‘Askerî sır’lar ardına gizlenenler, internet icad olduğun bi
Medyada ve hele de internetlerde, ‘en gizli’ sanılan ve hep gizli kalacağı umulan nice gizli-kapaklı haber ve iddiaların hem de resimli, belgeli şekilde ve ‘silk-i askeriye’yi bile şaibe altına alacak bir yoğunlukta yer almaya başlaması son yıllarda, umulmadık boyutlara ulaştı..
İki sene önce, Y. Büyükanıt’ın Gen. Kur. Başk.lığına geleceği sırada, ailesinin kökleri üzerine ortaya atılan acaib iddiaların internetlerde nasıl tedavüle çıktığı, hatırlardadır..
Bu iddialar o kadar yoğunlaşmıştı ki, bir günde, cep telefonlarıyla, ‘sms’ mesajlarıyla onbinlerce insana ulaşıldığının anlaşılması üzerine, hattâ YAŞ’ın tavsiye kararları bile beklenmeden, Hükûmet, bu ‘zehirli’ iddiaların önünü kesmek adına, Yüksek Askerî Şûrâ’ya / YAŞ’a da bir emr-i vâkı’ / oldu-bitti yapmış ve YAŞ’ın tavsiye kararını bile beklemeden Büyükanıt’ı Gen. Kur. Başk.lığı’na getirivermişti. O zaman da, bu durum, ‘YAŞ’tan başka bir karar çıkabileceği’ şeklinde, internet sitelerinde sözkonusu olmuştu..
Sadece bu konu değil, ‘askeriye’nin en gizli konularının bile ifşa edildiği söylenebilir.. Ve bu bilgilerin uyduruk olması son derece zor.. En azından, yıllarca o kurum içinde bulunmayı gerektiren cinsten..
Bu gibi konular, eskiden ‘fısıltı’ gazetesinde yayınlanır ve bir-iki manipulasyonla, birkaç subayın yolsuzluk iddiasıyla mahkemeye verildiği kamuoyuna yansıtılır ve birilerince yaptırılan anketler neticesinde, en çok güvenilen kurumun ‘ordu’ olduğu tekrar vurgulanırdı. üstelik, o anketler ve sair bilgilerin yayınlanması üzerinde, ‘halkı askerlikten soğutmak’ suçlaması bir Demoklas kılıcı gibi devamlı sallanır. Yani, o anketler ancak gerçeği yansıtır!!!
İnanmak istemeyenler, Şemdinli’deki bir kitabevinin bombalanması sonrasında hazırlanan Şemdinli İddianâmesi’ni hazırlayan savcının ve o dosyanın başına neler getirildiğini ve Van Ağır C. Mahkemesi’nin 39’ar yıla mahkûm ettiği ‘iyi çocuklar’ın, Temyiz’de, ‘teröre karşı savaşanlar terörist gibi yargılanamaz..’ anlayışıyla dâvanın Askerî Mahkeme’ye gönderilmesini ve Askerî Mahkeme’nin de, bu ‘iyi çocuklar’ı tahliye ettiğini hatırlamalılar.
Kezâ, Büyükanıt’ın, 2007 Şubat-Mart aylarındaki konuşmalarında, sivil yargıdan yakınmasını ve amma, ‘askerî mahkemeler iyi çalışıyor’ deyişini ve bu gibi bir görüş açıklamasının da o dosyaların âkıbeti üzerinde asla bir etkisinin olmadığını da hatırlayabiliriz, elbette!..
Nokta dergisinin, Dn. Kuv. eski Komutanı özden örnek’e aid olduğu iddia olunan ‘günlük’leri yayınladığında, Gen. Kur. Başk.lığının, ‘adı geçen em. komutan bu aidiyet iddiasını reddettiğine göre, yapılacak bir şey yoktur..’ deyişi de hatırlanmalı..
Ve amma, o ‘günlük’lerin Dn. Kuv. K.lığının resmî bilgisayarından ve internetinden çıktığı da mahkemede belgelendi, amma, orada sözü edilen uzun uzun anlatılan Ayışığı ve Sarıkız gibi darbe oluşumlarının içinde, kimin nerede yer aldığına dair bilgiler üzerine Gen. Kur. Başk.lığı yine tonlarca kül dökmüştü ve daha acısı, mahkeme de, o belgelerin çıkış menşeini kabullenmesine rağmen, onların aslını Dn. Kuv. K. lığı’ndan isteyememişti.. çünkü, ‘Aman, iyi saatte olsunlar!’ çarpabilirdi, kendilerini.. Şemdinli İddianâmesi’ndeki gibi..
Ama bütün bunlara rağmen, artık anlaşılmalıdır ki, bugünkü yüksek teknolojinin ve hele de internetin sağladığı müthiş imkanları sâyesinde pek çok şey gizli kalmamakta..
*KöROĞLU DA ‘İNTERNET çIKTI, MERTLİK BOZULDU’ DER MİYDİ?
Köroğlu türkülerinde, -tüfek/tabanca namlusu kasdedilerek-, ‘delikli demir icad oldu, mertlik bozuldu..’ denilir ya, aynen öyle bir durum.. İnternet çıktı, gizlilik diye bir şey kalmadı..
Bunu artık, generallerin de kabullenmesi ve başlarını kumdan ve askerî karargâhlardan çıkarmaları ve halk ile aralarına sedler çekmemeleri, ‘halkın ordusu’ olduğu iddiasına yakışan şekilde hareket etmeleri gerekmektedir. Ama, onlar, sadece kendilerini değil, ailelerini, çocuklarını, yakınlarını bile, halktan uzak mekanlarda, lojmanlarda, ordu evlerinde, orduya aid alışveriş ve eğlence merkezlerinde koloniler halinde tutmakta ve hattâ, lojmanlara ziyarete gelen halktan, mütedeyyin görünümlü kimselerin hangi ailelere gittiği bile kaydedilmekte; ailesinden mütedeyyin kimseler olduğu tesbit edilenlerin işi bile YAŞ olmakta.. Ve, YAŞ toplantılarında alınan kararlar, yargıya hâlâ da kapalı..
Ama, ‘laik medya’nın ‘dinci’ dediği medyaya, özellikle de tv. kanallarına bakınız.. Onlar, ‘anası tarafından dövüldükçe, kaçmak yerine yine anasının kucağına daha bir sığınan çocuk’ halet-i ruhiyesi içinde, yayınlarında, hep, bir ‘kutsal ordu’ yontmakta ve beyin takımı tam laik olan bir kurumu kitlelere, nice İslâmî terimlere sarmalayarak sunmakta ve resmî anlayışa uygun bir şekilde, yürek parçalayıcı film senaryoları yazılıp kitlelere sunulmaktadır..
Ama, bu ‘dinci’ denilen yayın organları, Gen. Kur. tarafından, askerî mekanlara sokulmamakta, onlara olumsuz akreditasyon uygulanmakta ve bunun gerekçesi olarak da ‘askerî mekanların mahremiyetinin zarar görebileceği’ gösterilebilmektedir.. Yani, mütedeyyin insanlar, ‘Ne olur- ne olmaz, bu mekanlarda elde ettikleri bilgileri başka yerlere aktarabilirler..’ Ama, kemalist/laikler, haşâ!. Onlar ‘emîn/güvenilir/akredité’dirler..
Nitekim, M. A. Birand, 12 Haz. günlü yazısında, em. generallerin Yargı’yı etkilemek için nasıl çaba harcadıklarına dair, kendi ağızlarından görüşler aktarıyordu..
Ve bugünlerde, TSK’ya aid en mahrem / gizli bilgiler internet ortamında, fink atıyor..
Bunları ya o akredite’ çevreler yapıyor, ya da içerden, canı yanan birtakım kimseler.. çünkü, orduda, yeni terfi, kızağa çekilme, emekli veya tard edilme/atılma dönemi yaklaşıyor..
Ve, Gen. Kur. Başkanlığı’na getirileceği söylenen KKK. Org. İlker Başbuğ’un bu hassas günlerinde.. Kudüs’te, yahudilerin ünlü ibadet yeri Ağlama Duvarı’na ellerini dayamış vaziyette gözüken ve yüksek bürokrat diye anılan bir sivil kişinin resmini ilk gördüğümde, sahiden de, o mu diye kuşkulanmadım değil.. Ama, 14 Haziran günü E. özkök, onun İlker Başbuğ olduğunu deşifre etti ve bu resmin kendilerine ve birçok gazeteye de servis edildiğini ama yayınlamadıklarını yazdı.. Bir daha anlaşıldı ki, haberler gerçeklerin halka duyurulması için değil, belli hedeflere hizmet için sunuluyor.
E. özkök, Org. Başbuğ’un oraya gidişinde ‘Ne var?’ diyor.. Doğru, ne var.. Ben de gitsem, giderim oraya.. Kilise’ye de giderim ama, istavroz / haç çıkarmam.. Başbuğ’un fotoğrafı ise, Ağlama Duvarı’na sıradan bir el sürme gibi gözükmüyor; Mekke’ye giden müslümanların Kâbe’ye el sürmelerindeki gibi bir disiplinli ruhî konsantrasyon halini de yansıtıyor gibi..
Bir soru da şu: Aynı Org. Başbuğ, orada fötr şapkalı, siyah-uzun sakallı bir hahamla olduğu gibi, bir câmide imamlık yapan bir kimseyle de aynı samîmî pozu verebilir mi? Başkaları sözkonusu olunca ‘hoşgörü’yü hatırlatanlar, müslümanlar karşısında nasıl da ‘hoşkörü’ oluveriyorlar da onun için sordum, bu suali... Konuyu çevik Bir, Güven Erkaya gibi eski komutanların İsrail rejimine duydukları aşk derecesinde bağlılıkla irtibatlandırmıyorum, ama, izah da edemiyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.