Konferanslar arasında Türkiye'nin değişen ufku
Türkiye'nin değişiminin ve gelişiminin birçok tezahürü var. Galiba biri de Anadolu'nun her iline kadar yayılmış olan bir entelektüel ilgi ve etkinlik yoğunluğuna sahne olması. Bu etkinliklerin muhtevası bir yana her birinin gerektirdiği ulaşım ve organizasyon başlı başına entegre birer iş. Birkaç haftadır Ankara, İstanbul başta olmak üzere Anadolu'nun birçok ilinde katıldığım konferans, sempozyumlardan neredeyse başımı kaldıramamak bir yana davetli olup da gidemediğim konferanslarla birlikte toplama baktığımda inanılmaz bir bilimsel-entelektüel etkinlik düzeyinin yakalanmış olduğunu fark ettim.
Kuşkusuz bu düzeyin Türkiye'nin son yıllarda ulusal ve uluslar arası düzeyde artan etkinliği ve önemiyle yakından ilgisi var. Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada artan etkinliğinin altında, bu tür etkinliklerle beslenen güçlü bir bilgi birikiminin de olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca her etkinliğin bir araya getirdiği bilim ve fikir adamlarıyla son derece verimli ufuk kaynaşmalarına yol açıyor olduğu da hemen hissedilebilen bir şey. Kuşkusuz akademik etkinlik düzeyindeki bu gelişmenin, diğer önemli, hatta devrim niteliğindeki iki gelişmeyle yakından ilgisi var.
Birincisi, artan üniversite sayısıyla ilgili. Daha önceleri sadece büyük şehirlerde yoğunlaşmış olan üniversiteler bugün Türkiye'nin her ilinde en az birer adet olmak üzere, artık birçok ilimizde birden çok fazla sayıya ulaşmış bulunuyor. Vakıf üniversiteleriyle birlikte toplam sayısı 165'i bulan üniversitelerin her biri Türkiye'yi veya dünyayı ilgilendiren birçok konuya el atıp kendi katkısını ortaya koyma yarışına giriyor. O yüzden Anadolu'nun her ilinde açılmış olan üniversiteler Türkiye'nin en ücra köşeleri hakkındaki bilginin üretimi hususunda tam yerine açılmış bir sondaj makinesi gibi çalışıyor.
Her üniversitenin tarih, coğrafya, edebiyat ve sosyoloji bölümleri başta olmak üzere, yerelin bilgisini üretip toplam bilgi envanterine dahil etmekle meşguller. Üniversiteler beş sen öncesine kadar sadece ideolojik bir laiklik fanatizmi konusunda yarışıyorlardı, oysa bugün bütün üniversitelerin üzerindeki en önemli baskı daha iyi bir akademik performans ve en iyi öğrenciyi çekmek için gerçek anlamda yüksek bir kaliteyi tutturma yarışıdır. Bu özellikleriyle Anadolu üniversiteleri arasında ipi göğüsleyenler arasında Muş Alparslan Üniversitesi, Mardin Artuklu Üniversitesi, Çorum Üniversitesini ayırt edebiliriz.
İkincisi ise kuşkusuz gelişen şehirler ve bu şehirleri yöneten yerel yönetimler. Şehirlerin gelişiminde her ilde kurulmuş olan üniversitelerin çok özel ve önemli bir katkısı oluyor. Daha önceleri bir garnizonu merkeze almış Anadolu şehirlerinin önemli bir kısmı bugün üniversiteyi merkeze alan yeni bir gelişme dinamiğine yakalanmış durumda. Üniversiteler belediyelerle işbirliği içinde daha iyi bir şehirleşme kalitesi yaratılması hususunda önemli modeller ortaya koyuyorlar. Kuşkusuz Van depremi gibi afetler bu işbirliğinin hala çok eksik olduğuna dair ciddi uyarılar yaptı.
Geçtiğimiz hafta içinde Çorum Belediyesi ve üniversitesinin işbirliğiyle daha önce birincisi "Şehir ve Medeniyet" başlığı altında düzenlenen uluslar arası sempozyumun ikincisi "Osmanlı Medeniyetinde Şehir" başlığı altında düzenlendi. Genç belediye başkanı Mustafa Külcü'nün teşvik ve destekleriyle Prof. Mahfuz Söylemez'in genel koordinatörlüğünce gerçekleştirilen bu sempozyumun önümüzdeki yıllarda üç ve dördüncüsü de "Cumhuriyet ve Şehir" ve "Gelecekte Şehir" konularına odaklanacak. 2007 yılında düzenlenen sempozyumda sunulan bildirilerin yer aldığı kitap da bu yıl sempozyuma katılanlara dağıtıldı. Önceki sempozyumda Çorum'un daha nitelikli bir şehircilik için, şehir kavramına, tarihine, felsefesine, sosyolojisine ve geleceğine dair sergilediği bu önemi "kendi üzerine düşünen şehir" diye nitelemiştim. Şehir gerçekten kendi üzerinde düşünüyordu, halen düşünmeye devam ediyor. Yurt içinden ve dışından 60 kadar konusunun uzmanı akademisyenin katıldığı sempozyumda birbirinden güzel tebliğler sunuldu. Bu tebliğlerin her biri Türkiye'nin şehir bilimi için önemli bir katkı olmaktadır.
Hafta içinde Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün düzenlediği Türk-Arap Medya Forumu ise Arap ve Türk dünyasının medyasından 200'e yakın katılımcıyla toplandı. Mükemmel bir organizasyonla gerçekleşen forumda Arap dünyasında yaşanmakta olan değişimde medyanın, sivil toplum kuruluşlarının ve yeni sosyal ortamların rolleri tartışılırken, izleyenler için tam bir kültür ve fikir ziyafeti yaşatmış oldu. Arap baharının yaşanmasında kuşkusuz çok önemli bir fonksiyonu icra eden medya temsilcilerinin buluşmaları da paha biçilmez değerde bir "ufuklar kaynaşması" için önemli bir vesile oluşturdu. Böyle bir toplantının İstanbul'da gerçekleşmiş olmasına, herkesin çok doğal bir şey gibi yaklaşması da başlı başına kaydedilmesi gereken bir not oldu.
Hafta sonunun en önemli etkinliklerinden biri de Diyanet İşleri Başkanlığının düzenlediği 5. Dini Yayınlar Kongresiydi. Bu senenin konusunu "dini yayınlarda kadın" oluşturuyordu. Üç gün süren çok toplantıda birbirinden güzel, derinlikli ve cesur tebliğler sunuldu, tartışıldı. Kongre sadece dini yayınlarda kadın konusuyla sınırlı kalmamış oldu, gelenekselinden modernine dinsel metinlerde kadın ve cinsiyet konularının ele alınma biçimlerine dair verimli bir söylem analizini ve eleştirisini de yaptı. Kongrenin sonunda dini yayınlara dair tespit ve tavsiye niteliğinde 22 maddelik bir bildiri de yayınlandı. Güçlü sosyolojik tespitlerin yer aldığı bu maddelerin her biri yeni ama verimli tartışmalar başlatacak cinsten. Bir kaçını aktarmak isterdim ama yerimin sınırlarını daha fazla zorlamayayım. Diyanetin sayfasında tamamı yer alıyor nasılsa.