Ve geriye sadece takva kalır
Ramazan Ayı evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem azabından kurtuluş ayıdır. Kadrini bileni yücelten; kirlenen, yorulan, soluklanmak isteyen ruhları arındarmaya ve takviye etmeye ayarlı ve bu özellikleriyle her yıl hayatımıza doğan bir ay...
Bir Ramazan Ayı’nın daha sonuna geldik. Herkes nasibine düşeni aldı. Kimi Allah’a (c.c) yaklaşmaya, günah ve hatalarıyla yüzleşmeye, tövbe edip arınmaya, ibâdet etmeye; Kur’ân tilâvetiyle, teravih namazlarıyla gece ve gündüzlerini ihya etmeye gayret etti, sofrasını oruçlularla paylaştı.
Kimi de oruç tuttu ama gıybet etti, insanların hak ve hukukunu çiğnedi, fakirlere el uzatmadı; yahut oruç dahi tutmadı, tutmamak için sıcak ve uzun günleri bahane etti.
Ama neticede bu mübarek ayın da sonuna geldik ve herkes payına düşeni aldı. Ve herkesin payına takvasının kalitesi, Allah’la olan ilişkisine takvasının rengi düştü.
Takva, yani şirkten korunmak, büyük günâhlardan sakınmak, küçük günahlarda ısrar etmemek, Allah’ın (c.c) hakkını gözetmek, kullarının hakkına riayet etmektir. Daha ileri merhalelerde sâf dindarlık ve sâf teslimiyet mânasına gelir. Kişinin yaptıklarını hâlis niyetle Allah (c.c) için yapması, O’nun rızasını araması, havf ve reca arasında bulunmasıdır.
Oruç ibâdetinden maksat takvayı güçlendirmekdir dersek isabet etmiş oluruz. Çünkü Kur’an böyle söylüyor:
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz, takva sahibi kullar olursunuz.” (Bakara 2/183)
Çünkü takva Ramazan sonrası idrak edilecek zorlu onbir ayın yol azığı hükmündedir. Bu ayda elde edilen maneviyat gelecek bütün seneye tesir edecektir, etmelidir. Yol azığı az olanın yol yorgunluğu da hızlı olur..
Kurban ibâdetinden de maksat takva değil midir? “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır.” (Hac 22/37)
Bu ibâdetler öncelikle bize manen fayda verir. Aşkın boyuttan maddi boyuta yansıyan sosyal paylaşım gibi faydaları da görmezden gelinemez. Dingin, iç huzurunu yakalamış ve paylaşımcı bir toplum için elzem olan şey, Allah’a (c.c) adanmışlık duygusudur.
Bizim bayram coşkularımıza da mündemiçtir takva. Efendimiz (sas) bayramı; “Yeme, içme ve Allah’ı zikir günleri” olarak tarif etmiştir. (Ebu Davut: 3/58, hn. 2815, Tirmizi: 3/143, hn. 773)
Bu meyanda dinî bayramlarla seküler bayramları ayıran temel yönün de takva olduğunu söylemeliyiz. Çünkü takvada salt kulluk esastır. Diğerinde ise eğlenmek ve bir yere kadar sosyal dayanışma, o kadar.
Tekrar başa dönecek olursak, bu mübarek aydan geriye ne kaldı dersek, bizim cevabımız nettir. Ramazan’dan geriye takva kaldı, sadece takva. Bayram kutlamalarından da geriye sadece takva kalacaktır...
Âhirete göç ettiğimizde bize eşlik edecek olan da takvamızdır. Bu dünyada bıraktığımız ise onun eseri...
Not: Aziz okurların Ramazan Bayramı’nı samimi duygularımla tebrik eder, tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dilerim!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.