10 Kasım 1996’da Erbakan’a Anıtkabir’de söven
iki genç subay kimlerdi?28 Şubat 1997 tarihi, asla aklanamayacak, paklanamayacak, gelecek nesillerin lanetle anacağı, kara, kapkara bir leke olarak Türk tarihindeki yerini almıştır. Aradan geçen 15 yılın ardından, bütün bir toplum olarak hep birlikte, daha hâlâ o tarihten sonra ülkenin içine düşürüldüğü çukurdan çıkmaya, yaşanan travmanın etkilerinden sıyrılmaya çabalıyoruz. “28 Şubat bin yıl sürecek” diyenler ülkenin ve toplumun geleceğini ipotek altına alan öyle bir tahakküm sistemi kurmuşlar, millete ait değerleri yıkarak öyle tahrip etmişler ki, temizle temizle bitmiyor ve kolay halli temizleneceğe de benzemiyor. Şöyle yürekli, gözükara bir “baş yönetici” gelene kadar da böyle devam edeceğe benziyor.
Süreç Merhum Necmettin Erbakan’ın Başbakan olmasıyla birlikte başlamıştı. Kendilerini bu ülkenin sahibi olarak bilen ve asıl işi olan askerliği toplumun kimlik ve kişilik değerlerine karşı savaşmak olarak algılayan “darbeci zihniyetin üniformalı kadroları”, alnı secdeye varan, söylemine İslam’ı katan birinin Başbakan olmasını hazmedememişlerdi. Tabiî süreç başladı. Başbakan’a alenen “adam olsan” deme cürümünü işleyen cüretkâr “paşa”lar gördük. Askeri kadrolarla yaptığı toplantıların ardından terden sırılsıklam olmuş bir Başbakan’ın çaresizlik içinde kıvranışını izledi bu ülke. Kendi emrinde bir memur olan Genelkurmay Başkanı’nı Başbakanlık Konutunun kapısında karşılayacak kadar acziyet içine düşürülmüş bir Başbakan profili ile, aslında ülkenin onuru ayaklar altına alınmıştı. Brifingler gırla gidiyor, güdümlü basın açıkça darbe çığırtkanlığı yapıyor, halkın inançları, İslam’a ait bütün değerler ayaklar altına alınıyor, gazeteler “topyekün savaş” diye manşet atıyordu.
Bunlar, yıldönümüne 2 gün kalan 28 Şubat sürecinde yaşananlardan çok küçük bir kesit. Ancak, o süreç içinde, basında bu zamana kadar yer almayan bir husus daha olmuş ki, gerçekten ibretlik bir olay. Basında yer almamış, çünkü kimse bunu yazmamış, kimse kamuoyuna açıklamamış, ya da açıklayamamış. Doğru olup olmadığını anlatmak, olayın yaşayan şahitlerinin boynuna bir borç olsun. Ben, ilginç bir şekilde ulaştığım duyumumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Kamuya açık bir yerde, öylesine karşılaştığım(ı zannettiğim) bir kişiyle havadan sudan konuşurken, konu 28 Şubat sürecine gelince, tanımadığım o zat, şahit olduğunu söylediği ilginç ve ibretlik bir anısını anlattı.
Dediğine göre, kendisi bir vesileyle Erbakan’ın yanındayken, içeriye bir adam girer. Adam, Erbakan’a, kendisinin MİT ajanı olduğunu, çok önemli bir hususu anlatacağını söyler. Tabiî Erbakan kuşkulanır. Ancak adam, kendisinin gerçekten MİT ajanı olduğunu ispatlamak için, özel kişilerin dışında kimsenin bilemeyeceği iki bilgiyi paylaşır. Biri Erbakan’la ilgilidir, biri de Abdullah Gül ile... Adam der ki: “Hani siz Başbakanken, 10 Kasım’da tören için gittiğiniz Anıtkabir’de iki genç subay iki yandan yaklaşıp size “....” diye sövmüştü!” Erbakan başını öne eğer ve susar, olayı yalanlamaz. Adam ikinci bilgiyi verir ve der ki: “Abdullah Gül, Amerika’da asansörde Çevik Bir’in korumaları tarafından tartaklandı!” Bunu duyan Erbakan başını kaldırır ve “o kardeşimize de bunu mu yapmışlar?!” der; zımnen birinci bilgiyi tasdik eder.
Adamın yüzüne şaşkın şaşkın bakıyordum. Ne yalan söyleyeyim, o an durumun vahametini ve bu “derin bilgi”nin önemini kavrayamamıştım. Konuşmanın sonunu merak ediyordum. Hani, o MİT ajanı Erbakan’a çok önemli bir husus anlatacaktı ya, işte onun ne olduğunu sordum. Ama adam birden sustu, cevap vermeden uzaklaşmaya başladı. Peşinden koştum, “bunların doğru olduğu ne malûm? Nasılsa Erbakan öldü, uydurun uydurduğunuz kadar!” dedim. Geri dönmeden yoluna devam ederken şöyle cevap verdi: “Olay esnasında Erbakan’ın yanında benden başka biri daha vardı. O, camia içinde ibadete düşkünlüğü ile bilinir. O da şahittir” dedi ve çekip gitti.
Şimdi, 28 Şubat Sürecinin yıldönümü vesilesiyle sizlerle paylaştığım bu olay doğru mudur? MİT’te böyle bir bilgi var mı ve MİT bunu açıklar mı? Başbakan Erbakan’a söven o iki genç subay kimlerdir? Camia içindeki “ibadete düşkün” kişi, artık susmaya son verip bu tarihi vahim olayı kamuoyunun bilgisine sunmak ister mi? Hatta, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eğer kendisinin Amerika’da Çevik Bir’in korumaları tarafından tartaklanması gibi bir olay vukubulduysa, bunu kamuoyuna açıklamayı düşünür mü? Erbakan’a söven genç subaylardan ve Çevik Bir’den de, korumalarından da hukuk nezdinde hesap sorulur mu? Böyle bir olay yoksa, ilgililer tarafından yalanlanır mı? Bunları bilmiyorum.
Bu arada, teşebbüs aşamasına dahi gelmemiş olan Balyoz, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz vb. darbe planlarını yapanlar hapsedilirken, darbenin âlâsını yapmış olan ve bu milletin bütün özgürlük birikimlerini silip süpüren, İslam’a dair ne varsa toptan imha etmeye kalkışan, bir gecede binlerce toplum önderini ve aydını imha etmeyi plânlayıp listeler hazırlayan 28 Şubat darbecileri, darbenin adları malûm ilgili paşaları neden yargı önüne çıkarılmıyor, neden yaptıklarının hesabı sorulup bedeli ödettirilmiyor? Buna da cevap bekliyorum.
28 Şubat darbecilerinin ayrıcalığı nedir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.