Merve Kavakçı hıçkırıklara boğularak ağlıyordu
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kapsamında Anadolunun çeşitli ilköğretim okullarından seçilen bir grup öğrenci Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsili olarak milletvekili yemini ediyor. İçlerinde bir de Vandan gelen başörtülü öğrenci var, o da kürsüde yemin ediyor. Herkes coşkuyla alkışlıyor, devlet ve rejim için tehdit de oluşturmuyor bu tablo. Meclis kürsüsüne yürüyüp; Burası devlete meydan okuma yeri değildir. Bu kadına haddini bildirin! diye haykıran ve neredeyse Merve Kavakçıyı parçalayacak olan Bülent Ecevit de yok artık. Onun güç aldığı ve milletten emanet aldıkları tankların namlularını yine millete çeviren Ergenekon da yok artık. Silivri ve Hasdalda kendi dertlerine düştüler. Orada tövbe ile meşguller. Ben o yemin eden başörtülü öğrenciyi dinlerken birden bire hayal alemine dalıyorum. Seçimler olmuş, en yaşlı üye sıfatıyla Meclisi Süleyman Arif Emre açıyor, hem de İlk Mecliste olduğu gibi dualarla. Yanında Cumhurbaşkanı, iktidar partisinin başı, muhalefet partilerinin liderleri Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Diyanet İşleri Başkanı... Alışılmış protokol kuralları bir yana bırakılarak tıpkı bir Meclis canlandırılıylor. Meclis dualarla açılıyor. Tüm dünyadan 200ün üzerinde televizyon kanalı bu açılışı canlı olarak yayınlıyor. Sonraki günlerde Meclis Başkanı ve Başkan Vekili seçiliyor. Meclisin seçilen Başkan tarafından yapılan ilk oturumu; Merve Kavakçı, Başkan sıafatıyla kürsüye geliyor. Tam üç dakika Kavakçı, konuşmadan kürsüde bekliyor, nefesler tutulmuş adeta. Neden konuşmuyor Kavakçı? Tüm ulusal ve yerel kanallar canlı yayında. Yurtdışından da 200ün üzerinde TV kanalı, Kavakçının ilk oturumunu canlı olarak yayınlamak için Ankarada kamp kurmuşlar. Sonra birden mikrofondan hıçkırıklara boğularak ağlayan bir ses yükseliyor. Merve Kavakçı, ağlıyor, konuşamıyor bir türlü. Uzunca bir süre ağlıyor. Tam o sırada Başkan Vekili Nesrin Dişçi Başkana beyaz bir mendil uzatıyor. Kavakçı, mendile uzanıyor, teşekkür edip alıyor ve göz pınarlarından boşalan yaşları siliyor. Sonra Merve Kavakçı, derin bir soluk alıp konuşmaya başlıyor:
- Sayın Cumhurbaşkanım, değerli parti liderleri ve milletvekilleri, beni anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. Ben tüm acılarımı sizlerin gözü önünde yaşadım. Birden yaşadıklarıma inanamadım, acaba rüyada mıyım? Bana hakkımı teslim eden Rabbime binlerce şükürler olsun. Bir daha milletin iradesinin üzerinde hiç bir irade olmasın duası ile Meclisi açıyorum.
Merve Kavakçının Meclis Başkanı sıfatı ile görev aldığı Mecliste bir başörtülü milletvekili de Başkan Vekili sıfatıyla alkışlanacak ve Kurtuluş Savaşı ruhu yeniden Meclise hakim olacaktır.
Tüm internet siteleri sanki ağız birliği etmişcesine milyonlarca mesaja ev sahipliği yapacaktır:
- Merve Kavakçı ile biz de ağladık. Biz de onun gibi ağlamaya alışmıştık zaten. Ama bu defa o da, biz de sevinçten ağladık!
Bu arada önemli bir ayrıntıyı da aktarmadan geçmeyelim. CHP Zonguldak Milletvekili Rahşat Ecevit de sessizce geldiği Meclisten yine aynı sessizlikle ayrıldı.
Kendilerine ayrılan bölümde Merve Kavakçıyı dinleyen Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının da mutlu bir şekilde alkış tutmaları devlet ve asker, milletiyle barışıyor şeklinde yorumlanacaktır.
Evet, ben bu tabloyu hayal ettim ve yazdım. Bu tablo gerçek olursa devlet mi yıkılır? Haşâ, devlet, Bu kadına haddini bildirin, burası devlete meydan okuma yeri değildir diyen adama Cumhurbaşkanının anayasa kitapçığını yüzüne fırlatmasıyla milletin cebinden bir anda 60 milyar dolar çalınması, bankaların hortumlanması ile yıkılır. Kavakçının bir metrekarelik başörtüsü ile yıkılacak devleti tasavvur bile edemiyorum. Bu iş o kadar basit mi Allah aşkına?.. Başörtüsünü hayali bir düşman haline getirip, milletin 250 milyar dolarını birkaç ayda iç etmek kimin fikri ise doğrusu enfes bir buluş yapmışlar. Helal olsun! dememi beklemiyorsunuz herhalde. Haram olsun, binlerce defa haram olsun. Merve Kavakçı ve Nesrin Dişçi bu haramzadelere kurban olarak seçildiler. Onlar benim düşümde görüp yazdığım ödülü çoktaaan hakettiler. İnşaallah bir gün görürüz. Baksanıza hiç hayal bile edemeyeceğimiz neler gördük, neler duyduk!
Tohum saç, bitmezse toprak utansın! (N.F.)