İran, Irak ve Suriyenin seküler
Türkiye tercihiYıllarca bu ülkede İranın Türkiyeye devrim ihracı yapacağı tartışıldı. İrtica korkusunu vesayet sistemini sürdürmek üzere kurgulamış çevreler hâkim oldukları medyayı bu minvalde kullanarak halkın kafasını karıştıran müthiş propaganda yaptılar.
Uğur Mumcu sûikastı sonrası yaşananları hatırlamak bile o günlerde İran karşıtı propagandanın gücüyle Türkiye içini nasıl karıştırdıklarını anlamaya yeter. Gerçekten İran Türkiyeye devrim ihraç etmek istiyor muydu?
Doğrusu ben bu iddiaya hep kuşkuyla baktım. Çünkü Türkiyede İslâmî esaslara göre bir devlet organize etmek Sünnî anlayışı iktidar yapmak demektir. Halkın kahir ekseriyetinin Sünnî olduğunu düşünürsek bunun başka yolunun olmadığı açıktır. Türkiyede Sünnî reflekslere sahip bir devlet talebinin, İranın millî ve mezhepsel perspektiften kurduğu stratejik çıkarlarıyla fazla uyuşmadığını düşünüyordum.
Tarihsel Osmanlı-Safevî mücadelesinde olduğu gibi bu iki bölge gücünün bugün de rekabet etmesi siyasetin kompleks çıkarcı doğasında var. Bu da İranın ben merkezli bir yaklaşım sergilemesi anlamına gelir.
Şöyle açalım meseleyi: İranın Batıya mahkum katı bir laik Türkiyeden yana olmayacağı açıktır. Zira böyle bir Türkiye İranın çıkarlarıyla örtüşmez. O zaman Türkiye üzerinden İrana yönelik laik temelli karşı bir devrim çıkarması pekala mümkün olacaktı. Batı ile mutlak müttefik bir ülkenin İrana yönelik siyasi, askerî, ekonomik ve espiyonaj faaliyetlerde vereceği zararı tahmin etmek zor olmasa gerek.
Sünnî bir devlet de istemezdi. Kendi çıkarlarını tehlikeye atmayacak ve yüzü Doğu ile Batı arasında denge kurmuş yumuşak laik bir Türkiye, İranın millî ve mezhepsel çıkarlarına en uyan modeldi. AK Parti hükümetinin Arap Baharı başlayana kadarki pozisyona benzer bir yapı nihâyetinde.
İran Devriminin ilk yıllarını saymazsak eğer, Türkiyeye devrim ihracı yerine İranı koruyup kollayan, fıkıhta olmasa da siyasi düşüncede İranla paralel duran güçlü bir kesimin oluşmasını istedi. Bu meyanda epey gayret gösterdi, bir yere kadar da başarılı oldu. Türkiyenin katı laik uygulamaları da bu gayretlere kaldıraç oldu.
Devletler oyunu kurallarına göre hareket ettiğinden Şiîleştirme faaliyetlerini devlet eliyle yürüterek Türkiye ile karşı karşıya gelmek istemedi. Bunun yerine Kum merkezli taklit merciîlerinin onayında sivil hareketler, Türkiyedeki kimi caferi kökenli vatandaşların oluşturduğu organizasyonlar ve Kumda eğitim almış Türkiyeli hocalar devreye sokuldu. Oyunu kurallarına göre oynayarak STKlar üzerinden hareket edildi.
Bugün İranın stratejik ittifak kurduğu hatta bakın, Türkiyeden beklentilerinin birbirinin kopyası olduğunu göreceksiniz.
Ne İran ne de Irak ve Suriye Türkiyede Sünnî bir devlet yapılanması görmek istiyor. Onların tercihi, Türkiyenin Sünniliği güçlendiren, birleştiren ve Osmanlı ruhuna uygun Sünnîliğin hâmisi bir rol değildir, bu ülkelerle diğer Sünnî ülkeler arasında tarafsız kalan yumuşak laik bir ülke olmasıdır.
Son yıllarda Suudi Arabistan ve Ürdün gibi bazı devletlerin kendilerine niyâbeten ama Sünnîlik adına Türkiyeyi İrana karşı cepheye sürme isteklerinin olduğunu görmek lazım.
Siyasetin doğası gereği İran ve Türkiye arasında rekabetin olacağını söylemiştik. Ama önemli olan bu rekabetin sıcak bir çatışmaya dönüşmesine müsaade etmemektir. Bu hususta sadece Türkiyeden sağduyu beklemek olmaz, İranın da aynı hassasiyeti göstermesi gerekmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.