Gelecek, birlikte inşa edilecek
Sirkeci'den trene bindiler, gittiler. Hikâye böyle başladı. Ve aradan mücadeleyle dolu 50 yıl geçti. Kısa aralıklarla yaşanan iki dünya savaşının merkezi olan Avrupa'nın hızla toparlanması için çok çalışmak gerekiyordu ve büyük çapta işgücüne ihtiyaç duyulmaktaydı.
O işgücü bizde vardı.
Davet üzerine Anadolu'dan Avrupa'ya göç başladı.
İnsanlarımız, dilini, kültürünü bilmedikleri ülkelerde en ağır işlerde çalıştılar.
Maksat, para biriktirip uygun zamanda memlekete dönmekti.
Orada 'yabancı' idiler, burada 'Alamancı'.
Belçika, Fransa, Hollanda hepsi birdi buradan bakanların gözünde.
"Biz Alamancı değiliz, Brüksel'deyiz" sözünün anlamı yoktu. "Tamam işte, orası da Almanya değil mi?" diyordu toptan bakış sahipleri. Paris de Amsterdam da Almanya'nın bir şehriydi nazarda.
En çok işçinin Almanya'ya gitmiş olması, Avrupa'ya gidenlerin hepsini 'Alamancı' yapmıştı.
* * *
Buradan bakınca öyleydi de oradan bakınca nasıldı?
Avrupalılar, işçileri çağırmışlardı makine gibi çalışmalarını bekliyorlardı ancak gelenler çok iyi çalışmalarına rağmen, makineden öte 'insan'dılar.
Gelenek görenekleri vardı, âdetleri vardı, dilleri ve dinleri farklıydı, dünyaya başka türlü bakıyorlardı.
Alışkanlıkları, hayat tarzları, ihtiyaçları olduğu fark edildi bir süre sonra.
Ciddi boyutta uyum sorunu yaşanmaktaydı.
Asimile olmak ile entegre olmak arasında gidip gelişler olduğu görüldü.
50 yıllık hikâye, birkaç satırla özetlenecek gibi değil elbette.
Her bir ailenin macerası, bir filme konu olacak çaptadır.
* * *
En ağır şartlarda çalışan birinci kuşaktaki vatandaşlarımızın hedefi çok para biriktirip dönmek iken, ikinci kuşak ve sonrakiler daha farklı bakış geliştirdiler.
Şartların gerektirdiği bir yapı oluştu.
Eğitime önem verdiler, işçilikten patronluğa yükseldiler, büyük işletmelerin sahibi oldular, siyasete girdiler.
Belediye meclisine girenler, milletvekili seçilenler, bakanlığa yükselenler var artık.
* * *
Yakın zaman önce, Almanya'ya göçün elinci yılı dolayısıyla çeşitli programlar yapıldı.
Belçika'da da bu kapsamda bir dizi etkinlik düzenlendi.
Geçtiğimiz günlerde Brüksel'de o kutlamaların açılış programına katıldık.
Gördük ki sivil toplum örgütlenmesi anlamında oradaki vatandaşlarımız bütün güçleriyle çalışıyorlar.
Belçika Aktif Dernekler Federasyonu (Fedactio) bünyesinde 52 dernek bulunuyor.
Ellinci yıl kutlamaları, iki yıl içine yayılmış 50 programla yapılacak.
Maksatlarını şu şekilde özetliyorlar: "Birlikte yaşamanın zorluklarını fırsata dönüştürebilmek, toplumsal kaynaşmanın nasıl bir sinerji oluşturacağını göstermek, empati ve uyum kültürüne katkı sağlamak."
* * *
Avrupa'daki Türkler'in macerasını ilk gününden itibaren anlatan belgeseli seyrettik programda. Hüzün ve gurur bir aradaydı. Yücel Arzen'in 50. yıl için bestelediği harika şarkıyı Pınar Türker seslendirdi.
Belçika kraliyet ailesinden Prenses Stephanie ile selamlaştık; herhalde beni birine benzetti.
Avrupa'nın başörtülü ilk milletvekili Mahinur Özdemir ile tekrar görüşmekten duyduğum memnuniyeti ifade etmeye çalıştım.
Brüksel hükümetinde çevre, sosyal işler ve tarihi eserleri korumadan sorumlu bakan olan Emir Kır ile uzunca sohbet imkânı bulduk. Emir Bey'in anlattıklarından en az üç kitap, iki de film çıkar.
Davetlilerden birkaçını sayabiliriz: Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı İsabelle Durant, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Joëlle Milquet, Flaman Meclis Başkanı Jan Peumans, Brüksel Bölgesi Ulaştırma ve Liman Bakanı Brigitte Grouwels, Türkiye'nin Brüksel Büyükelçisi İsmail Hakkı Musa, Belediye Başkanı Bernard Clerfayt, Başbakan Yardımcısı Milquet, Senatör Philippe Moureaux, Irkçılıkla Mücadele ve Eşit Haklar Merkezi Müdürü Jozef De Witte...
Bizim ekipteyse İnternethaber'den Hadi Özışık, Star'dan Nasuhi Göngör, Radikal'den Ömer Şahin...
Durant'ın sözleri çok anlamlıydı: "Bu 50 yılda yaptıklarınız için teşekkürler! Kimlik arayışının olduğu zor zamanlarda da bizler sizin attığınız adımlara karşılık yolun kalan kısmını kat ederek, önümüzdeki 50 yılı birlikte inşa etmeliyiz."
Velhasıl Sirkeci'den trene biniş sahnesiyle başlayan hikâye bitecek gibi değil.
Çünkü onlar artık Türk kökenli Avrupalı olduklarını biliyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.