Bu vefasızlığın sonu nereye varır?
Mahalle hayatının tükenişte olduğu malûm, komşuluk çoktan can çekişmekte, akrabalık münasebetleri dahi dehşetli yara aldı. Ama düşüş, oralarda da kalmadı, vefasızlık, daha bir koyu sis bulutuna bürünmüş, göz gözü görmüyor.
Eyvah ki eyvah!!!
Halbuki bizim sosyal katma değerlerimiz, insani ve İslami kat sayılarımız vardı. Bizler asırlara sadece kılıç gücüyle değil, beşerî zarafetimizle dayandık. Dünya STK’ları, sosyal devleti, hatta vakıf kültürünü ne zamandan beri ve ne denli keşfetti? Biz o değerler üzerinden yükseldik.
Ya bugün?
Bugün, maddî imkânlar gırla gitmekte. Depdebeli villalar, saray misali evler, en pahalı arabalar, artık aynı zamanda dindar, Müslüman, muhafazakâr, sağcı kitlede.
Çeyrek asır önce köyde zorluklar içinde kıvranan nesiller veya onların çocukları, bugün şehrin câzibesinde paraya para demiyor. Helalinden olmak kaydıyla Allah, mübarek eylesin. Ama ekonomik refah gelişirken mânevî mecburiyetler yok oluyorsa orada durup düşünmek gerekir:
-Biz nereye gidiyoruz?
Bu ülkenin tek derdi, ne Esad’dır, ne Ergenekon ve ne de bölücü terör. Değerlerimizin gün-be gün yitip gitmesi, asıl korkutucu seyir olsa gerek.
Yılmaz Öztuna geçen Perşembe vefat etti. Cild cild eserlerin müellifi, yüz binlerin üzerinde hakkı olan bir kalem.
Cenazesi Cuma günü Fatih Camiinden kaldırıldı.
Saat 11.00 sularında camiye gittim...
Yer bulma endişem vardı.
Aa, bir de baktım ki kimse yok.
Cumadan sonra cenaze, bir avuç insanla kaldırıldı. Musalla taşlarında iki hanımla Yılmaz Hocanın tabutu vardı. Bütün cemaat de 150 kişi kadar. Üçe bölersek her birine 50 kişi düşer. O 50’nin beşte biri de Başbakana refakat edenlerle korumalardı. Peki nerede diğer gazetelerin yazarları, yöneticileri, diğer parti başkanları, milletvekilleri, cemaat temsilcileri, kitaplarını basan yayınevleri, okuyucular, hatta camiden çıkan cemaat?
Kimsenin ‘işim vardı’ demeye hakkı olamaz, kimse ‘soğuktu’ diyemez. Eğer Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, birkaç saat sonra ameliyata gireceği halde ve politik ortam da çok gergin iken kalkıp Ankara’dan geldiyse herkese düşünmek düşer.
Gelmemekle günaha mı girildi? Hayır, cenaze namazı farz-ı kifâyedir, kılanlar kılmayanları mükellefiyetten kurtarmakta. Bu doğru, ama, kılanların vefası, kılmayanların vefasızlığını kurtaramaz.
‘Fatih Camiî avlusunu insan almaz diyorduk’. Netice, hüsran oldu. Hani biz, iyiliğe teşekkür ederdik, hani bize bir kelime öğretene minnettar kalırdık?
İslami hasletler, insanî kıymetleri inşa eder. Uyan kâra geçer. Sağ, yahut muhafazakâr kitle, bir cephesiyle alıp başını giderken bir tarafıyla korkutucu bir tükenişte. Halbuki vefa sahibi kazanır, hem dünyada ve hem de ahirette kazanır. Tayyip Erdoğan, işte bunun için kazanmakta. Vefalı evlat yetiştiren analardan Allah razı olsun.
Yılmaz Öztuna merhuma da müjdeler olsun.
Garipler müjdelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.