Devletin taşıyıcı kolonları ve Ayrılıkçı Kürt Hareketi
Depremler, halkın lügatına “taşıyıcı kolon” kavramını soktu. Artık insanlar, bir şey demek istediklerinde “deprem lügatçesi”ne de başvuruyor. Nitekim Milliyet’ten Fikret Bila, “deprem”den sonra önemini öğrendiğimiz “kolon”dan hareketle, Türkiye Cumhuriyeti’nin de devlet olarak taşıyıcı kolonlarına vurgu yapıyor ve kendince bunu lanse ediyor. Diyor ki:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin üç kolon üzerinde inşa edildiğini biliyoruz: Laik devlet, üniter devlet ve ulus devlet kolonları. Uzun süreden beri kolonlar kesilmeye çalışılıyor. Ulus devlet kolonuna vurulan her darbe üniter devlet kolonunu da zayıflatıyor. Ulusal birlik hedefte.”
Evet, doğrudur, devlet binasının da üzerine kurulu olduğu taşıyıcı kolonlar vardır ve bunlar hasar gördüğünde devlet binası zarar görür, hatta yıkılabilir. Ancak, daha baştan ana kolonu, orta direği eksik olarak, sadece yan kolonlar üzerine inşa edilmiş bir devlet binası varsa, mukadder olan yıkılışı diğer kolonlardaki hasara bağlamak da doğru olmaz sanırım. “Aman sarsmayın, bina yıkılmasın” söylemleriyle binayı bir müddet ayakta tutabilirsiniz; ancak o binanın kaderi nihayetinde “yıkılmak”tır. Çünkü inşa ederken onu öyle, orta şiddette bir sarsıntıya bile dayanamayacak şekilde inşa etmişsinizdir; ana kolondan yoksun bırakmışsınızdır mesela. Hatta bazan, binayı üzerine inşa ettiğiniz taşıyıcı kolonlar bile, niteliklerindeki yetersizlikten ötürü binanın yıkılışına sebep olabilir.
Devlet binasının ana kolonu nedir?
Bu suale cevap vermeden önce, Fikret Bila’nın tasvir ettiği “TC’nin ana kolonları”na bir bakalım. Neymiş bunlar: Laik Devlet, Üniter Devlet ve Ulus Devlet. Yani Türkiye Cumhuriyeti bu üç taşıyıcı kolon üzerine bina edilmiş.
Peki, edilmiş de ne olmuş? Kurulduğu günden beri iç barışı ve güvenliği, toplumun refah ve huzurunu, birlik ve beraberliği sağlayabilmiş mi? Halkından emin bir devlet organizması, ya da devletinden memnun bir halk kitlesi mi var? Bu suale “var” diyen çıkar mı dersiniz?
Devlet, “Laiklik”, “Üniterlik” ve “Ulus” kolonları üzerin bina edildikten sonra ne oldu biliyor musunuz? “Katı bürokratik” ve “politize olmuş askeri örgütlenme”sinden başka hiçbir şeyi olmayan bir suni organizma ortaya çıktı ve kimseyi de memnun edemedi. Tabiî ki bu yanlış kurgu, devlet binasını çökme noktasına kadar getirecek bir dizi sonuçlara yol açtı.
Mesela “Laik devlet kolonu”, evvela “inanan insan”ı defterden sildi, devletten uzaklaştırdı. Müslümanlar, devlet sistemini inançlarına tam anlamıyla aykırı bir “zulüm ve işgal sistemi” olarak görüp reddetti. Devlet de Müslümanlara sadece vergi ödeyen ve askere giden bir kaynak olmaktan öte bir değer vermedi; kimlik ve kişilik değerlerini yaşamasına asla müsaade etmedi ve hatta, İslam’a dair ne varsa imha ya da ifsad edilmeye çalışıldı.
“Üniter devlet kolonu”, devletin katı ve sıkı bir merkeziyetçi yapıya bürünmesine, bundan ötürü de yerel sorunları ve sosyal vakaları anlayamamasına, kendi iç bütünlüğünü teşkil edecek duyarlılıktan uzak kalmasına sebep oldu. Hiçbir yerel sorun çözülemedi, merkezin katı ve yerel gerçeklerden uzak müdahale ve tutumları, yerel bütün unsurları hızla merkezden uzaklaştırdı; merkeze karşı soğuk, buz gibi bir bakışa sahip olmalarına ve akabinde sıcak çatışmalara yol açacak pek çok gerginliğe yol açtı.
“Ulus devlet kolonu” ise, katı bir Türk milliyetçiliğini körükleyerek, devleti teşkil eden farklı “ulus”lardan, “ırk”lardan kitleleri kimlik ve kişilikleriyle, kültür ve gelenekleriyle inkârı bir devlet politikası haline getirdi. Türk olmayan unsurlar ise, “madem bu devlet beni inkâr ediyor, ben de kendi devletimi kurarım” anlayışına kaydı. Türkiye üzerinde emelleri olan emperyalist güçlerin ve yerli derin yapıların da desteğini alan bu yeni zihniyet, işi ayaklanıp dağa çıkmaya kadar vardırdı. İşte Ayrılıkçı Kürt Hareketi; görüyorsunuz.
Üstelik daha trajik olan neydi dersiniz? Bütün bunların “halka rağmen, halk için” gibi absürd bir sloganla ifa edilmesiydi.
İşte size, “Cumhuriyet’in taşıyıcı kolonları” olarak lanse edilen kolonlar ve başımıza açtığı felaketler. Devlet binasını, bizzat bu taşıyıcılar hasarlı hale getirdi ve eğer “ana kolon”u takviye olarak dikmezseniz, bu bina çökecek. Binayı yıkıp yeniden yapmak şimdilik zor ve riskli bir durum gibi görünüyor; çünkü enkaz altında neyin ne kadar kalacağına dair bir kestirmede bulunmak zor. O yüzden, “ana taşıyıcı kolon”u takviye olarak dikmek ve zamanla, zarar veren diğer kolonları doğrusuyla değiştirmek gibi bir yola başvurulabilir.
Gelelim başta sorduğumuz “Devlet binasının ana kolonu nedir?” sualine... Bir devletin ana kolonu, o devleti kuran “insan” unsurudur, o insan unsurunun “kimlik ve kişilik değerleri”dir, “inanç ve inancına dayalı geleneklerini teşkil eden esaslar”dır.
Bugün devlet binasının böyle bir ana kolondan yoksun olduğunu artık herkes biliyor. Sosyal, siyasal ve ekonomik depremlerle zaten iyice hasar görmüş binanın yeni bir sarsıntıyla çökmesi istenmiyorsa, devlet binasının bu ana kolon üzerine taşınması elzem gibi görünüyor.
Ama hile yapmadan, “ana kolon”un asli vasıflarını bozmadan...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.