Kara kıta neden fakir?
Uçak pistten ayrılıp havada yükseldikçe, aşağıda ne varsa hepsi yavaş yavaş küçülmeye başlar.
Yollar ip gibi görünür.
Gürül gürül akan nehirler inceldikçe incelir.
Koca gökdelenler, geniş araziler, tarlalar, yukarıdan bakınca kibrit kutusuna benzer.
Göller bir tas suyu andırır.
* * *
Uçak penceresinden seyrederken, aşağıda insanların kimi zaman sınır anlaşmazlığı yüzünden birbirlerine silah çektiklerini hatırlamak, öldürdüklerini bilmek gerçekten tuhaf geliyor.
Üç bin metre yükseklikte bile ufacık kalan tarlalar, altı bin metrede, dokuz bin metrede tamamen önemini kaybeder.
Uzaklaşma arttıkça önem derecesi azalır.
* * *
Bütün dünyanın nohut tanesi gibi göründüğü mesafedeyken, insanın aklına bahçe komşusuyla arasındaki bir metrelik anlaşmazlık gelse, güler mi gülmez mi?
Bir metre iki metre ne ki...
Tamamı senin olsa ne olur, onun olsa ne fark eder?
* * *
Afrika'daki yoksulluğu düşünüyoruz son zamanlarda.
Uzak mesafedeyiz ama biz iftar sofrasındayken evimizin odasına kadar gelen kardeşlerimizin perişan hali, lokmaların boğazımıza dizilmesine sebep oluyor, yutmak yutkunmak zorlaşıyor.
Afrika sömürülmeseydi, kaynakları kendilerine yetmez miydi?
Koskoca bir kıta, bu kadar zengin kaynaklara sahipken, nasıl bu derece fakirleşebilir?
İnsanlar birbirlerinin hakkına göz dikmeyi nasıl bu kadar pervasızca başarabiliyor?
* * *
Eğer birileri, yeryüzü denen, dünya denen şu yuvarlak üstünde, başkalarının hakkına tecavüz etmeseydi, sömürgeciliği alışkanlık haline getirmeseydi, Afrika'da, Pakistan'da, Afganistan'da veya bir başka yerde bu derece çok rastlanan fakirlik olur muydu?
Ölüme sebebiyet verecek ölçüde açlık ve susuzluk görülür müydü?
Fakire kalırsa olmazdı.
* * *
Bir yerde bir galip varsa, orada bir de mağlup var demektir.
Biri kazanıyorsa, diğeri kaybediyordur.
* * *
Heyet halinde bir Afrika ülkesine gitmiştik.
Dört beş yıl kadar önce.
Orada sağlık sorunlarının ciddi boyutlarda olduğu tespit edildiğinden, niyetimiz ve hedefimiz hastane yapmaktı.
Yeryüzünün en iyi niyetli doktorları yanımızdaydı.
O ülkenin Sağlık Bakanlığı yetkilileriyle görüştük.
İyi karşıladılar, duygulandılar, memnuniyetlerini belirttiler.
* * *
Konuşmalar sırasında biz de duygulandık.
Zaten duygulu gitmiştik.
"Ne kadar güzel, teşekkür ederiz, gönderin parayı..." dediler kısaca.
"O iş öyle değil hacı" dedik.
Paralar bir yetkilinin hesabına gönderilirse, en fazla iki tuğla konulur üst üste, sonrası gelmez.
O kişi ister bakan olsun, isterse devlet başkanı.
* * *
Vicdan sahibi yardımsever insanlarımızın yardımlarıyla toplanan miktarların harcanması sırasında çok titiz davranmak gerekir.
İnsanda öyle durumda, kendi parasını sarfederken gösterdiği hassasiyetten daha fazlası olmalı.
Yardım kuruluşlarında bu hassasiyetin bulunduğunu görmek önemli.
Rabbül Âlemin, o insanların gayretlerini bereketli kılsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.