Müzakere ve iyi niyet sorunu
MİT görevlilerinin PKK'nın üst düzey yöneticileriyle yaptığı görüşme kayıtlarının sızdırılmasına verilen tepkiler Türkiye'de yaşanan değişimin boyutlarını ortaya çıkardı. Muhtemelen kayıtları sızdıranların beklentisi başkaydı. Bu kayıtların hükümeti, başbakanı veya şimdiki MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı zor durumda bırakacağı hesaplanmış.
Bu hesabın elde bir saydığı Türkiye gerçeğinde PKK ile görüşen, barış için şartlarını müzakere eden bir siyasi iradenin hiç bir meşruiyetinin kalmayacağıydı. Oysa bu Türkiye algısının kaydedildiği zamanlarda yaşamıyoruz artık. Bu varsayıma sahip kafanın Türkiye okuması belli ki çok eskilerde kalmış. Daha Öcalan'la görüşmelerin bir itham olarak sunulduğu referandum sürecinde sonuçta halkın yüzde 58 oyla evet dediği anda bu Türkiye gerçeğinin değişmiş olduğu ortaya çıkmıştı.
Bomba etkisi yapması düşünülen kasedin hükümeti zor durumda bırakmak bir yana, sorunun çözümü için ne kadar samimi ve özverili bir arayışın içinde olduğu anlaşıldığından bir takdir konusu bile oldu. Görüşme kayıtlarından çıkan Hakan Fidan görüntüsünün kendisine zarar vereceğinin düşünülmesi de tuhaf çünkü, bu kayıtlardan son derece basiretli, ferasetli ve duyarlı bir insan portresi çıkıyor. Görüşme kayıtlarını dinleyen herhangi birinin Fidan hakkında olumsuz düşünmesi mümkün değil. Dahası, PKK'nın hem konu hem de muhatap açısından bu düzeylere kadar yürütülmüş olan bir müzakere ortamına rağmen savaşı tekrar başlatmış olması karşısında hiç bir haklılık zemininin kalmadığı da görülüyor. Belki bu görüntü, DİHA'nın kendi sitelerine düşen ses kayıtlarının apar topar kaldırılmasının da sebebi oldu.
Belli ki derin hamleler yapanların ülkenin epeyce değişmiş olduğundan haberleri yok. Türkiye, toplumuyla, devletiyle, siyasetçisiyle, bugün son derece yüksek maliyetli ideolojik saplantılardan çok daha ötede, rasyonel ve takıntısız bir siyasetin şartlarını kabullenmiş, gereğini yerine getirmeye çalışıyor. Türkiye'nin siyasi hayatına siyaset geri dönmüştür. Siyaset çözüm iradesidir, akıldır, mantıktır, müzakeredir, akli olanın bulunup ortaya çıkarılması ve tercih edilebilmesidir, hür iradedir, vesayet bağlarından sıyrılıştır.
Ülkeyi anlamsız bir savaş cenderesinin içinde tutsak eden bir süreçten kurtulmanın yollarını ararken eylem marjını, çözüm aktörlerini alabildiğine takıntısız bir biçimde kabullenebilmek, siyasi performansın seviyesini ortaya koyuyor. Görüşme kayıtlarında siyasi iradenin bu takıntıları aşmış olduğu ve kanın durması gibi son derece değerli bir amaç için siyasi risk pahasına terörist dediği unsurlarla görüşmeyi göze alıyor.
Haa, çözüme odaklanmış bu performans, karşısında aynı samimiyette, çözüm arayan muhataplar bulabilir, o takdirde siyasi verimlilik en yüksek seviyesini kaydedebilir.
Ama bu muhatabı her zaman bulamayabilir de. Çünkü siyasette müzakere arayışı ne kadar iyi niyetli olsa da muhatabın da aynı iyi niyeti taşıyor olması sonuç almasında çok belirleyici bir unsurdur.
Oysa "müzakereci demokrasi" teorilerinin de en önemli zaafı bütün siyasi tarafların hiç bir etki altında kalmaksızın ve tamamen iyi niyetli bir zeminde müzakere edebilecekleri ideal bir ortam tahayyülüne dayanıyor olmasıdır. Bu bir zaaf, çünkü siyasetin gerçek süreçleri çatışan tarafların kolay kolay birbirlerine karşı iyi niyet sergilemedikleri bir zeminde yürüyor.
Düne kadar son kertede muhatap alınmadığı gerekçesiyle şiddetine bir şekilde mazeret üretebilen PKK'nın, bu mazeretinin bile geçerli olmadığı ortaya çıkmış oldu. Ama bu arada bir şey daha ortaya çıkmış oldu, o da PKK'nın şimdiye kadar talep ettiği ve bir şekilde temin etmeyi başarmış olduğu müzakere ortamını bile yeni hamleleri için sadece bir araç olarak gördüğü.
PKK sonradan tek taraflı olarak bitirdiği bu müzakere ortamında, başbakanın barış niyetinin kendisi için sonuçlarını "sadece bir istihbarat çalışması olarak" anlamaya çalışmış ve bu müzakerelerden sadece barışın kendisi için kârlı olmadığı sonucuna varmış. Başbakan hem Türklerin hem de Kürtlerin akan kanları dursun, Türkiye Kürdüyle Türküyle bütün vatandaşların eşit ve onurlu bir biçimde yaşadıkları bütünleşmiş bir millet olarak yaşayabilecekler ibir çerçeve arayışındayken PKK'lılar sadece kendi politik kâr hisselerinin derdine düşmüş. Dağa sürdükleri kendi gencecik taraftarları gencecik yaşlarında ölürken ve öldürürken kendileri, haklarında açılmış veya açılması muhtemel davaların derdine düşmüşler.
Bu müzakere ortamının bu iyi niyete rağmen bu şekilde sabote edilmesinden sonra ortaya PKK'nın bir muhatap olarak asla güvenilemeyeceği sonucu da çıkmıştır.
Bu saatten sonra PKK'ya tekrar bir muhatap vasfını kanıtlayabilecek ve ona ikna edebilecek bir gerekçeyi tesis etmek de çok zor olacaktır.
Bazılarının dediği gibi nasıl olsa bu kadar müzakere edilmişken bunun artık normal görülmesi ve devam ettirilmesine ikna edici bir görüntü çıkmıyor bu kayıtlardan.
Aksine PKK'nın hiç bir şekilde muhatap alınamayacak kadar güvenilmez bir aktör olduğu sonucu çıkıyor ve na yazık ki, bu görüntü şu an için devlete şiddete dayalı yöntemler için mazeret üretmekten başka bir şey ifade etmiyor.
Belki de PKK'nın tam olarak istediği de bu.