Bir zamanlar sadece TRT vardı. O tarihlerde bilgisayar-internet olmadığı için medya iki kanatla uçardı. Birisi basın, yani günlük gazete ve dergiler, diğeri ise devletin tek tabanca olduğu radyo ve televizyon yayıncılığı. 1990’lardan itibaren Turgut Özal’ın yarattığı fiili durumla bu tekel kırıldı ve ilk defa özel radyo ve televizyonlar kuruldu. Takriben 20 yıldır da hayatımızda varlar ve müsbet-menfi etkileri ile toplumu yönlendirmekteler.

Bundan 20 yıl önce, bugün yayınlanan birçok program yayınlansa yer yerinden oynardı. Oysa bugün bu tuhaflıkları gayet normalmiş gibi algılayıp, çoluk-çocuk, anne-baba, nine-dede birlikte seyredebiliyor. Bu programların bu kadar normal bir seyirle izlenmesi bana bu toplumda ciddi bir çürümenin olduğu izlenimini veriyor. Bir kere her dizide evlere adeta bir saatli bomba yerleştiriliyor. Enişte baldız aşkı, aynı kıza aşık olan iki kardeş ve bol bol cinsellik kokan ve günün her saatinde fütursuzca tekrar tekrar yayınlanan dizilerin yeni gelen nesilde nasıl bir ahlaki erozyon yaratacağını hep birlikte görecek ve sonucuna katlanmakta zorlanacağız. ABD ve her zaman örnek aldığımızı söylediğimiz batı ülkelerinde bile nesli korumak için devlet bir takım tedbirler almakta ve bu tür filmler çocukların yattığı saatlerde yayınlanmaktadır. Bizde RTÜK bu tür sınırlamalar koyunca maazallah yer yerinden oynamakta ve hemen RTÜK üzerinden iktidara yüklenilmektedir. “Bakın, bakın AK Parti, özel hayatlara müdahale ediyor!” Oysa bu tür tedbirleri, sağlıklı nesiller yetiştirmek isteyen tüm devletler almaktadır.

Şimdi size iki örnek vereceğim. Ne yazık ki bu iki örnekte de program yapımcıları iki ünlü İslâm aliminin torunu olmak gibi bir de şanssızlığa sahiptir.

Biri Cumhuriyet döneminde düzmece Menemen isyanı ile irtibatlandırılıp asılan ünlü Nakşibendi şeyhi Muhammed Es’ad Erbili hazretlerinin torunu, sinema ve tiyatro oyuncusu Sadettin Erbil’in oğlu Mehmet Ali Erbil’dir. Kendileri sık sık yaptığı gayri ahlaki eylemlerle televizyon kapattırmakla ünlüdür. Şimdi de uzun zamandır bastırdığı duygularını yeniden depreştirmiş ve çıktığı bir ağda reklamında her gün abuk-sabuk ifadelerle izleyenleri utanç içinde bırakmaktadır. Televizyonlar belli yaş gruplarının girdiği barlar değildir. Çocuklar ve aile bireyleri bu adamın rezilliklerini seyretmek zorunda değildir. Bir diğer örnek ise ünlü müfessirlerimizden Elmalılı Hamdi Yazır’ın anne tarafından torunu Okan Bayülgen’dir. Haftanın beş günü bir televizyon kanalında şov programı yapıyor. Aman Allahım, ne iğrenç sözler, espriler, ailece seyretmeniz mümkün değil, adam sürekli belden aşağı çalışıyor. Kendi evinde ve kendi çocuklarının bu programları seyrettiğini sanmıyorum. Yani Bayülgen’in yasak koyduğunu düşünüyorum. Zira yaptığı en bayağı cinsel içerikli esprilerinin evinde izlenmesinden her şeye rağmen mutlu olacağını sanmıyorum. Ayrıca konuklara ne hakaretler ediyor da, yeni çıkan CD’lerinin reklamı olacak diye sineye çekilen tuhaflıklar. Aynı ağır sözlerden telefonla stüdyoya bağlananlar da nasibini alıyor. Adam dalga geçiyor, evli bir bayana söylenmeyecek şakalar yapıyor ve karşı taraftan bir ses:

- Biz sizi çok seviyoruz ve ailece seyrediyoruz. Şimdi eşim de seyrediyor!

Yuh... Yuh ki yuh...

Pergeli ne kadar açmışız. O evde bu programları seyrederek büyüyen çocuklardan ileride ne çıkar dersiniz?

Valla, pek çoğunun “Fatmagül’ün suçu ne?” dizisindeki tecavüzcü olma riski olduğu kesin. Lütfen bu tür programları derhal ücretsiz ALO RTÜK 178 hattına bildirin. “Bir telefonla ne olur” demeyin. O bir telefonlar birleşince RTÜK’ün eli güçleniyor ve gerekli denetim mekanizmaları çalışıyor.

Tekrar mı yazalım yani, ALO RTÜK 178.

Sorumluluk sahibi anne ve babaları göreve çağırıyoruz!