‘Bilmiyorum’ Desen Ölür müsün!!!
Resulullah aleyhisselam şöyle buyurdu; “ Önceden tabiplik bilgisi olmadığı halde tedavi etmeye kalkan ve (hastaya zarar veren) kimse diyet ödemekle yükümlüdür.”( Ebu davud ve Nesai.)
Bindörtyüz küsür sene önce Resulullah aleyhisselam’ın ağzından çıkan bu sözün, dünyanın her tarafında kolayca anlaşılması ve kabul görmesi dinimizin evrenselliğine de delalettir… Resulullah aleyhisselam sadece arap topluluğunu muhatap almadı. Öyle bir din ki islam, nefes alan her insanın sosyal hayatta mutlu olmasını sağlar…
Bu hadisimizde toplumu helaka sürüklemek isteyenlere güzel uyarılar vardır.
Tek cümlelik bu hadisimiz yığınla faydalar içerir… Sadece, bilmediği halde doktorluğa soyunan bir sahte doktordan bahsetmez bu hadisimiz… Bir ölçü verir; ‘ Ehil değilsen uzak dur!’ ‘ Ehil gibi gözüküp te muhatabına zarar veren kimse o zararın bedelini bu dünyadayken de öder.’
Bir hadis okurken metni bir film gibi canlandırır ve olay mahaline yolculuk yaparım… Şimdi sizlerle bu sözün söylendiği zamana bir yolculuk yapalım… Doktorluğa soyunmuş bir sahte doktor , o kişinin doktor olduğunu zanneden bir hasta ve biz… Önce doktorluğa soyunana bakıyoruz; ‘ Ben doktorum ‘ diyerek hem yalan söylüyor hem de bir cinayet ihtimalinin etrafında dolaşıyor… Sahte doktorun yaptığı tahribat bununla da sınırlı değil kuşkusuz; diğer doktorların da diplomalarına gölge düşürmüş oluyor. Yani başkasına da verilen bir zarar.
Muhatabına verilen üçüncü bir zarar; ‘ güvensizlik sorunu’ Yani; ‘kime güveneyim?’ sorunu… Bu sorun maddi sorundan daha berbat bir sorun… Kime güveneyim?... Güvenmem için ne yapa bilirim? Kriterim ne olmalı?
Verilen misalin tıp içerikli olması; hem kolay anlaşılması hem de sebep-sonuç ikilisinin bariz bir şekilde görülmesi açısından mükemmel bir benzetme…
Bu hadisimizi okuduktan sonra kişinin ahiretini yakından ilgilendiren mesajına gelelim… Ehil olmayan bir ilim adamı! Ve o kişiyi ehil zanneden bir vatandaş… İşte burada film kopar… Allah’ın helal dediğine haram, haram dediğine helal, bid’at dediğine sünnet, sünnet dediğine bid’at deme ihtimali olan bir durum…
Düşünsenize bir sahte ilim adamı çıkmış ve ehil olmadığı konularda fetvalar veriyor… Bu sahte ilim adamlarını inanın camiamızda çok görürsünüz… İlgi alanına edebiyat girerken müfessirliğe soyunmaları, her türlü fıkhi sorulara cevap vermeleri, Allah için bir defa bile bilmiyorum dememeleri bana bu hadisi hatırlatır…
Bu türden sahte ilim adamlarının fetvalarıyla hareket edenlere gerçek dini anlattığımızda aynı cevapla karşılaşıyoruz; ‘kime güvenelim?’
İşiniz yoksa o kişinin yanlışlarını ve sahih bilgilerin kaynaklarını tek tek anlatın… Ne kadar anlarsa artık…
Bu sahte ilim adamları şu iki ayetin muhataplarıdırlar;
“Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur." (İsra. 36)
“Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (Bakara. 44)
Ey ilim almadıkları halde kendini ve insanları ateşe sürükleyen âlim diye geçinenler! Bu insanları ateşe sürüklemenin vebalini nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz? Yarın melekler tarafından Allah’ın huzuruna getirildiğinizde nasıl bir mazeretin atlına saklanacaksınız?
Resulullah aleyhisselam’ın bahsetmiş olduğu konulara sadece tıp ve islami ilimler girmez. Her konuda bu hüküm geçerlidir. Biz sadece kişinin ahiretini de yakından ilgilendiren boyutuna dikkat çekmek istedik, hepsi bu…
Ehil olmayan bir kimse hangi işe soyunsa o işte başarısızlıklar beklenir. En mantıklısı bilmiyorum deyip meydanı ehil olanlara vermek...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.