İlker Başbuğ’a apaçık mektup!
Sayın Başbuğ, son mahkemedeki tavrınızı doğrusu hiç yadırgamadım. Tam da darbeci gelenekten gelen bir halkanın son temsilcisi olarak size çok yakışan bir davranış sergilediniz. Önce göstermelik bir demokrasi havariliği, ardından da genlerinize işlemiş olan darbecilik hücrelerinin tabii yansıması ortaya çıkıyor. İnternet Andıcı sitelerini kapattığınızı, demokrasiye sonuna kadar bağlı olduğunuzu söylüyorsunuz ve tam “vay be, İlker Başbuğ’a helal olsun!” diyecekken ardından demokrasinin ve hukukun kalbine hançer saplıyorsunuz.
Mealen “burada ben değil Türk Silahlı Kuvvetleri yargılanıyor” diyerek kurumsal olarak Türk ordusunu da suçunuza ortak ediyorsunuz. Şu ifadeye bakınız:
“Ben burada yargılanıyorum. Hani geçmiş dönem Genelkurmay Başkanları. Onlar yargılansa ben onlara destek verirdim.”
Sayın Başbuğ, bu sözlerinizi bir talihsizlik olarak niteliyorum. Alenen mahkemeyi tehdit ediyorsunuz. Tehdit içinde Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanlarından destek istiyorsunuz. Bu siteminiz ve hukuka yönelik tehditteki cesaretinizi anlıyorum aslında. Sizler genç birer teğmenken önünüzde örnek olarak Muhsin Batur gibi paşalar vardı. Hazret, hatıralarında “icabettikçe Meclis’in üstünde jetleri uçururdum” diyecek kadar da ihtilalci idi. Halkın oyları ile seçilmiş Başbakan Adnan Menderes’i karga-tulumba tutuklarken ve Yassıada zindanına gönderirken de size bir örnek sunuyordu. Bu ordunun iki Genelkurmay Başkanı, Rüştü Erdelhun Paşa ve Mehmet Nuri Yamut yerlerde sürüklenirken de sizlere bunun ulvî bir vatan görevi olduğu söylenmişti. O tarihlerde İlhami Erdil ve Teoman Koman da genç birer teğmen olarak Yassıada’da Menderes ve arkadaşlarına hayatı zindan etmekle görevliydiler.
Sizlerin yaptığı insanlık dışı uygulamaya dayanamayan Adnan Menderes ve Celal Bayar intihara teşebbüs ettiler; başaramadılar. Olsun, onlar başaramadı, ama başaranlar oldu ve yüreklerinize su serpildi adeta. 12 Mart geldi bu defa aynı halkadan Muhsin Batur ve arkadaşları değişik yeni bir darbe yaptılar. Yasadışı bir bildiri, alçaktan uçan jetlerin homurtuları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde okutuldu. Sizler yine hükümrandınız. Sonunda da Muhsin Batur Paşa sizin siyasetin içindeki vagonunuz CHP’den senatör oluverdi. Sizler köşe-bucak her yere hakimdiniz. Sivil siyaseti de siz dizayn ediyordunuz. Cumhurbaşkanları da hep paşalardan seçilirdi. Daha doğrusu silah zoru ile seçtirirdiniz. Çünkü bütün siviller memleketi satmaya namzet kişilerdi, sizler ise en vatanseverlerdiniz. 12 Eylül oldu, bir gün önce ortalık kan gölü iken, ertesi günü mantar tabancası bile patlamamıştı. Varlığınızı hissettirmek için 600.000 insanı hapishanelere doldurdunuz, memleketin umudu gencecik çocukları işkencelerden geçirdiniz. 28 Şubat geldi, Sincan’da tankları yürüttünüz. Milli Güvenlik Kurulu’nda halkın oyları ile seçilmiş Başbakan Erbakan’ı neredeyse tek ayak üstünde durdurdunuz. İçişleri Bakanı Meral Akşener’e haber gönderip, “Gelirsek seni bakanlığın önünde kazığa oturtacağız” bile diyebildiniz. 27 Nisan’da da yine darbeci damarlarınız kabardı ve “Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olursa darbe yapılacak” diyerek halkın size vermediği yetkiyi kullandınız. Hangi hakla sayın Başbuğ? Bu milletin dişinden tırnağından artırarak size aldığı tankları, topları, uçakları kendi malınız mı sandınız yoksa? Ve internet andıcı ile yeni bir darbe planı yaptınız. Bunun hesabını mahkemelerde vereceksiniz. Çok masum olsa idiniz, milletin gözünün içine bakarak “Nerde eski Genelkurmay Başkanları?” diyerek ordudan medet ummazdınız. Siz, rüşvet almakla suçlanan bir emniyet müdürüne İçişleri Bakanı ve Başbakanın destek olduğunu hiç duydunuz mu? Artık Ergenekon sanıklarına kurumsal destek için resmi elbiseleri ile gidecek olan Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarına da soruşturma açılacak. Hukuk böyle bir şeydir sayın Başbuğ, simitçiye de dokunur, çaycıya da, Genelkurmay Başkanına da. Suçsuzsanız korkmanıza ya da silah arkadaşlarınızdan destek istemeye ihtiyaç yok. Muhtaç olduğunuz kudret, damarlarınızdaki suçsuz kanda mevcuttur!
Tabii suçsuzsanız!