Facebook devrim yapar mı?

Facebook devrim yapar mı?

Arap Türk Sosyal Bilimler Kongresinin Kahire'deki 2. toplantısının ana konusu "Ortadoğu'daki değişimin hükümet dışı aktörleri" idi. Devletlerin toplumsal değişim süreçlerinde tek hatta en belirleyici aktör sayılmaması artık genel bir kabul görmüş durumda. Küreselleşme süreci yeni aktörlerin önünü açıyor. Ancak Küreselleşmenin kendisinin burada bir "aktör" olarak değil bir "faktör" olarak çalışıyor olduğunu ayırt etmek önemli. Genellikle bu ikisini birbirine karıştırmanın olup bitenleri ıskalamak ve siyasal anlamda türlü savrulmalar yaşamak gibi bir maliyeti olabiliyor. Bir faktör olarak işleyen tarihsel gelişme veya sonuçları bir siyasal aktör gibi algılamak ve yel değirmenleriyle savaşmak gibi bir siyasi atalete veya münasebetsizliğe sürükleyebiliyor.

O yüzden aktör ve faktör değerlendirmelerinin birbirine karışma ihtimalinin bulunduğu durumları iyi analiz etmek gerekiyor.

Mesela medya bugün Ortadoğu'da yaşanmakta olan dönüşümün neresinde duruyor? Açık bir gerçek ki, medya süreç içinde giderek daha fazla değişmekte ve kendi içinde çeşitlenmektedir. Doksanlı yılların başlarına kadar en iyi ihtimalle devlet güdümündeki televizyonlara ve yine devlet gözetiminde çıkmakta olan gazetelerin oynadığı medya rolü başkaydı. Bugün ise uydu anten sistemi ile internet medyasının açtığı yeni ufuklar, medyayı sosyal değişimin en önemli etkenleri arasına koydu. Üstelik bu medya düzenine girmek alabildiğine kolay. Yeni medya düzeni dolayısıyla eskiden son derece dar olan bir televizyon eliti bugün alabildiğine büyümüş ve bu sektörde çalışan insanların sayısı bir hayli önemli bir rakama ulaşmıştır. Bugün Türkiye'de hemen her ilin en az bir TV kanalı ve birçok radyosu var. Bu ortamlarda istihdam edilen insanların toplamı önemli bir tabaka oluşturuyor. Bu tabakadaki insanların önemli bir kısmı her gün ülkede cereyan eden olaylarla ilgili kendi görüşlerini ifade etme ve kamuoyunu etkileme imkânına sahipler.

İnternet ise, basit bir erişimi olan herkesin girebildiği bir alan artık. Bu alan kamuoyunun şekillenmesinde ve giderek politikaların belirlenmesinde hiç hesapta olmayan birilerinin sahneye destursuz bir biçimde girebilmesine imkân vermektedir. İnternet ortamı, sosyal medya ortamları sadece yeni sosyalizasyon kanallarının açılmasına yol açmıyor, aynı zamanda toplumsal değişimde bir aktör olma şansını herkesin önüne bir imkân olarak açıyor. Bir matbaanın icadı Avrupa'dan başlayarak okuryazarlığın kitlelere ulaşmasını, oradan da eskiye nazaran çok daha kalabalık kesimlerin tartışmaya dahil olmalarını sağladıysa, bugün çok daha büyük çaplı devrim internetin yaygınlaşması sayesinde mümkün olabilmektedir. İnternet böylece önemli bir kamusal alan işlevini yerine getirmektedir.

Ancak sözün burasında, internetin nasıl bir kamusal alan olduğunu ve değişim sürecinde nasıl bir rol oynadığını doğru anlamalıyız. Arap baharı sürecinde sıkça duyduğumuz bir değerlendirme, devrimlerin internet tarafından, bilhassa sosyal medya ağları, Facebook ve twitter tarafından yapıldığıdır. Basit bir gramer hatası veya dil sürçmesi olarak geçiştirilebilecek türden bir iddia olarak kalmadı üstelik.

Açıkçası, internetin veya söz konusu medya ağlarının devrimdeki rolünü gereğinden fazla vurgulamak devrimin ardındaki sosyolojiyi ihmal etmeye yol açmaktadır. Ayrıca internet, teknolojinin bir simgesi olarak kullanıldığından bu tür açıklamalar "devrimin ardında batılı güçler var" demenin başka bir ifadesi olmaktadır. Bu da doğuluların kendi başlarına devrim yapamayacaklarını ve bir devrim varsa bunun mutlaka batıdan geldiğini söyleyen batı-merkezli bir varsayımı tekrarlamış oluyor. Oysa internet bir medyadır, devrim ise bir iradedir. Bu iradeyi sergileyecek etiyle kemiğiyle bir halk iradesi (eşşa'b yurid!) olmasa hiç bir teknoloji fayda etmez.

Doğrusu yine devrimin başından itibaren duyduğumuz daha basit bir açıklamanın biraz daha karmaşık bir biçimidir bu. Devrimin ardında sürekli başka güçler, bilhassa Batılı güçler (ABD, AB) aramak, insanların kendi başlarına bir şey yapamayacaklarına ve ne olup bitiyorsa her şeyin ardında bir üstün batılı olduğu yönünde batıl bir itikada dayanıyor. Esasen sosyal bilimlerde herşeyi önceden tedbir ve idare eden bu kadar büyük bir güç vehmetmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Ayrıca böyle bir tasavvur İslam itikadına da aykırıdır. Zira bu kadar büyük bir güç vehmetmek bir tür kadercilik de üretiyor ve insanın sosyal hadiselerde bir aktör, bir fail olma gücünü de tüketiyor.

Nasıl olsa herşey bir "büyük güç" tarafından yapılıyor olduğuna göre bizim hiç bir şey yapmamıza gerek yok. Nasıl olsa ne yaparsak yapalım o büyük gücün büyük hesabına alet olmaktan başka bir şey yapmış olamayız. Oysa gerçek anlamda değişim için gerekli olan en önemli şey iradedir ve irade insanı insan yapan en önemli özelliktir. Ve insan iradesinin değiştirmeyeceği hiç bir şey yoktur. Yüce Allah'ın buyurduğu gibi "bir kavim kendi nefsinde olanı değiştirmedikçe Allah onu değiştirecek değildir".

ATCOSS 2012'nin alt konusunu o yüzden "değişimin aktörleri" koymayı tercih ettik. Bununla aslında hem sosyal bilimlerde var olan ve toplumların iradesini küçümseyen yaklaşımları sorgulamayı hedefledik. Hem de değişimin daha küçük aktörlerinin, yani Allah'ın verdiği iradeyi kullanabilen aktörlerin ne kadar belirleyici olabildiğini konuşmak istedik. Bu konuyu belirlediğimizde daha devrim olmamıştı. Devrim çok şükür bu düşüncemize, çok erken bir biçimde olumlu bir karşılık vermiş oldu.

Gerçekten kendini değiştirmeye azmeden o küçük aktörlerin nasıl da "asıl" belirleyici aktörlere dönüşebildiğini gösterdi. Böylece kendinde olanı değiştiren bir kavmi Allah'ın nasıl değiştirdiğine de aynelyakin şahit olduk. Üç gün devam eden kongrede sunulan yüzün üstünde tebliğde bu sürece adeta tanıklık edildi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi