Balın içindeki zehir
Annapolis Konferansı öncesindeki gelişmelerin ve siyasi havanın tartışıldığı günlerde gündeme gelen bir iddia vardı: özerk
Yönetim Başkanı Mahmud Abbas’ın kendisine belli bir miktar para verilmesi veya vaat edilmesi karşılığında yurtlarından çıkarılmış ve değişik ülkelerde mülteci hayatı yaşayan Filistinlilerin yurda dönüş haklarını gündeme getirmekten vazgeçeceği söyleniyordu. Abbas, konferans öncesinde kamuoyuna yönelik açıklamalarında kendini kararlı göstermeye çalışıyor ve başta Kudüs olmak üzere bazı temel meseleler hakkında önceden garanti verilmemesi durumunda Annapolis Konferansı’na katılmayacağını söylüyordu.
Annapolis Konferansı öncesinde Abbas’a ne Kudüs konusunda ne de başka konularda bir garanti verildi. Tam aksine işgal devleti Dışişleri Bakanı Bayan Tzipi Livni bu konuların konuşulması için erken olduğunu söyledi. Ama Abbas sözünde durmadı ve yine konferansa katıldı. Konferans esnasında güya bazı taleplerinde kesin tavır sergileyecekmiş gibi görünmeye çalıştı ama ABD Dışişleri Bakanı Bayan Rice tarafından azarlanınca yerine oturdu ve ağzını tutmayı tercih etti.
Şimdi gelişmeler ne yazık ki söylenenleri doğruluyor. Annapolis Konferansı’nda Rice’ın azarlaması sonucu ağzını kapatan Abbas’ın ağzına şimdi para tıkılıyor. Niçin? Susması, mültecilerin yurda dönüş hakları hakkında herhangi bir talepte bulunmaması için. Sadece bu konuda mı? Kudüs konusunda, işgal devletinin Filistinlileri hedef alan insanlık dışı saldırıları konusunda. Hatta saldırıların etkili olması için onunla istihbarat ve güvenlik işbirliği yapabiliyor. Böyle bir işbirliğinin var olduğu ve son dönemde daha da genişletildiği yasadışı Selâm Feyyad hükümetinin İçişleri Bakanı Abdurrezzak el-Yahya tarafından itiraf edildi. Paris toplantısından birkaç gün önce Batı Yaka’nın Nablus şehrine yönelik olarak işgal güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyonda HAMAS’ın 24 ileri geleninin tutuklanmasında Feyyad hükümetine bağlı güvenlik ve istihbarat birimlerinin işgal güçlerine yardımcı olduğu da artık herhangi bir şüpheye mahal bırakmayacak derecede açıklık kazandı.
Bütün bunları değerlendirdiğimizde Paris’teki sözde bağış toplantısında bal diye ikram edilen ve kabarık rakamlardan oluşan yardımların “insanî yardım” olmadığını anlıyoruz. Toplantının öncesinde ve sonrasında yaşanan gelişmeleri iyi tahlil ettiğimiz zaman ikram edilen bu balın içine katılan zehiri keşfetmemiz mümkün oluyor. Bu zehirle en başta, “Filistin devleti” vasfıyla kurdurulması düşünülen yönetimin aynı zamanda Filistin toprakları üzerindeki işgalci Siyonist devletin varlığını sürdürmesini garanti edecek, ona yönelen tüm tehlikeler karşısında aktif rol oynayacak bir tampon güç görevi görmesi amaçlanıyor. Yurtlarından çıkarılmış dört milyon Filistinlinin yurda dönüş haklarının tümüyle gündem dışına çıkarılması ve bu dosyanın işgalci Siyonistlerin talepleri doğrultusunda temelli kapatılması isteniyor. En önemli amaç ise Kudüs konusunda Siyonistlerin planlarının önünün açılması. İşte bundan dolayı Filistin halkının oylarıyla iş başına gelmiş olan meşru Filistin hükümetinin başbakanı İsmail Heniyye, Paris’teki toplantıya katılan Abbas’a Kudüs davasını açık artırmaya çıkarmaması, vatanı para karşılığında satmaması çağrısında bulunma ihtiyacı duydu. Paris’teki toplantıda katılımcılara “Hadi siz de bir miktar bağışta bulunun” denirken, bir bakıma “Filistin tarafı” sıfatıyla toplantıya çağrılanların Filistinlilerin meşru haklarının bazılarından temelli vazgeçmeleri, bazılarını da rafa kaldırmaları için açık artırma yapılıyordu.
Sözde bağışçılar, yapılacak yardımlardan Gazze bölgesinin yararlanamayacağını yüzleri kızarmadan, hiç arlanmadan söyleyebildiler. Oysa Gazze ahalisi daha çok sıkıntı ve zorluk içinde. Ama amaç insanların sıkıntılarına çözüm değil zikrettiğimiz şekilde bir “açık artırma” gerçekleştirmek olduğundan kimin ne kadar zorluk ve sıkıntı içinde olduğu onları ilgilendirmiyor.
Gazze bölgesinin yararlanacak olmamasına gerekçe olarak o bölgenin kuşatma altında olmasını gösterdiler. Oysa o bölgenin kuşatma altında olmasına imkân sağlayan en önemli etken yine Paris’te bir araya gelenlerin işgalcilere bu konuda verdikleri destek ve onları cesaretlendirmeleridir. Kuşatmanın kaldırılması için işgalcilere biraz siyasi baskı yapsalar bu insanlık dışı, vahşi kuşatmanın devam etmeyeceğini çok iyi biliyorlar.
Sonuçta yapılacak bağışlarla birilerinin cepleri ve kasaları dolacak ama bu sözde yardımlar Filistin halkının ızdıraplarına merhem olmayacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.