Modern Türk ruhu buysa, yandı gülüm keten helva!..

Modern Türk ruhu buysa, yandı gülüm keten helva!..

Ertuğrul özkök, Euro 2008’deki Türk seyircilerinin verdiği fotoğraftan duyduğu memnuniyeti aktarıyor okuyucularına..
Tabii özkök’ün takdire şayan bulduğu Türk seyircileri, futbola gönül vermiş insanlarımızın hepsini mi kapsıyor?.. Tartışılması gerekir..
özkök’ün ifadeleri şöyle:
“Yüz boyamaları ile, turnuvanın en renkli seyircileri onlardı.. Modern Türk ruhunu, dinamizmini, çağa ayak uydurmasını bütün dünyaya en güzel onlar anlattılar.. Ve en güzeli de şu; bir tek kötü olay olmadı.. Genç kızlarla genç delikanlılar öpüştüler, öpüşürken poz verdiler.. Türkiye'nin gerçek ruhu budur.. Yani içimizdeki Akdenizlilik.. Türkiye'yi Ortadoğululuğa çekmek isteyenler bunu çok iyi görmelidirler..”
Evet, ifadeler böyle..
özkök’ün hayali olan bol öpüşlü, bol sarmaş dolaşlı sahneler, Türkiyemizin kaçta kaçını temsil ediyor?.. özkök böyle bir yargıya nasıl varıyor?.. Ertuğrul Bey koskoca Türkiye’yi ne sanıyor?.. Kendisinin yerinin neresi olduğuna elbette biz karar veremeyiz, ancak insanlarımızda ve gençlerimizde haya duygularının ağır bastığını memleketimizi iyi tanıyan ve pek çok güzel köşesini gezen birisi olarak iftiharla söylemeliyim..
Genç kızlarla geç delikanlıların, sokaklarda, caddelerde, tribünlerde, uluorta öpüşmeleri nasıl olur da “Türkiye’nin gerçek ruhu budur” diye takdim edilir?.. Bu durum nasıl olur da Türk gençleriyle özdeşleştirilir?.. Daha da açayım; modern Türk ruhunu adeta pornografik görüntülerde aramak nasıl bir ruh haletidir?.. Olsa olsa sakat bir ruhun yansımasıdır.. Hem sonra öpüşüp koklaşma operasyonu nerede biter?.. Hadi başlangıcını anladık da...
Kısacası; özkök’ün ruhu bu olabilir, içindeki Akdenizlilik kendi ifadesine göre böyledir ve bizce de mahzuru yoktur, nasıl yaşarsa yaşasın, neyin özlemi içerisinde olursa da olsun, ama Müslüman milletimiz bu tarz yakıştırmaları hak etmiyor!.. özellikle gençlerimize hakaret olarak saydığım bu talihsiz ifadeleri ret etmek ve de Ertuğrul özkök’e iade etmek, mütevazı, ahlaklı, mütedeyyin ve faziletli yaşama gayreti içinde olan her insanın ödevi olmalıdır, diye düşünüyorum..
özkök’ten bir tespit daha.. Türkiyeyi Ortadoğululuğa çekmek isteyenler(!).. Sevsinler seni özkök!.. Sen acaba Ortadoğululuğu ne zannediyorsun?.. Hiç Arap ülkelerine ziyaretlerin oldu mu?. Olmadıysa şöyle bir uzan!.. O senin Akdenizlilik diye övündüğün öpüş, kokuş coğrafyasının Ortadoğulu diye küçümsediğin ama ekonomik gücü had safhada olan yönetimlerden iş kapabilmek için çevirdiği filmleri, yaptıkları hokkabazlıkları, yakından gör.. Hem dünya artık global bir köye dönmüş.. Şuradanım, buradanım, edebiyatı kime ne kazandırır?..
Sonuç olarak; milletimiz çeşitli sebeplerden ötürü bazı hasletlerini kaybetmiş.. İnsanlarımız tam silkinip kendisine geliyor, bu defa da özkök gibilerinin tacizine uğruyor..
“Ey millet sen şöyle değilsin, böylesin!..”
Peki sen kimsin?.. Milletin ne olması gerektiğinin kararını nasıl veriyorsun?. Sanki milletimiz aziz Cumhuriyetimizin şerefli bir mensubu olmanın lezzetini taşımıyor!. Sanki vatandaşımız kendisine malik değil, hangi kulvarın koşucusu olması gerektiğinin de farkında değil..
Bu milleti bu kadar yanlış tanıyan insanlara ancak gülünür..
Hem de kahkahayla..
¥
İzmir’den Ahmet Yılmaz soruyor: “Sami abi, seni bir spor sayfasında görüyorum, bir başka sayfada!. Spor yazarı mısın, yoksa başka konuların uzmanı mısın?.. Aslında bütün yazılarını kaçırmadan takip ediyorum.. Devam et Sami abi, Allah kalemine kuvvet versin..”
Evet, okuyucumuz merak edip soruyor.. Yazıyoruz bir şeyler işte.. Tabii yazıyoruz da, okunma oranı, ya da bu işin endazesi nedir, bilemem!.. En allame geçinen de bilemez!..
Bolu’dan İsmail Karadağ isimli okuyucum da benim köşedeki fotoğrafımı sık değiştirdiğimi takip etmiş ve bunun nedenini sormuş..
Bunu, “okuyucuya saygı” olarak cevaplıyorum.. Fotoğrafı güncellemek.. Okuyucunun, okuduğu yazarı en son haliyle görmesi ve tanıması.. önemli görüyorum bunu.. Bazen gülen, bazen ise orta şekerli bir fotoğraf kullanıyorum.. Yine bazen, değiştireyim şu fotoğrafımı, memleketin hali belliyken, fazla gülümsemek de neyin nesi, diyorum...
ülkemizin önemli psikiyatristlerinden Doç. Dr. Sefa Saygılı, bir konuşmamızda; “Gülen yüzünüz pozitif enerji veriyor Sami Bey” deyince vazgeçtim!. Sefa Bey ruh hekimi.. Durumu en iyi o anlar.. Ancak, Sefa Saygılı’nın hoşgörüsüne sığınarak fotoğrafımı yine değiştirdim.. Gülen değil, düşünen!.. ülkesi için kafa yoran.. Bir müddet böyle gitsin, sonrasına bakarız..
Şimdi gelelim başka bir olaya.. Bakın geçen gün neler yaşadım, sizlerle onu da paylaşayım..
E-5’ten Topkapı’ya doğru gidiyorum.. Radyoculuk da yaptığımızdan, arabada radyo devamlı açık durur!. Lalegül, Radyo 7, Best, Moral, Akra, Karmaturka, derken, bakayım başka neler var, dedim ve tam kurcalarken bir anda başka bir kanal çıktı.. İsmini bile anlayamadım.. Baktım, arabeskin “en babaları” şarkı söylüyorlar.. Orhan Baba, Ferdi Baba, Müslüm Baba, hepsi orada!.. Tek kelimeyle, “babalar resitali”..
Okunan şarkılar tanıdıktı.. Bir zamanların hit olmuş eserleriydi.. Ferdi Tayfur’dan Kır çiçekleri, Orhan Gencebay’dan Sevenler Mesud Olmaz, Müslüm’den Aldanma çocuksu Mahzun Yüzüne..
Biz de 70’li yıllarda az mesai harcamadık bu işlere.. Neyse uzatmayalım, bir, iki, üç, şarkı derken kaptırdık mı kendimizi.. Uyuşturdu adeta.. Bunlar teskin edici ilaç gibidir.. Ya da ağrı kesici..
O ne?. Bir anda klakson sesleriyle kendime geldim.. Bir de baktım Cevizlibağ rampasında arabamın arkası konvoy olmuş!. Tabii biz hesapta babaları dinliyoruz, 40 kilometreyle aheste gidiyoruz ve bereket orta şeritteyiz!..
Be Sami özey, dedim kendi kendime.. Koskoca adamsın, işin mi yok!.. Bırak şu gençlik polimlerini..
Bastım radyonun öteki tuşuna..
“Yanıyor mu yeşil köşkün lambası”
Ardından;
“Dil şad olacak diye kaç yıl avuttu felek”
Bir tane daha;
“Gönül penceresinden ansızın bakıp geçtin”
Kesmedi, bir daha;
“Ne mektup geliyor ne haber senden”
Kafam düzeldi..
Rahatladım..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi