Ahmet Varol

Ahmet Varol

Haçlı İşgalinden Yerli İşgale

Haçlı İşgalinden Yerli İşgale

20 Mart 2003'te ABD öncülüğündeki haçlı güçleri Irak'a yönelik işgal hareketini başlatmıştı. O zamanki ABD Başkanı Bush'un isabetli bir isimlendirmeyle "yeni haçlı seferi" adını verdiği bu saldırıya katılanlar kendilerini "yeni haçlı ordusu" yerine "koalisyon güçleri" diye adlandırmayı tercih etmişlerdi.

Yeni haçlı orduları saldırıyı sadece kendilerine değil içeriden de birilerinin yardım ve desteğine güvenerek başlattılar. Çıkarken iktidar ve sultayı onlara teslim etmeleri de sadece ödüllendirme değil aynı zamanda ülkede siyasi mekanizmanın kontrol altında tutulması amacıyla sürdürülen işbirliğinin bir gereğidir. Yani askerî işgal sona ermiş gibi görünse de siyasi işgal bu yerli işgalciler vasıtasıyla sürdürülüyor.

Haçlı ordularının işgali başlatmasıyla birlikte yerli işbirlikçiler de silahlı kanatlarını bu ordulara ilhak ederek operasyonlara katıldılar. Operasyonlarda özellikle ülkedeki demografik dengenin işbirlikçiler lehine değiştirilmesini amaçlayan katliamlar ve tehcir de bu işbirliğinin yansımasıdır. İşbirlikçilerin, altyapının kendi lehlerine değişmesine kadar haçlı ordularının kalmaları için ısrar etmeleri de boşuna değildi.

Haçlı ordularının ve yerli işbirlikçilerin uyguladığı insanlık dışı şiddet ve gerçekleştirdikleri operasyonlar sonucu askerî işgalin sürdüğü dönemde öldürülenlerin sayısının en az bir milyona ulaştığı tahmin ediliyor. Bir kısmı da işgale karşı sürdürülen direnişin karalanması amacıyla sivil kalabalıkları hedef alan, meşru direniş tarafından kesinlikle onaylanmayan ve sahiplenilmeyen saldırılarda katledildi.

Uluslararası Göç Örgütü'nün 2008'de hazırladığı raporlara göre tehcir politikalarıyla her beş Iraklıdan biri göçe zorlanmıştı. Göçün 2008'den sonra da devam ettiği göz önünde bulundurulursa sayının daha da arttığı anlaşılır.

Göç edenlerin bir kısmı tamamen yurtları dışına çıkmak zorunda kaldı. Diğerleri de ülke içinde yer değiştirdi. Yer değiştirmeye zorlananlar da tasfiye politikasına maruz kalmıştı. Çünkü sözünü ettiğimiz demografik dengeleri değiştirme politikasında özellikle bazı bölgelerin yerli işbirlikçilere destek verecek bir nüfus yoğunluğuna kavuşturulması amacıyla bu yola başvuruldu ve büyük ölçüde başarılı olundu. Tıpkı 1948'de siyonist işgalcilerin kontrolüne geçen bölgelerde yaşayan Filistinlilerin göçe zorlanması ve onların da önemli bir kısmının henüz siyonistlerin kontrolüne geçmemiş Filistin topraklarına göç etmeleri gibi.

Irak içinde yer değiştirenler gittikleri yerlerde oldukça kötü şartlarda hayatlarını sürdürmek zorunda kaldılar. Bunlar bugün hâlâ güvenli ve rahat bir hayata kavuşmuş değiller.

Göçe zorlananların çok az bir kısmı yeniden evlerine dönebilmiştir. Oysa tümü savaşın bitmesinden, fiili işgalin sona ermesinden sonra yeniden evlerine dönmeyi umuyordu. Ama ne mümkün, haçlı işgali bitti yerli işgal başladı.

1948'de siyonist baskınlardan kaçan Filistinliler de savaş sonrası evlerine dönmeyi ümit ediyorlardı. Altmış dört yıl geçti ve bu ümidi hâlâ kaybetmiş değiller. Ama ne yazık ki siyonist işgalciler onların mülkleri hakkında "Sahipsiz Mülkler Kanunu" diye bir kanun çıkardı. Dünyanın dört bir yanından getirttiği yahudileri buralara yerleştirdi. Onlar şimdi "İsrailli" oldular; Filistinliler ise gittikleri yerlerde hâlâ mülteci durumunda.

İşte bu mültecilerin bir kısmı da Irak'a yerleşmişti. Sayıları da sadece on dört bindi. Ama haçlı ordularıyla işbirliği yapanlar gece yarısı onların evlerine baskınlar düzenleyip "Sizi buralara Saddam yerleştirdi" diyerek kapıya attı ve ülkeden çıkmaya zorladılar. Birçoklarını da katlettiler. Söylediklerim hakkında şüpheniz varsa lütfen bu tehcire maruz kalan Filistinlileri, onların perişan halde aylarca yaşadığı mülteci kamplarına yardım götüren İHH yetkililerini ve buraları ziyaret eden yazar Hamza Er'i dinleyin.

Onları göçe zorlayanlar bugün Suriye'de günde en az yüz kişiyi katleden Baas diktasını, bu diktanın Filistin davasına kalkan olduğu ve ABD'nin Suriye'yi işgal etmeyi planladığı iddiasıyla dokunulmaz kılma kampanyasının da içindeler. Ne kadar ilginç değil mi? Oysa Suriye konusunda da ABD'nin hesaplarıyla bu kesimin hesapları Baas diktasının geleceğinin garantiye alınması hususunda aynı kapıya çıkıyor.







Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi