'Karma eğitim' tartışılamaz mı?
Bilge Köyü'ndeki katliamla Mardin'in ve dolayısıyla Güneydoğu'nun sosyal ve kültürel yapısı tartışmaya açılmıştı..
Mardin Valisi Hasan Duruer de, bölgedeki aşiret ve insan yapısının iyi analiz edilmesi gerektiğini belirtmiş, bu minvalde kız çocuklarının ayrı okullarda okutulmasının faydalı olabileceğini dile getirmişti.
Çünkü pek çok aile, kız çocuklarını karma okullara göndermek istemiyordu.
Vali Duruer, " Bu çocukları eve mahkum etmemek için, çok sayıda kız okullarına, yurtlarına ihtiyacımız olacaktır" demişti..
Böyle hassas bir konu özünden saptırılarak laiklik tartışmasına döndürüldü..
CHP'li bir milletvekili de hemencecik Meclis'e taşımış olayı.
Bu ülkede hiçbir meseleyi esaslı bir şekilde tartışamıyoruz, illa işin içine siyasi husumetler giriyor.
Oysa Atatürk ve İsmet Paşa döneminde kız liseleri çatır çatır mezun vermiş..
Sayıları azalsa da, hâlâ böyle okullar var.
Tansu Çiller, Nazlı Ilıcak, Türkan Saylan ve daha pek çok ünlü kadın bu tür liselerden mezun olmuşlar.
Madem bir yaraya melhem olacak, Güneydoğu'da neden benzer modeller tartışılamasın ki!
***
İngiliz filozof Arnold Toynbee ile Japon filozof Daisaku İkeda 1970'lerin başlarında bir araya gelerek karşılıklı diyalog içinde pek çok konuyu güzelce tartışmışlar.
Tartışma başlıklarından biri de "Karma Eğitim"..
Toynbee, İngiltere'de karma eğitimin, "ilkeler" nedeniyle değil "ekonomik" nedenlerden ötürü başladığını belirtir.
Devlet okullarında ilk ve orta öğretim sisteminin kız-erkek beraber okunan karma sistem haline getirilmesi bu yüzdenmiş.
İkeda da 1950'lere kadar Japonya devlet okullarında -ilkokuldan üniversiteye- kız ve erkek öğrencilerin eğitiminin ayrı sürdürüldüğünü ifade eder.
Japonyada orta ve yüksek kurumlarda kız-erkek ayrı okullar kurmuş ve pek de mennun İkeda..
Bazı mahzurları olmakla birlikte, kız-erkek ayrı eğitimi tercih ettiğini vurguluyor..
Tabii, bu tartışma özel okullarla değil, devlet okullarıyla ilgili..
Her modern ülke, eğitimde de farklı alternatiflere kanal açıyor. Almanya'ya yaptığım bir gezide "Waldorf Okulları"nı incelemiştim. Bu okullar Alman kamu eğitim sisteminin bir parçası değiller, kendi pedagojik ilkeleri doğrultusunda faaliyet gösteriyorlar.
Almanya'daki pek çok Müslüman aile çocuklarını bu okullara gönderiyor..
Biz neden eğitim başta olmak üzere her toplumsal konuyu tek-tipçi yaklaşımlarla ele alıyoruz?
Bu kafayı değiştirmek gerekmiyor mu?
Toplumsal mühendislik işi çözseydi "İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmıs bir kütle" halinde olacaktık bugün.
Ama olmadı işte, her şey ortada..
Alevileri Yahudi yapmışlar!
"Ergenekon Soruşturması" kapsamında ele geçirilen "13. Kabile, Ali'nin Musevileri: Ale(Musevi)viler" başlıklı dokümanda korkunç bir iddia yer alıyormuş..
Ama izin verirseniz, önce biraz tarih anlatalım..
Kaynaklara göre 8. yüzyılda Hazar hükümdarı ve etrafı Musevi dinini kabul etmişti. Ancak tarihçiler aynı dönemde Hazar halkları arasında Museviliğin yanı sıra Hıristiyanlık ve Müslümanlığın da aynı şekilde temsil edilip yaşandığını belirtirler. Yani, Hazar Türklerinin tümüyle Musevi oldukları doğru değil. Ancak Hazar Sarayı'nın hoşgörüsü sayesinde, başka bölgelerden bu bölgeye bir Musevi göçünden de söz edilir.
Tarihçi Jean-Paul Roux, "Hazar Barışı" olarak nitelediği dönemde Hazar Krallığı'nın çok dinli, çok kültürlü bir yapıya kavuştuğunu belirtir. Musevilik bir "devlet dini" olmamıştır bu krallıkta. Roux'a göre İslamiyet, Hazar Türkleri arasında 9. ve 10. yüzyıllarda rakiplerine kıyasla daha belirgin bir ilerleme göstermiş.
Bazı iddialara göre, Tevrat'ta da yer aldığı belirtilen İsrail'in kayıp 13. Kabilesi "Hazar Yahudileri" idi. İşte Ergenekon dokümanında Türkiye'deki Aleviler Hazar Yahudilerine bağlanıyormuş bir şekilde. Mevlana ile Hacı Bektaşi Veli'yi de 'Masonik Bilderberg' ve 'Yahudi Protokolü' olarak lanse edilen gizli öğretilerle ilişkilendirmişler. Çüşşş yani. Dokümanı hazırlayanlara göre Aleviler Hz. Ali sevgisini kendi kötü emelleri için kullanan Yahudilerdir
Yahudiliği ve Sabetayizm'i İslam tarikatlerine kadar bulaştıran zihniyet bu kez de Alevileri hedef almış. Bir taraftan Alevilere Yahudilik bulaştırırken, diğer taraftan Alevileri radikalleştirerek toplumsal kamplaşmanın unsuru haline getirmeye çalışıyorlarmış. "Tavşana kaç, tazıya tut" deyiminde dile getirildiği gibi Aleviler ve Sünniler birbirine düşürülecek, ortaya çıkacak olan kaos ortamından birileri istifade edecek, nasıl bir gözü dönmüşlüktür bu!