CHP 70 yıldır Tandoğan Meydanı’nda yerinde sayıyor!
Cumhuriyet Halk Partisi kesintili eğitimi protesto için Meclis’te yapılması gereken parti grup toplantısını Ankara’nın meşhur Tandoğan Meydanı’nda yaptı. Bu arada da burada yapılacak toplantıya tüm STK’ların da destek vermesini istedi. Tandoğan Meydanı’ndaki fotoğrafa bakınca tam anlamı ile bir hezimet tablosu görüyorsunuz. Bir yanda Tandoğan, diğer yanda Erdoğan...
Erdoğan, değil Ankara’nın ortasında bir meydan, şehrin dışında bir ovada bu toplantıyı yapsa, Allah-u alem en az 40.000 kişi toplardı. CHP ise ancak 4.000 kişi toplayabildi. Onların da çoğunu CHP’li belediyelerden getirilen memur ve işçiler oluşturuyor. Şimdi dönelim bu meydana adını veren Nevzat Tandoğan’a. Hazret, Ankara’nı hem valisi, hem belediye başkanı ve de İsmet Paşa’nın azatlık kölesi gibi idi. Ankara’da astığı astık, kestiği kestik, kanun kural tanımaz, hukukun hiç adını duymamıştı. Onun marifetlerini öğrenmek için tek parti dönemi Ankara’sını en iyi anlatan bir gazetecinin, Emin Karakuş’un “İşte Ankara” adı ile Hürriyet Gazetesi Yayınları’nca çıkarılan hatıralarına kulak veriyoruz. Karakuş, tam 40 yıl o karanlık dönemde gazetecilik yapmış ve Ankara’yı bir kral gibi yönetmiş olan Nevzat Tandoğan’ın o günlerde asla yazamadığı hünerlerini yıllar sonra okuyucusuna ulaştırmıştı. Biz de o hatırattan Tandoğan’ın ve sahibi konumundaki İsmet Paşa’nın hukuk tanımaz hayatından ilginç bölümleri aktarıyoruz. İbretle okuyun ve bugünkü CHP ile o günkü CHP’ye bakıp lütfen “Armut dibine düşermiş” atasözünü bir kere daha hatırlayın!
“Tandoğan’ın valilik yaptığı günlerde, Ankara iline bağlı Zir bucağının, Rumeli şivesiyle konuşan bir müdürü vardı. Bu bucak müdürü ayağında çizme, belinde tabancayla dolaşır, ilin neresinde ‘münasebetsiz’ bir iş olsa, Tandoğan bu adamı görevlendirirdi. Zir bucağı müdürü, aldığı emir üzerine derhal olay yerine gider, sorunu yerinde çözer ve dönerdi. Bir köyde kavga mı olmuş, bir adam bir başkasını mı yaralamış, bir hırsızlık olayı mı meydana gelmiş, Zir bucak müdürü hemen işe el koyar, çözümlerdi.
Günlerden bir gün, Kırıkkale’de bir adam bir doktoru öldürdü. Vali Tandoğan, katilin bulunması ve Ankara’ya getirilmesi için Zir bucak müdürüne talimat verdi. Bucak müdürü Kırıkkale’ye gitti, iki gün sonra adamı yakaladı. Ankara’ya getirirken, yolda adamın beynine bir kurşun sıkarak yaşamına son verdi. Müdür Ankara’ya geldikten sonra, Tandoğan’a söylediği şu oldu: ‘Birlikte geliyorduk, birden kaçmaya kalkıştı. Dur, diye arkasından bağırdım. O kaçmaya devam ediyordu. Vurmaya mecbur oldum.’ Tanık olarak iki kişi gösterilmiş, bir tutanakla olay kapanmıştı.
Ankara Valisi’nin gözü, kulağı Çankaya ile Ulus arasındaydı. Onun için Ankara demek, bugünkü adıyla Atatürk Bulvarı demekti. Bu cadde her gün süpürülür, sulanır, gece aydınlatılmasına özen gözrerilirdi. Bir gün nasıl olmuşsa olmuş, bu cadde üzerindeki bir evin önünde bir araba kum görülmüştü. Gece yarısı bütün belediye görevlileri yataklarından kaldırılarak kum yığınının başına getirildiler. Ev sahibi de yatağından kaldırıldı, kumlar belediye arabasına dolduruldu ve evin önü temizlendi.
Ertesi gün Tandoğan çok önemli bir şeyden söz ediyormuş gibi, ‘Akşamki olaydan haberin var mı?’ diye Belediye İktisat Müdürü Şevket Süreyya Aydemir’e sordu. Aydemir’in, ‘Bir şeyden haberim yok’ demesi üzerine Vali, ‘Nasıl olur? Bütün belediye memurları oradaydı’ dedi. Sorun önemsizdi ama gelin görün ki, bir araba kum Atatürk Bulvarı üzerindeki bir evin önüne dökülmşütü. Böyle bir nedenle bütün belediyeyi hem de gece yarısı ayağa kaldırmak Vali Tandoğan’a özgü bir işti.
Tandoğan görevi başında otururken, devamlı Çankaya’yı gözetlerdi, dedik. Beş dakikada bir telefon çalar, ‘Başbakan evinden çıktı’, ‘İçişleri Bakanı bu dakikada Meclis’e geldi’, gibi haberler birbirini izlerdi. Tandoğan, özellikle Başbakan İnönü’ye çok bağlı bir adamdı. Çankaya’daki evinin önüne, suikast yapılır, evin manzarası kapanır diye inşaat izni vermedi. Bu binanın önü bugün de boş bulunmaktadır. Vali, uzun yıllar kendisine bir arsa almak gereğini duymamıştı. Daha sonra üç beş kişi bir araya gelerek Bahçelievler’de ev yapmak için girişimde bulunmuştu. Vali bunu haber alır almaz, kurucuları yanına çağırdı. Bu işten vazgeçmelerini istedi. Nedeni de şehre yakın bölgelerde yerleşecek olanlardan birinin suikast yapacağından korkmasıydı. Tandoğan bu işe izin vermedi ama bir süre sonra da ‘peki’ demek zorunda kaldı. Kendisine de bir değil, iki arsa ayrılmasını istedi.
Tandoğan, Adalar Kaymakamı olarak işe başlamış, daha sonra Elazığ Valiliği yapmış, oradan Başbakan’a gösterdiği bağlılıktan dolayı Ankara Valisi olmuştu. Başbakan İnönü, Tandoğan’a çok güvendiği için ona belki de gereğinden fazla iltifatta bulunurdu. Örneğin Ankara’ya 17 kilometre uzaklıktaki Çubuk barajının önüne ve bir mermer taş üzerinde ‘Bu baraj Cumhurbaşkanı Atatürk’ün, Başbakan İnönü’nün, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın ve Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın zamanında yapılmıştır’ yazılıdır. ‘Baraj yapımıyla Ankara Valisi arasında ne ilişki var?’ diye düşünenler olabilir. İlişki, sadece İnönü’nün Ankara Valisi’ne olan bir iltifatından bşaka bir şey değildi. Baraj da baraj olsa, insanın yüreği yanmazdı.
Bunun gibi, 19 Mayıs Stadyumu’nun açılışında da bir tören yapılmış, Başbakan İnönü, halka yaptığı konuşmada, ‘Ankaralılar, bu stadyumu sizlere Vali Tandoğan hediye etti’ demişti. Bu sözleri ben kulaklarımla işittim ve o zaman ‘Stadyumun parasını Tandoğan mı verdi’ diye düşünerek işin içinden çıkamadım. Başbakan bu kadarla da kalmaz, her fırsatta Tandoğan’ın koluna girer, fotoğraflar çekilir ve bu fotoğraflar Ulus gazetesini süslerdi.
Tandoğan, Valilik yaptığı 18 yıllık süre içinde bir gün Ankara’nın ilçelerini ziyaret etmemişti. Atatürk Bulvarı’na daha iyi aydınlatsın diye devamlı elektrik lambaları eklenirken, hiç bir ilçe ve bucakta elektrik yoktu.