Serdar Demirel

Serdar Demirel

Yargıdan başörtüsü darbesi!..

Yargıdan başörtüsü darbesi!..

Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü kararı, hem ülkede, hem de ülke dışında, “inanç özgürlüğünün hukuk adına yok sayılması!” anlamında, vahim bir gelişme olarak karşılandı. İzan sahibi bütün çevrelerin doğal tepkisiydi bu.
Malûm karar, daha şimdiden kara mizah olarak tarihteki yerini almıştır bile. Uluslararası medya, gelişmelere epey yer ayırdı. Mahkeme’nin kararını ise bir türlü izah edemedi. çünkü, onların haber sunucularında ve izleyicilerinde, demokrasi denince akla halkın iradesinin üstünlüğü ve hukukun işlerliliği gelir. Türkiye de diktatörlükle yönetilmediğine ve “laik, demokratik hukuk devleti” iddiasını taşıdığına göre, bu kararı nasıl anlayabilir ve anlamlandırabilirlerdi ki?..
Onların anlayamadığı, Türkiye demokrasisi; nev’i şahsına münhasır güdük bir demokrasidir, uluslararası standartlarda işlememektedir. Bunun içindir ki; demokrasiye her 10 yılda bir balans ayarı gerekir. Kendisini lâyü’sel gören zümre, “Halkı kendi başına bırakırsan, ya davulcuya ya da zurnacıya kaçar(!)” refleksleriyle hareket ediyor. Tıpkı bizdeki laikliğin de dünyada başka bir benzerinin olmadığı gibi. Bizdeki laiklik ise, bir yöntem olmaktan çok, kendisine kutsallık yüklenen ve din yerine ikâme edilen tarifsiz bir şey. Tarifine bir türlü yanaşmıyorlar. ‘Anayasa’da tarif edilsin..’ tekliflerine bin dereden su getirerek karşı çıkıyorlar.
Laikliğin işlevi ise, laikliğin ortaya çıktığı ve neşvünema bulduğu ülkelerdeki gibi değildir. Tam aksine, işlevi, bir ülkenin öz potansiyelini dinamitlemek, halk ve devlet arasında sürekli bir gerilime yol açmak ve hârici işgalciye gerek kalmadan kendi kendini sömürgeleştirmek!..
ülkenin gidişatını ve geleceğini, laikliği bir kaldıraç güç olarak kullanan 300 civarında aile belirliyor. Acaba o 300 aile kimin inisiyatifinde, merak ediyorum.
Bizim ulusal medyanın malûm kanadı ise başörtüsü yasakçılarını aslanlar gibi savunuyor. Milli iradeyi hiçe sayan bu karar, 11 kişiyi fiilen TBMM’nin üstüne yerleştirmiş, buna alkış tutuyorlar. Doğası gereği halkın sözcülüğünü yapması gereken medya, buna itiraz etmesi gerekirken, Mahkeme’nin hukuk dışı kararına mazeretler üretmekle meşgul. Zira, malûm medya grupları, halkın değil, Boğaz kenarındaki villalarda meskûn o ailelerin sesi.
Mahkeme adına yasakçı karara imza atan 9 kişi, üyesi oldukları klanlarının çıkarlarını koruma dürtüleriyle hareket etmiştir. Sonuçları uzun yıllar telafi edilemeyecek toplum-devlet gerginliğine, sınıfsal çıkarları uğruna “Evet” diyebilmişlerdir. Bu karar, pek parlak olmayan hukuk sicilimize bir defa daha katran damlatmıştır, kimin umrunda!
Kendini devletin sahibi gören merkezdeki sınıf, söylem olarak “irtica” kavramından, irticanın sözde eyleme dönüşmüş hâli olarak da “başörtüsü” giyme ibâdetinden besleniyor. Merkez sâkinleri, geniş halk kitlelerinin siyasette, eğitimde, bürokraside ve ekonomide hakkettiği payı almasının önüne geçmek, kendisini bu alanlarda hakketmese de rakipsiz kılmak için her tür çılgınlığı göze alabiliyor.
Bunun için askerî darbe yapabilirler, ki defaatle yapmışlardır. Postmodern darbe de yapabilirler, nitekim onu da yapmışlardır. Olmadı, yargı darbesine de imza atabilirler, şimdilerde bu garabeti yaşıyoruz. Yöntem önemli değil, önemli olan klanlarının çıkarlarını halka karşı korumak. ülke mi kaybetmiş, önemli değil! önemli olan, onların sınıf çıkarları.
Kimisi de, “Aman gerginlik çıkmasın!” borazanlığı yapıyor. Milli iradenin hiçe sayılması, halkın sabit değerlerine bu kahredici muamelenin reva görülmesi tepkiyi gerektirmiyorsa, başka ne tepki gerektirebilir ki; anlamak mümkün değil.
Bu kararın bir adım ötesi, AK Parti’nin kapatılmasıdır. Bu partiyi sever ya da karşısında olursunuz, gâyet makûldür, bir itirazım olmaz. Ama bu partiye oy vermiş neredeyse ülke insanının yarısının iradesinin hiçe sayılmasına göz yumamazsınız. Hele hele milli iradeyi bir avuç insanın rehin almasına müsamaha gösteremezsiniz. Yoksa bindiğiniz dalı kesmiş olursunuz da haberiniz olmaz.
Kaldı ki; başörtüsü AK Parti’yi aşan bir meseledir. Halkın hemen hemen her kesiminin kahir ekseriyeti başörtüden yanadır. Yasakçılar buna önem vermiyor, verselerdi, bir referanduma gider, halkın iradesini ortaya koymasına izin verirlerdi. Sonuçtan korktukları için buna yanaşmıyorlar.
Ama, gayrî insanî bir tavırla, gencecik kızlar, gelecekleriyle inançları arasında bir tercihe zorlanıyor. Kendi inanma/inanmama özgürlüğünü kutsayan zihin, başkalarının inanç özgürlüğünü hangi ahlâkî zeminde yasaklayabilir diye sormak bile abes. Ahlâkî kaygıları gözetselerdi Nur Sûresi’ne iman etmiş mütesettire hanımları kabile çıkarlarının manivelası kılmazlardı. Kısacası, laikliği koruma gerekçesi hikâye. Amaç, küçük bir azınlığın çıkarlarını korumak. Tercih, ülkenin kaynaklarına musallat olmuş azınlıkla toplumun geneli arasında bir tercih olacaktır. Gerisi kamuflaj malzemesidir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi