-Lütfü Bey; kamuoyunda “Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ı hapisten kurtarma yasası” olarak yorumlanan yasa, Cumhurbaşkanlığınca “kişiye özel yasa olmaz” gerekçesiyle veto edilmesine rağmen, Meclis’teki partiler bu yasanın aynen kabul edilmesini istiyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu gelişmeyi?

-Demek ki şu anda tutuklu bulunan 8 milletvekili bir Aziz Yıldırım etmiyor! Demek ki şu anda tutuklu bulunan 60 general bir Aziz Yıldırım etmiyor! Demek ki şu anda tutuklu bulunan profesörleriyle, gazetecileriyle, yazarlarıyla yüzlerce insanın toplamı bir Aziz Yıldırım etmiyor! Çünkü Meclis’teki partiler Aziz Yıldırım’ı hapisten kurtarmak için işbirliği yaptıkları gibi, onları hapisten kurtarmak için işbirliği yapmıyor. Bunu belirttikten sonra şunu da vurgulamak gerekiyor.

Aziz Yıldırım hakkında bir kere şike yaptığı iddiasıyla 132 yıl ceza istenmiyor. Birçok kere şike yaptığı ve bu amaçla organize suç örgütü kurduğu iddiasıyla bu kadar ceza isteniyor. Yani istenen bu ceza, işlendiği iddia edilen suçların toplamını oluşturuyor.

Mesela cezası 5 yıl olan suçları defalarca işlerseniz, bu cezaların toplamını dikkate almanız gerekiyor. Ancak yine de “Bu ceza fazla” deniyor. Eski yasada 5 yıl olan cezanın alt sınırı, yeni yasayla 1 yıla kadar indirilmek isteniyor. Malumunuz şike yapanlar, bahislere hile bulaştıranlar, bu amaçla organize suç örgütü kuranlar milyonlarca kişiyi dolandırıp, trilyonlarca parayı çalıyor.

Peki milyonları dolandırıp trilyonları çalanlara verilmesi istenen cezalar ağır oluyor da, mesela Gaziantep’te bir dilim baklava çalan üç çocuğa 27 yıl hapis cezası verilmesi ne oluyor? Hasta çocuğu için bir kutu ilaç, aç çocuğu için bir şişe süt, bir tane ekmek çalanlara verilen cezalar ne oluyor?

Hadi şike yapanlara, hileli bahis oynatanlara, bu amaçla organize suç örgütü kuranlara verilecek cezaların indirilmesini kabul edelim. Peki bir dilim baklava çalanlara verilen 27 yıllık cezaya ne diyelim? “Parasız eğitim” isteyen öğrencilerin Aziz Yıldırım’dan çok daha fazla süre tutuklu olmalarına ne diyelim? Anlaşılan hukuk güçlülerin avukatı, güçsüzlerin celladı olsun isteniyor! Düzen partilerinin “muhafazakar demokrat” denileni de, “sosyal demokrat” denileni de, “milliyetçi” denileni de bunu istiyor!

MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET OYAK KASASINDA MEVCUTTUR!

-Önceki Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in, 18 trilyon değerinde 3 milyon 315 bin 443 metrekare hazine arazisini OYAK Holding’e bedelsiz olarak tahsis ettiği ortaya çıktı. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

-Herhalde holdingi olan tek ordu bizim ordu! Bankası olan tek parti CHP’yle, holdingi olan tek ordu TSK ilginç bir ikili oluşturmuyor mu? Güya CHP solcu geçinir ama, gerçek solun karşısında olduğu kapitalizme hayat veren bankacılık faaliyetinde bulunur. TSK da yine kapitalizme hayat veren holdingçilik faaliyetinde bulunur. Bu duruma bakarak benim diyeceğim şudur: CHP’nin muhtaç olduğu kudret İş Bankası’nın kasasında mevcuttur!

TSK’nın muhtaç olduğu kudret de OYAK Holding’in kasasında mevcuttur! Düşünün ülkenin en büyük bankalarından olan İş Bankası’nın başta gelen sahibi CHP’dir; ülkenin en büyük holdinglerinden birinin sahibi de ordudur. Daha da ötesi, ülkemizde bazı kişiler ve de kurumlar devlet eliyle zengin edilmektedir. İşte biraz önce sorunuzda dile getirdiğiniz 18 trilyon değerindeki devlet arazisinin OYAK Holding’e bedelsiz olarak verilmesi buna bir örnektir. Sonuçta bütün millete ait çok değerli bir arazi, orduya ait holdinge hediye edilmiştir.

Aslında ordu bu ülkenin en değerli arazilerine sahiptir. Beş yıldızlı orduevleri, beş yıldızlı ordu tesisleri hep kentlerin, kıyıların en güzel, en değerli arazilerinin üzerindedir. Bu araziler hep devlet tarafından orduya hediye edilmiştir. Ancak OYAK Holding devreye girdiğinden beri, devletin orduya verdiği paha biçilmez hediyeler, avantajlar ticari amaçlar için kullanılır hale gelmiştir. Hani Kemalistlerin, Atatürkçülerin “Türkiye Türklerindir” diye bir sözü var ya; o söz artık şu şekilde değiştirilmelidir: Türkiye başta OYAK Holding olmak üzere holdinglerindir!