Aranmak güzel şey be kardeşim
Bezmi Alem Vakıf Üniversitesi Koroner Yoğun Bakım’da ikinci operasyonu beklerken eşim yine notlarımı kaleme alıyor. Birinci operasyonu yapan Uzman Doktor Abdurrahman Tasal’ın söylediğine göre ciddi bir badire atlatmışım, yani sizin anlayacağınız direkten dönmüşüz.
Aslında o direkle karşı kaşıya olduğumuzu, her an doksandan bir gol yemeye hazır olduğumuzu hep unuturuz; illa ya bir kalp krizi, ya bir trafik kazası bekleriz de ondan kurtulduğumuz zaman kurtulduk diye şükrederiz.
Halbuki hayatımızın her anı tehlikeli tuzaklarla ve bir o kadar da büyük müjdelerle, ihsanlarla dolu. Hiç unumam, 1974 yılında üniversite okumak için geldiğim İstanbul’da üniversitenin Medikososyal bölümünde ameliyat olmuş ve bana adeta yeni baştan yapılan bir ayakla Çapa’nın ortopedi servisinde bir odada inzivaya çekilmiştim. Yanımda oda arkadaşım iki hasta daha var.
Cumartesi günü hasta ziyareti başlıyor ve ben pek çok arkadaşımın ziyarete geleceğini umuyorum. Burada kimsem de yok ya, olsun, arkadaşlarım gelir mutlaka, hastanede görevlinin “Ziyaret saati bitti, ziyaretçiler lütfen dışarıya” anonsu ile nevresimi başıma çekip saatlerce ağladığımı şimdi gibi hatırlıyorum.
Sonra günler geçiyor, Feriköy’deki Konya Talebe Yurdu’nda artık sıkıntının patlama noktasına geldiği bir günde sol ayağım tepeden beri alçılı, koltuk değneklerimle kendimi sokağa fırlatıyorum, yaptığımın bir delilik olduğunu yıllar sonra anlayabilmiştim.
Başkalarının yardımıyla belediye otobüsüne biniyorum ve beş altı durak sonra ver elini Taksim. Burada otobüsten iniyorum, başlıyorum gezmeye, koltuk değnekleriyle ağır ağır yürüyorum. Sağımdan solumdan hızlı adımlarla insanlar geçiyor.
Sizin hiç yürüyen bir adamı kıskandığınız oldu mu? Benim oldu. Sokkata aheste aheste ya da hızlı hızlı yürüyebilmenin nasıl bir zevk olduğunu size anlatamam ki. Beni ancak ayakları olmayan bir insan anlayabilir, tam o sırada içimde kıskançlıkla beraber dalga dalga bir isyan duygusu beliriyor, bu insanlar koşar adımlarla yürüyorlar da ben neden bu haldeyim? Tam o sırada ilahi bir tokat yiyorum.
Yanımda bir adam yürüyor, aynı benim gibi koltuk değnekleri var, ayağı sakat ve kolunda da üç noktalı bir pazubant, yani gözleri de görmüyor. Ey Fatih Uğurlu, sen ameliyat olmuşsun, iyi olma umudun var ve gözlerin de görüyor. Şu yanından geçen adam senin gibi olmak için nelerini vermezdi acaba? Ve tövbe edip yoluma devam ediyorum.
Geçirdiğim kalp krizinden sonra gazetemiz Akit’te çıkan haber üzerine yurdun dört bir tarafınan arandım, hepsinin geçmiş olsun dileklerini bağrıma bastım, doğrusu beni en çok etkileyenlerden birisi de habervaktim.com’da yazdığım hastanedeki ilk günümle ilgili yazıyı internetten okuyup Medine’den arayan kadim dostum İsmail Yaşa oldu. Dört kızı ve eşiyle birlikte bir anlamda Medine’ye hicret eden Yaşa’nın telefonu beni çok mütehassis etti. İnsanız; aranmak, iltifat görmek fıtratımızda var.
Yazının başlığını “Yaşamak güzel şey be kardeşim” koyacaktım, yaşadığım bu son telefon trafiğinden sonra vazgeçtim, “Aranmak güzel şey be kardeşim” koyuverdim. Biliyor musunuz, sevap aslında bir nefes kadar yakınımızda, kimbilir apartmanınızda ya da yan komşunuzda, yan yana yaşadığınız ve aynı havayı soluduğunuz kaç kişi zilini basacak ve geçmiş olsun dileklerini iletecek bir dost bekliyor ya da dünya telaşesinden sıyrılıp Allah’ın kullarına ayıracak bir zamanınız varsa en yakın bir hastahane, huzurevi ya da çocuk esirgeme kurumuna yelken açabilirsiniz. İnanın huzur yuvanıza bu kapıdan girecek.
Not: Ben de yattığım hastahane odasından Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a sayısız geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Dualarımız onunla.