Sayın Rahmi Turan, gazetecilik korkakların işi değildir!
Türkiyenin önemli bir medya mensubu olan Hulki Cevizoğlunun, Karadeniz TVde yayınlanmakta olan Ceviz Kabuğu adıyla hafızalara kazınan programı, gittiği kanallara seyircisini de götüren bir program. İşin ilginç yanı 5-6 saat canlı yayın sürüyor ve izleyenler ertesi güne uykusuz girme pahasına yayını terketmiyor. Zira seçilen konular, seçilen konuklar bunu tabii olarak sağlıyor. Son Cuma akşamı konuk olarak tek kişi seçilmiş. Türk medyasının yakından tanıdığı ünlü bir gazeteci: Rahmi Turan. Kendisini bir döneme damga vuran Günaydın gazetesinin yayın yönetmenliğinden tanıyoruz. Ayrıca Haldun Simavinin sahibi olduğu grubun benzerini hiç görmediğimiz türden günlük gazeteleri de vardı. Günlük fotoroman gazetesi, ilk olarak 4 sayfa yayınlanan günlük gazete gibi. Ayrıca bugüne kadar yayınlanan 100ün üzerindeki mizah dergisinin anası olan Gırgır ve Fırt dergileri de bu grubun yayını idi. Ben de telefonla yayına katılıp Sayın Turana bazı sorular yönelttim. Bildiğiniz gibi Sedat Simavi öldükten sonra Hürriyet gazetesini bir süre Erol ve Haldun Simavi iki kardeş olarak çıkarmış ve sonradan Haldun Simavi ayrılıp Günaydın grubunu kurmuştu. Önümüzdeki sonbahar yeni bir günlük gazete çıkarma hazırlığında olan Rahmi Turan, Simavi ailesinin medya dünyasından neden çekildiği soruma cevap verirken, Erol Simavinin korkak olduğunu ve bu yüzden medyadan çekildiğinin altını çizerek açıkladı. Sonradan çok düşündüm. Bir medya patronu korkak olabilir mi, böyle bir hakkı var mı diye. Ben medya patronu olacakların korkarlarsa bu işe soyunmamalarının ilk şart olduğunu düşünenlerdenim. Düşünsenize bir polisin, bir subayın, bir hakimin, bir siyasetçinin korkak olmaya hakkı olabilir mi? Bir er korkak olabilir, zira askerlik ülkemizde mecburi bir hizmet. O yüzden korkak olanlar daha çok geri hizmetlerde kullanılıyor. Ama subaylık bilerek, isteyerek yapılan bir seçim. Bu seçimde korkak iseniz tercihiniz hayır olmalıdır. Gazetecilik de aynı kategoride bir meslektir. Birden Akit gazetesinin yakın tarihinde yaşadığı bir olayı hatırlıyoruz. 28 Şubatçılar Akite ceza kesmişler. Elektrikleri kesilecek, çalışanlar darp edilecek, dağıtım kamyonları kurşunlanacak, dağıtımı engellenecek. İşte bu plan çerçevesinde gazetenin Bağcılardaki idarehanesi yakın mesafeden kalaşnikofla taranıyor ve anlamlı bir şekilde silah yerinde bırakılıyor. Yani Hiç bir şeyden çekinmiyoruz, bakın silahı bile bırakıyoruz mesajı. Ertesi gün 400 polis ve 2 panzer gazeteyi basıyor. Sanki bir düşman kuvveti girmiş gibi her taraf talan ediliyor. İki sivil polis icra konseyi başkanı Mustafa Karahasanoğlunun odasında onu tehdit etmek üzere vazife başındadır:
- Bakın, Özgür Gündem gazetesine dinamit döşeyip başlarına yıktık. Kendinize çeki düzen vermezseniz aynı şeyleri size de yapar, gazetenizi başınıza yıkarız.
Karahasanoğlu gayet sakindir:
- Eğer böyle yapmanız mukadderse bizim buna itirazımız olamaz. Yayınımıza aynı çizgide devam edeceğiz. Doğru yolda olduğumuza inanıyoruz.
Özel görevliler bu tuhaf adamı şaşırarak dinledikten sonra çekip gittiler. Ardından 312 general davası geldi. İnananların yüz akı bir yayın çisgisini durdurarak, akamete uğratmak istiyorlardı. Ama ne mümkün? Bir adamı korkutmak için en kestirme yol ölümle korkutmaktı. O yol denenip sonuç vermeyince mali yönden boğmak için 312 generalin açtığı toplu dava, baskı altındaki hakimlerin kararıyla gazete için yıkım sayılabilecek bir hükme bağlandı. Ceza 1 trilyon lira olara gazetenin kucağına bırakılmıştı. O günlerde hakimler, savcılar, yüksek yargı mensupları Genelkurmayda brifing alıyor ve paşalar 10 dakika ayakta alkışlanıyordu. Yargı tamamen emir-komuta zincirinin bir halkası olmuştu. İşte böyle bir sınavdan geçen bu gazete korkakların gazetecilik yapamayacağını bir kere daha cümle cihana gösteriverdi.
Sayın Rahmi Turan, Erol Simaviyi korkaklıkla suçluyorsunuz. Zat-ı alinizin 12 Eylül darbecisi Kenan Evrene yazdığınız bir mektubu okudum. Doğrusu şaşırdım, sanki Evren evliyaullahtan biri gibi iltifatlara boğulmuş. Meğer ne büyük bir şahısmış da haberimiz yokmuş. Yeni çıkaracağınız gazetede Kenan Evrene o mektubunuzdaki saygı ifadeleri doğrultusunda tam destek verir, avukatlığını yaparsanız, bu samimiyet karşısında gözlerim yaşarıp ellerinizden öpeceğim. Söz!
Türkiyenin en istikrarlı partisi CHP!
Kim ne derse desin, bence Türkiyenin en istikrarlı partisi Cumhuriyet Halk Partisidir. İnanmıyorsunuz değil mi? Cumhuriyetten bile yaşlı olan bu partinin her il, ilçe kongresinde ve kurultayında mutlaka yumruklar havada uçuşuyor, masalar ve sandalyelerle yapılan bir meydan savaşına tanık oluyorsunuz. Allahın kulları, ne olur bir defa da kavgasız-gürültüsüz bir kongre yapın, ııh!.. Mümkün değil, çünkü istikrarlı parti. Kavga olmazsa üyeler şaşıracak ve Aaa, bu parti bizim parti değil galiba diyecek. Üyelerini böylesine kavgaya, çekişmeye hazırlamış bir CHPden AK Partiyi ve hükümetini normal yollardan eleştirip, sakin bir muhalefet yapmasını istemek doğrusu bir garabet.
Eee, ne demişler, Armut dibine düşermiş, kavgalı kongrelerin ve kurultayların sonunda seçilecek insanlar tabii olarak Milli Eğitim Komisyonunda ortalığı savaş alanına çevirecek ve Komisyon Başkanına seloteybin tankını fırlatacak!
Ne diyeyim;
Böyle başa böyle tarak!