Askerî Değil Sivil Müdahale
Dünkü yazımızda askerî müdahalenin Suriye'de kan akmasını durdurmayacağını ve direnişin önünü açmayacağını dile getirmiştik. Suriye muhalefetinin penceresinden baktığımız zaman da aynı sonuca varırız. Bu muhalefetin bir gerilla savaşı başlatmasına nasıl olumlu bakılmıyorsa dışarıdan askerî müdahalenin olumlu sonuç getireceğini beklemek de zordur. Bunun bir tecrübesi Libya'da yaşandı. Gerilla savaşına hızlı girilmesi Libya diktasının şiddeti artırmasına ve saldırıları yaygınlaştırmasına gerekçe oluştururken gerilla güçleri aynı dozda karşılık verememe sıkıntısı yaşadılar. Sonrasında da rejimin orantısız güç kullanması bahanesiyle dışarıdan askerî müdahalede bulunulması kendilerini "uluslararası toplum" diye yutturan emperyalist güçlerin gidişatı yönlendirme fırsatı elde etmesine imkân sağlarken kan akışı da durmadı bilakis geniş zamana yayıldı. Bu da rutinleşmesine, kulakların ve gözlerin artık oradaki hadiseleri içselleştirmesine yol açtı. Aynı risk Suriye için de söz konusudur. Üstelik Suriye'deki rejimin tutumunu mazur göstermek için kendilerine dayanak arayanların da basite alınamayacağını dikkatten uzak tutmamak gerekir.
O yüzden her ne kadar Suriye rejimi, karşısındaki sivil muhalefete askerî şiddet uyguluyor ve bu şiddete maruz kalanlar aynı dozda karşılık vermeye yetecek güçten tamamen yoksun olmanın sıkıntısını yaşıyorlarsa da müdahale yine askerî değil sivil alanda olmalıdır.
Sivil müdahalenin başında enformasyon gelir. Suriye rejiminin uyguladığı şiddet ve zulüm karşısında enformatik tepkinin çok cılız ve yetersiz kaldığını itiraf etmek zorundayız. Bunda Suriye rejiminin çökmesinin İsrail ve ABD'nin işine yarayacağı iddialarından yola çıkan lehte faaliyetlerin de önemli rolü var. Lehte faaliyetler hem Baas diktasını yıpratan enformatik faaliyetlerin önünü kesti hem de dengeleme yaptı.
Lehte faaliyetlerden kaynaklanan engeli aşmak için en başta Baas zulmünü, katliamlarını mazur göstermenin, Baas diktasına geçirilen kılıfı onun vahşi katliamlarının gerekçesi olarak göstermenin ayıp ve utanç verici olduğunu kabul ettirmek için çok yoğun ve etkin bir kampanya başlatmalıyız. Bunu başarabilmek için profesyonel medyanın yanı sıra "kitlesel medya" diyebileceğimiz mekanizmaya da büyük görev düşüyor. Kitlesel medya ile ne kastettiğime açıklık getireyim. Bugün internet, bilgi paylaşımı kanalları ve iletişim araçları çok büyük bir imkândır. Ama ne kadar ilginçtir ki bu imkânı Suriye'de vahşi katliamlar gerçekleştiren dikta rejiminin arkasında duranlar çok daha cesaretli bir şekilde kullanabiliyorlar. Her ne kadar o katliamlara karşı birtakım tepkiler bu araçlara ve kanallara yansısa da saldırılara hedef olan mağdur kesimleri suçlu, eşkıya, fitneci, ABD kuklası olarak gösteren dezenformasyon faaliyetleri bir dengeleme yapıyor ve Baas diktasını zorlayacak bir "sivil toplum" cephesi oluşturulmasını engelliyor.
Sivil müdahalenin ikinci ve aynı zamanda enformasyon alanındaki çalışmaları pratiğe yani cepheye taşımanın en önemli kanalı ise sivil toplum kuruluşlarıdır. Bu alandaki çalışmaların da yetersiz ve cılız olduğu bir gerçektir. Artık bu tür faaliyetlerin duayeni olmuş belli sivil toplum kuruluşları ile onların toplayabildiği birkaç yüz kişilik grupların meydanlara taşıdığı tepkiler Baas diktasını geri adım atmaya zorlayacak bir sivil cephe oluşmasını sağlamıyor. Diyebilirim ki çoğu zaman bizim burada meydanlara çıkardığımız insan sayısı Baas diktasının insanların üzerine sürdüğü tank sayısına bile ulaşmıyor. Şunu açık bir dille ifade edelim ki ekranların karşısına geçip de gördüğümüz manzaralar karşısında "vah vah eyvah" demekle Suriye'deki Baas vahşetine karşı gerçek anlamda bir tavır koymuş olamayız.
Sivil müdahalenin tabii ki önemli bir boyutunu da diplomatik faaliyetler oluşturuyor. Bu faaliyetlerin birinci hedefi Suriye'deki rejimi saldırgan tutumunda yalnızlaştırmak olmalıdır. Bugün böylesine cüretkâr olabilmesinde saldırgan tutumunda bile yalnız bırakılmamasının, destek görmesinin önemli rolü var. Sadece Suriye diktasına yüklenilmekle yetinilmeyip, söz konusu desteği verenlere yaptıklarının ayıp ve insanlık adına utanç verici olduğunu kabul ettirmek için de diplomatik faaliyetler yürütülmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.