hesabına şiddeti artırmasına imkân sağlayacaktır.
Suriye'de halkın özgür iradesiyle yönetimde söz sahibi olabileceği ve Allah'ın istediği adaletin uygulanabileceği bir yapıya zemin oluşturacak müdahaleye ihtiyaç var. Bu konudaki düşüncelerimi de biraz ayrıntılı olarak dile getirebilmek için söze devam etmekte yarar görüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.