Hadi Avrupa'ya bakalım!

Hadi Avrupa'ya bakalım!

Zaman'dan Sezai Kalaycı, “çifte tolerans” kavramıyla ün kazanan Prof. Alfred Stepan ile bir söyleşi yapmış.“Demokratik Geçiş ve Birleşim Sorunları” kitabının yazarlarından Prof. Stepan demokrasi, laiklik ve din ilişkilerine dair önemli tespitlerde bulunuyor. Bakın ne diyor:

'Dünyada ülkeler için nedir önemli olan: Demokrasi mi, insan hakları ya da laiklik mi?' diye soracak olursanız ben demokrasi derim. çünkü demokrasi insan haklarını da laikliği de içine alan bir kavramdır.”
Prof. Stepan, modern demokrasilerde 'birlikte tolerans' yahut 'çoğulcu laiklik' olduğunu söylüyor.

İskandinav ülkelerinden örnekler de veriyor. Hani, bir zamanlar Ecevit'in yere göğe sığdıramadığı ülkeler..

Şimdiki “sosyal demokratlar” ise 'Baasçı laikliğe' öykünüyorlar.. Bu yüzden “sosyal bürokratlar” deyimi cuk diye oturuyor ya.. Prof. Stepan şöyle devam ediyor:

“Devletin çocukların ve gençlerin dinî eğitim almasından rahatsız olmasını anlamak mümkün değil. Din kavramı ile düşman hale getirmek devleti hem zayıflatır hem de demokratik değerlerin yerleşmesinin önüne geçilmiş olunur.”

Haksız mı?

* * *

Yeri gelmişken Mehmet Doğan'ın “Batı'da Doğu'lu Olmak (Fide Yayınları)” kitabından söz edeceğim.

Kitapta 'Türk', 'Müslüman', 'Doğulu' bir göçmen çocuğunun Batı macerası anlatılıyor.

önemli bilgiler, gözlemler, tespitler yer alıyor.

Mesela Almanya'nın dinsel yapısı gibi.

Almanya'da 25.8 milyon Protestan, 26.2 milyon Katolik yaşıyor. Hiçbir kiliseye bağlı olmayan Almanların sayısı 20 milyon civarında. Kilisesizlerin büyük kısmı kilise vergisinden yırtmak isteyen Almanlar.

Mehmet Doğan'ın verdiği bilgilere göre Almanya Protestan/Evangelische Kilisesi ve Almanya Roma Katolik Kilisesi temsil ediyor 'Kurumlaşmış Din'i. Almanya'da bir yılda toplanan kilise vergisi aşağı yukarı 80 milyar euro.

Kiliseler okul öncesinden üniversiteye kadar her aşamada eğitime katılıyorlar.

Protestan Kilisesi'nin işlettiği bin kadar okulda 150 bin öğrenci okuyor. 60 bin kadar okul öncesi kreş, yuva ve anaokullarından 500 bin çocuk yararlanıyor.

Katolik Kilisesi'ne bağlı bir üniversite var.. Katolik okullarında 370 bin öğrenci okuyor.

Pekçok hastane, klinik ve yaşlılar yurdu işletiyor kiliseler. Alman ordu kurumları içinde her iki kiliseye bağlı “Askeri Bişofluk” daireleri faaliyet gösteriyor.

Başörtüsü yasağı konusunda Leyla Şahin Davası'na atıfta bulunanlar, Avrupa'daki seçenekleri bilerek konuşmalılar. Belki de biliyorlar, işlerine gelmiyor.

* * *

Katolikliğin ve Protestanlığın Alman siyasi partilerinin teşekkülünde oynadıkları role değinmeyeğim.

İlgilenenler Mehmet Doğan'ın kitabına bakabilirler.

Ama küçük bir not:

Katolik bölgelerde “Hıristiyan Demokratlar”, Protestan bölgelerde “Sosyal Demokratlar” ağır basıyor.

Geçen yüzyılda iki büyük savaş atlatmış, sonuncusunda taş üstünde taş kalmamış Almanya bugün büyük bir ekonomik güç. Protestanı, Katoliği, kilisesizleriyle laikliği demokrasi içinde yaşatmayı becermişler. Bize gelince..

Bir başörtüsü meselesini yoktan yere rejim meselesi haline getirdik. Oysa bu mesele tarihe gömülmek üzereydi.

Olmadı.

Döndük başa.

Ne diyeyim..

Helal olsun bize.

Deniz Gezmiş'leri hangi parti temsil ediyor!

Hatırla Sevgili Neyi Unutturdu?” başlıklı yazıma Evrensel gazetesinden Ahmet Yaşaroğlu “Hatırla Sevgili Hatırlatıyor” başlıklı bir yazıyla cevap vermiş. Eleştirinin eleştirisi mahiyetindeki yazıdan önceki gün haberdar oldum. Yaşaroğlu THKO'nun soyağacına ilişkin verdiğim bilgileri doğrulamış, ancak “Araya sıkıştırdığı kendi öznel yorumları olmasa yararlı bir tarih dersi bile sayılabilir!” demiş. Beni okuyanlar bilirler, verdiğim bilgilerin doğru olmasına çok dikkat ederim. Araya kendi öznel yorumlarını sıkıştırdığım doğrudur. Yaşaroğlu, Deniz Gezmişler'in THKO'sunun soy ağacında EMEP (Emeğin Partisi)'i zikretmediğime alınmış.. “Yazarın dersine iyi çalıştığı, örgütsel devamlılık konularında yanlış yapmadığından belli. Aslında tarih dersini burada kesmeyip, işçi kitle partisine de gelip, EMEP'le de bağlantı kurabilirdi. Ama nedense -bizce anlaşılır- burayı boşlukta bırakmış!” diye yazmış. EMEP 12 Eylül sonrasında kurulmuş bir parti, benim yazım ise köşe'm kadar. EMEP'in yanısıra diğer uzantıları da yazamadım. Yaşaroğlu kuşkulanmasın, yerim dar olmasa zikrederdim. Hatta sosyalist oyların EMEP'te birikmesini sol için kazanç sayarım. Sahte solculara oy vereceklerine EMEP'e versinler daha iyi.

Benim yapmaya çalıştığım Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının, nasıllarsa öyle anlatılması. Deniz'lerin bağlamdan koparılarak, magazinleştirerek anlatılması, ideolojik mirasçıları kaygılandırmış olmalıydı. öte yandan isteyen istediğine hayranlık duyabilir, bana ne! Niye telaş edeyim! Yaşaroğlu'nun iddia ettiği gibi gençliğin geçmiş mücadelelere ilgisi beni hiiççç rahatsız etmez, aksine sevindirir. Yeter ki çarpıtmayalım. İçinde yaşadığımız dünyada savaşlar, işgaller, açlık ve yoksulluklar, ülkelerin soyulması gibi gerçekliklere gençlerin gözlerini kapatmaları ve vicdanlarını köreltmeleri beni de rahatsız eder. Ayrıca olgulara teslimiyeti içeren “İlahi adalet budur, değiştirmek günahtır” gibi batıl bir inancım da yok. Dünya görüşlerimiz, bakış açılarımız farklı olabilir. Ama hiç olmazsa biribirimizi doğru anlayalım. Bu yazıyı bunun için yazdım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi