Caydırıcı yaptırımlar
Fransa Senatosu’nun 1915 yılında Ermenilerin soykırıma uğradığının inkâr edilmesini suç sayan yasa tasarısını kabul etmesi birkaç günlük tepkilerle geçiştirilmemeli, bu hamlenin neyi hedeflediği iyi analiz edilmelidir.
Çünkü, Fransa’da 22 Nisan 2012 tarihinde yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin “Ermeni soykırımı” tezi üzerinden yürütüleceği aşikâr ise de, bunun sadece Nicolas Sarkozy’nin Ermeni diasporasına yönelik sıcak mesajlar vermekten ibaret olmadığını, Türkiye’ye karşı stratejik bir hamle olduğunu görmek gerekir.
Bu nedenle de bu girişime akıllı, kalıcı ve dolayısıyla caydırıcı cevaplar vermek gerekmektedir. Salt duygusal tepkiler vermekle halkın birikmiş öfkesini tatmin etmek öncelenirse, halkın öfkesini kodlayan ve bunun üzerinden siyasi hesap yapanların işini kolaylaştırmak hatasına düşülebilir.
Meselenin özünde şu vardır: Türkiye son on yılda yaptığı başarılı icraatlardan sonra elde ettiği özgüvenle 2023 vizyonunu deklare etmiştir. Bununla, 100 sene önce kaybedilen topraklara geri dönme iradesini sembolik bir dille bütün dünyaya duyurmuştur. Bütün Batı’yı ürküten bu stratejik hedef Fransa’nın çıkardığı soykırım yasasıyla hedef alınmıştır.
Sarkozy Fransa’sının Türkiye’yi Ortadoğu’da, Akdeniz’de, Kafkasya’da kendisine rakip gördüğü, Balkanlar’daki etkisinden hazzetmediği bir sır değildir. Ama bu sadece Fransa ile sınırlı değildir.
Bu yasayla, öncelikle Türkiye ve Avrupa karşı karşıya getiriliyor. Türkiye’yi yalnızlaştırmak politikası güden Sarkozy Türkiye’nin son yıllarda kazandığı mevzilere yönelik bu sabotaj girişimi ile belki de AB içinde kendisine verilen “kötü adam” rolünü oynamaktadır. Biz kötü adama öfkelenirken “iyi adamlar” geliştireceğimiz kalıcı ve caydırıcı önlemlerin anlamsızlığına, Sarkozy’nin yalnız olduğuna ve AB’yi temsil etmediğine bizi ikna edecekler.
Bize göre Fransa’nın Türkiye’ye yönelik bu hamlesi AB içinde hesaplanmamış, bedeli düşünülmemiş bir hamle değildir. AB’nin lideri Fransa ve Almanya’nın kanka pozisyonu bütün AB’yi ilgilendiren böylesi bir hamlede yalnız olmadığına delalet eder.
Hamlenin Türkiye’ye ve gelecek vizyonuna yönelik olduğunu görmezden gelen ve meseleye salt tarihle yüzleşmek, suçu itiraf etmek (!), insan hakları vs. sloganlar eşliğinde yaklaşan içimizdeki akıllı kesimler ise duruş ve söylemleriyle hem bu hamleyi meşrulaştırmakta hem de çok önemsedikleri “Ermeni açılımını” zora sokmaktadırlar. Zira Ermeni soykırımı yasası ile üçüncü bir ülke tarafından gelecek vizyonu hedef alınan Türkiye’nin bu açılımı sürdürmesinin kolay olmadığını onlar da bilir.
Fransa’nın yaptığı bu hamlenin anlamını bilerek veya bilmeyerek Fransa’nın yaptığını meşrulaştıracak nice argümanlar sergilediler bugüne kadar. Onlar için en kolay iş kendi ülkelerini ve kendi tarihlerini mahkûm etmektir, bunu biliyoruz.
İnsan kendi ülkesinin hatalarını da, kara çehresini de insaf ölçüleri içinde elbette görmelidir. Ama bunu yaparken Fransa’nın hamlesinin siyasi anlamını ve bunun arkasının nasıl geleceğini görüp, millî çıkarlar için biraz olsun söylemlerine çekidüzen vermesi de gerekmez mi?
Aksi takdirde söylenenler “kendinden, kendi tarihi ve toplumundan nefret etme” gibi sıkıntılı bir ruh hâlini yansıtır. En azından diyorum, Türkiye, Fransa’nın yaptığına benzer bir şeyi Cezayir halkına yönelik katliamları esas alarak Fransa’ya karşı yapsaydı, o zaman gösterecekleri tepki kadar bir tepkiyi göstermeleri gerekmez mi?
Son söz olarak şunu hatırlatmalıyım: Küresel güç merkezleri Türkiye ve halkının Fransa’ya vereceği tepkilere ve sonuçlarına göre yeni hamleler geliştirecektir. Bunun için Türkiye stratejik derinliğinin imkânlarıyla caydırıcı adımlar atmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.