“İmanın güneş yüzlü çocukları” yuvalarına kavuşuyor
Onlar Başbakan Erdoğan’ın tabiriyle “imanın güneş yüzlü çocukları” idiler. Bütün ortaokul ve liseler anarşi girdabına girdiğinde bile sessiz-sedasız okullarında okudular. Kırmadılar, dökmediler, çünkü omuzlarına yüklenen ağır bir yük ve emanet vardı. Bu yükü menziline ulaştırmalıydılar. Hiç şikayet etmediler, açsa aç, toksa tok yattılar. Yatılı okudular, yatısız okudular. Kaloriferlerin yanmadığı gecelerde bile onları gelecekte kuracakları Türkiye’nin hayali ısıtıyordu. Günde 5 vakit Allah’tan sabır ve zorluklara karşı dayanma gücü dilediler. Zira her yarışta sahaya 2-0 yenik çıkıyorlardı. Halkın ak yüzlü, devletinse kara derili çocuklarıydılar. Gün geldi orta kısımları kapatılıverdi. Çünkü potansiyel düşmandılar! Cesaret edebilseler liselerini de kapatacaklardı ya... Onlar bütün bu girdaplardan daha bir bilenmiş olarak çıkmayı başardılar. Çünkü bir gün okulda hocaları onlara “Kim ki Allah’a sırtını dayar, onu kimseler yıkamaz!” demişti. Ve yıllarca dibine su döktükleri fidan bir gün çınar oluverdi. Artık bütün Türkiye o çınarın altında gölgelenecekti. İmam-Hatipli bir Başbakan adeta nehirleri tersine akıtarak o koltuğa oturacaktı. Azimle yürüdüğü bu yolculukta önüne ne engeller konulmuştu oysa. Güzel şiir okuması bile kıskanılmış, hapse atılmıştı.
Bugün Başbakandı. Bükemedikleri bileğin sahibini darbe ile indirmek isteyenler de hüsrana uğrayacaklar, Silivri ve Hasdal’da sabah içtiması yapacaklardı.
Neler yapmamışlardı ki? Bir Cumhurbaşkanı, karşısına dikilip “İmam Hatip kökenlileri tayin ediyorsun” diyerek şecaat arzedecekti!
Başbakan ise dimdik duruşundan taviz vermiyordu asla: “Ne olmuş yani, ben de İmam-Hatipliyim, onlar bu ülkenin çocukları değil mi?”
Ama asıl düşmanlık dine ve dinî değerlere idi. İmam-Hatipler de bu değerleri temsil ettikleri için topun ağzına konuluyorlardı. Bir güvenlik zirvesinde küstah bir paşa: “Başbakan, din bir toplumu oluşturan en önemli unsur değildir” demiş ve cevabını da aynı şiddette almıştı: “Paşa, sen hangi gezegende yaşıyorsun?”
Ve “İmanın güneş yüzlü çocuklarının” 28 Şubat’ta gasp yoluyla el konulan ve kapatılan orta kısımları da artık açılıyor. Onları başarıyla temsil eden o Başbakan’ı ve arkadaşlarını kutluyorum. Annesinin ve babasının mezarına nur yağsın. O, Türkiye ve dünyadaki tüm mazlumları, dulları, yetimleri, garip-gurabayı, İslam’ın ve insanlığın evrensel değerleri ile kucaklayıp, daha yaşanılır bir dünya kurmak için Türkiye’yi lokomotif yapıyor. Hepimiz bu trende yolculuk yapmanın hazzını yaşıyoruz. Ne mutlu hepimize!
28 ŞUBAT MUHİBBİ ŞEVKET KAZAN
28 Şubat’la ilgili yayınlar hâlâ tam gaz devam ediyor. Her kanalda her akşam dişe dokunur bir açık oturum ve konuklar 28 Şubat’ı tartışıyorlar. Ne tuhaf değil mi, konuşmacıların bazılarını o günlerden tanırız. Hızlı laiklik savunucusu ve irtica düşmanı olan bu zevat bugün ne olduysa birden bire demokrat olduklarını hatırlayıp yemek yedikleri kabı kirletmeye başlıyorlar. Böylelerine deyimler sözlüğünde “Her devrin adamı” diyorlar.
Ben bu ucube tiplere yaptıklarını yakıştırıyorum da, yakıştıramadığım Sayın Şevket Kazan’ın yaptığı. Şair “Dostun attığı gül yareler bizi” diyor ya, Kazan’ın yaptığı yüreğime baldıran zehiri gibi oturuyor. Bir risale yazmış 28 Şubat hakkında. O günlerde halkın kendilerine emanet ettiği değerleri koruyamayan ve gece-gündüz iki başını elleri arasına alıp günlerce çileye soyunacağı yerde yazdığı risalenin son sözünde bakınız nasıl çam deviriyor: “Bu kitabı yazarken hiç kimseye kin ve öfke duymuyorum. Kimseyi suçlamak da istemiyorum. Eğer bu hoş olmayan günlerin yazılmasında rol alan bu insanlar yanlış yapmışlarsa, ne yapmış olursa olsunlar onların kendi değer yargıları açısından iyi niyetle hareket ettiklerine, tüm yaptıklarını ülkenin yüksek menfaatlerini düşünerek yaptıklarına inanmak istiyorum.”
Sayın Kazan, ben Konyalıyım ve 1969’da şehrimizden bağımsız aday olan Sayın Erbakan’a çalışmış ve 30 yıl bu fidanın dibine su dökmüş bir insan olarak yaşadığım hüsranı anlatamam. Sizin böyle bir iyi niyet gösterisine hakkınız yok ki? İmam-Hatiplerin orta kısımlarını kapatıp, Sayın Erbakan’a adeta kan kusturanlara bu ne muhabbet? Allah’tan korkun! Hem bizim verdiğimiz oyların namusunu koruyamadınız, hem de o namusa göz dikenleri affediyorsunuz. Lütfen bu risaleleri toplatıp imha ediniz.
Değilse ne bu dünyada, ne de öbür dünyada size oy verenlerin yüzüne bakamazsınız.
Öbür dünyada 28 Şubatçılarla birlikte haşrolmak istiyorsanız bir diyeceğim yok!